- Bu altı cihet içinde ateşe dalmış kişiyi ancak altı ciheti yaratan Tanrı kurtarabilir. 2650
- هر که در شش او درون آتش است ** اوش برهاند که خلاق شش است
- Küfür olsun, iman olsun, onun eliyle dokunmadır, onundur.”
- خود اگر کفر است و گر ایمان او ** دست باف حضرت است و آن او
- Muaviye’nin tekrar İblis’e İblis’in hilelerini anlatması
- باز تقریر کردن معاویه با ابلیس مکر او را
- Emîr ona dedi ki: “Bunlar doğru. Fakat bunlardan senin payın eksik.
- گفت امیر او را که اینها راست است ** لیک بخش تو ازینها کاست است
- Sen, benim gibi yüz binlerce kişinin yolunu urdum delik deldin, hazineye girdin!
- صد هزاران را چو من تو ره زدی ** حفره کردی در خزینه آمدی
- Hem ateş ve neft olasın, hem yakmayasın, buna imkân var mı? Kimdir ki senin elinden elbisesi yırtılmamış olsun!
- آتشی از تو نسوزم چاره نیست ** کیست کز دست تو جامهش پاره نیست
- Ey, ateş senin tabiatın yakmaktır, bir şeyi yakmaman mümkün değil. 2655
- طبعت ای آتش چو سوزانیدنی است ** تا نسوزانی تو چیزی چاره نیست
- Tanrı seni yakıcı bir hale getirmiş, bütün hırsızların üstadı etmiştir. İşte lânet budur.
- لعنت این باشد که سوزانت کند ** اوستاد جمله دزدانت کند
- Tanrı ile yüz yüze konuştum. Ey düşman, senin hilene karşı ben kim oluyorum?
- با خدا گفتی شنیدی رو برو ** من چه باشم پیش مکرت ای عدو
- Senin marifetlerin, ıslık sesi gibidir, kuşların seslerine benzer, fakat kuş avlar.
- معرفتهای تو چون بانگ صفیر ** بانگ مرغانی است لیکن مرغ گیر
- O, yüz binlerce kuşun yolunu urmuştur. Kuş, aşina bir kuş geldi sanıp aldanmıştır.
- صد هزاران مرغ را آن ره زده ست ** مرغ غره کاشنایی آمده ست
- Havada uçarken ıslık sesini duyunca havadan iner, burada esir olur. 2660
- در هوا چون بشنود بانگ صفیر ** از هوا آید شود اینجا اسیر
- Nuh’un kavmi senin hilenden feryada düşmüşler, gönülleri yanmış, göğüsleri paramparça olmuştur.
- قوم نوح از مکر تو در نوحهاند ** دل کباب و سینه شرحه شرحهاند
- Cihanda Âd kavmine rüzgârı sen yolladın, onları azaplara, mihnetlere sen düşürdün.
- عاد را تو باد دادی در جهان ** در فگندی در عذاب و اندهان
- Lût kavminin başına taş yağmasına sen sebep oldun. O kara suyun içinde, senin yüzünden boğuldular.
- از تو بود آن سنگسار قوم لوط ** در سیاه آبه ز تو خوردند غوط
- Nemrut’un beyni, senin yüzünden döküldü binlerce fitneler meydana getiren Şeytan!
- مغز نمرود از تو آمد ریخته ** ای هزاران فتنهها انگیخته
- Filozof, zeki Firavunun aklı körleşti, senin yüzünden bir şey anlamaz oldu. 2665
- عقل فرعون ذکی فیلسوف ** کور گشت از تو نیابید او وقوف
- Ebulehep de senin yüzünden naehil, oldu. Ebülhakem de senin yüzünden Ebucehil kesildi.
- بو لهب هم از تو نااهلی شده ** بو الحکم هم از تو بو جهلی شده
- Ey bu satrançta nam için yüz binlerce ustayı mat eden!
- ای بر این شطرنج بهر یاد را ** مات کرده صد هزار استاد را
- Ey müşkül oyunlarıyla gönülleri yakan ve gönlüne merhamet gelmeyen!
- ای ز فرزین بندهای مشکلت ** سوخته دلها سیه گشته دلت
- Sen hile denizisin, halk bir katradan ibaret. Sen dağ gibisin, selim kalpli insanlara ancak bir zerre!
- بحر مکری تو خلایق قطرهای ** تو چو کوهی وین سلیمان ذرهای
- Ey düşmanlık edip duran Şeytan, senin hilenden kim kurtulabilir? Hepimiz tufana gark olmuşuz. Ancak Tanrı’nın koruduğu müstesna. 2670
- کی رهد از مکر تو ای مختصم ** غرق طوفانیم الا من عصم
- Nice saadetli yıldız, senin yüzünden ihtiraka düşmüştür. Nice askerler, nice topluluklar, senin yüzünden darmadağın olmuştur!”
- بس ستارهی سعد از تو محترق ** بس سپاه و جمع از تو مفترق
- İblis’in Muaviye’ye cevap vermesi
- باز جواب گفتن ابلیس معاویه را
- İblis Muaviye’ye dedi ki: “Bu bağı çöz. Ben, kalpla halis için mehenğim.
- گفت ابلیسش گشای این عقد را ** من محکم قلب را و نقد را
- Hak, beni aslanla köpeği imtihan etmek için yarattı, halisle kalpı ayırt etmek için halk etti.
- امتحان شیر و کلبم کرد حق ** امتحان نقد و قلبم کرد حق
- Ben, kalpın yüzünü ne vakit karartmışım. Kuyumcuyum ben, ona daima değerini verdim.
- قلب را من کی سیه رو کردهام ** صیرفیام قیمت او کردهام
- İyilere yol gösteririm, kuru dalları keserim. 2675
- نیکوان را ره نمایی میکنم ** شاخههای خشک را بر میکنم
- Bu otları niye ortaya koyarım? Hayvan hangi cinstendir, meydana çıksın diye.
- این علفها مینهم از بهر چیست ** تا پدید آید که حیوان جنس کیست
- Kurt, ceylândan bir yavru doğursa onun kurt yahut ceylân oluşunda şüphe edilir.
- گرگ از آهو چو زاید کودکی ** هست در گرگیش و آهویی شکی
- Önüne otla kemik koy. Bakalım hangisine tezce adım atacak, hangisine meyledecek?
- تو گیاه و استخوان پیشش بریز ** تا کدامین سو کند او گام تیز
- Eğer kemiğe gelirse köpektir, ota meylederse şüphe yok, ceylân cinsindendir.
- گر به سوی استخوان آید سگ است ** ور گیا خواهد یقین آهو رگ است
- Kahırla lütuf, birbirine eş oldu. Bu ikisinden bir hayır ve şer âlemi doğdu. 2680
- قهر و لطفی جفت شد با همدگر ** زاد از این هر دو جهانی خیر و شر
- Sen otla kemiği göster, nefis ve can gıdasını arz et.
- تو گیاه و استخوان را عرضه کن ** قوت نفس و قوت جان را عرضه کن
- Nefis gıdasını isterse aşağılıktır, ruh gıdasını isterse serverdir.
- گر غذای نفس جوید ابتر است ** ور غذای روح خواهد سرور است
- Tene hizmet ederse eşektir. Can denizine dalarsa inci bulur.
- گر کند او خدمت تن هست خر ** ور رود در بحر جان یابد گهر
- Gerçi bu ikisi birbirine aykırı, hayır ve şerdir ama ikisi de bir iş başındadır.
- گر چه این دو مختلف خیر و شراند ** لیک این هر دو به یک کار اندراند
- Peygamberler, ibadetlerini arz ederler, düşmanlar şehvetlerini. 2685
- انبیا طاعات عرضه میکنند ** دشمنان شهوات عرضه میکنند
- Ben iyiyi nasıl kötüleştirebilirim? Tanrı değilim ya! Ben bir davetçiyim, onları yaratan değil!
- نیک را چون بد کنم یزدان نیام ** داعیم من خالق ایشان نیام
- Güzeli çirkin yapabilir miyim? Rab değilim ki. Güzele çirkine bir aynayım.
- خوب را من زشت سازم رب نهام ** زشت را و خوب را آیینهام
- Hintli, bu, adamı kara suratlı gösteriyor diye aynayı yaktı.
- سوخت هندو آینه از درد را ** کاین سیه رو مینماید مرد را
- O beni gammaz yaptı, çirkin kimdir, güzel kim? Söyleyeyim diye o, beni doğru sözlü etti.
- او مرا غماز کرد و راست گو ** تا بگویم زشت کو و خوب کو
- Ben şahidim, şahidi zindana atmak nerede görülmüş? Zindan ehli değilim. Tanrı şahidimdir. 2690
- من گواهم بر گوا زندان کجاست ** اهل زندان نیستم ایزد گواست
- Ben de nerede meyveli bir ağaç görürsem onu dadı gibi besler, yetiştiririm.
- هر کجا بینم نهال میوهدار ** تربیتها میکنم من دایهوار
- Fakat nerede bir acı ve kuru ağaç görürsem fışkı, miskten kurtulsun diye keserim.
- هر کجا بینم درخت تلخ و خشک ** میبرم تا وارهد از پشک مشک
- Kuru ağaç, bahçıvana “Yiğit, suçsuz, günahsız niye benim başımı kesiyorsun?” der.
- خشک گوید باغبان را کای فتی ** مر مرا چه میبری سر بیخطا
- Bahçıvan der ki: “Sus, kötü huylu. Kuruluğun suç olarak yetmez mi?”
- باغبان گوید خمش ای زشت خو ** بس نباشد خشکی تو جرم تو
- Kuru ağaç “Ben doğruyum, eğri değil. Niçin suçum yokken beni kesiyorsun der?” der. 2695
- خشک گوید راستم من کژ نیام ** تو چرا بیجرم میبری پیم
- Bahçıvan der ki: “Kutlu bir şey olsaydın da keşke eğri olsaydın, fakat yaş olsaydın!
- باغبان گوید اگر مسعودیای ** کاشکی کژ بودیای تر بودیای
- Öyle olsaydın Âbıhayatı çeker, dirilik suyu ile karışır, hayat bulurdun.
- جاذب آب حیاتی گشتهای ** اندر آب زندگی آغشتیای
- Tohumun kötüymüş, aslın kötüymüş, güzel bir ağaca ulaşamamışsın.
- تخم تو بد بوده است و اصل تو ** با درخت خوش نبوده وصل تو
- Güzel bir ağaç dalı, kötü bir ağaca aşılansa o güzellik, kötü ağacın tabiatını da güzelleştirir.”
- شاخ تلخ ار با خوشی وصلت کند ** آن خوشی اندر نهادش بر زند
- Muaviye’nin Şeytan’a kızıp sert muamelede bulunması
- عنف کردن معاویه با ابلیس