- Ben herkesten, tabiatında, huyunda ne varsa, neye sahipse onu ararım.
- من ز هر کس آن طمع دارم که او ** صاحب آن باشد اندر طبع و خو
- Sirkeden şeker lezzetini aramam. Karı tabiatlı erkeği asker yerine saymam. 2760
- من ز سرکه مینجویم شکری ** مر مخنث را نگیرم لشکری
- Gâvurlar gibi, bir putun Hak oluşunu yahut Hak’tan bir alâmet, bir nişan buluşunu ummam.
- همچو گبران من نجویم از بتی ** کاو بود حق یا خود از حق آیتی
- Fışkıdan misk kokusunu istemem. Irmak içinde kuru kerpiç araştırmam.
- من ز سرگین مینجویم بوی مشک ** من در آب جو نجویم خشت خشک
- Ağyar olan Şeytan’dan beni hayır için uyandırmayı ummam.”
- من ز شیطان این نجویم کاوست غیر ** که مرا بیدار گرداند به خیر
- İblis’in, hilesini Muaviye’ye doğru söylemesi
- راست گفتن ابلیس ضمیر خود را به معاویه
- İblis, birçok hileye, düzene kalkıştıysa da Emîr, onun inadını, inkârını dinlemedi.
- گفت بسیار آن بلیس از مکر و غدر ** میر از او نشنید کرد استیز و صبر
- Bunun üzerine sözü ağzının içinde geveleyerek dedi ki: “Ey Muaviye, ben seni şunun için uyandırdım: 2765
- از بن دندان بگفتش بهر آن ** کردمت بیدار میدان ای فلان
- Cemaate yetişesin, devletli Peygamber’in ardında namaz kılasın.
- تا رسی اندر جماعت در نماز ** از پی پیغمبر دولت فراز
- Eğer namaz fevt olsaydı, vakit geçseydi bu cihan, sana nursuz, kapkaranlık kesilecekti.
- گر نماز از وقت رفتی مر ترا ** این جهان تاریک گشتی بیضیا
- Bu ziyandan bu dertten dolayı ağlayacak, gözlerinden âdeta kâselerle yaş dökecektin.
- از غبین و درد رفتی اشکها ** از دو چشم تو مثال مشکها
- Herkes, ibadetten bir zevk alır, bu yüzden de bir an bile sabredemez, ibadette bulunur.
- ذوق دارد هر کسی در طاعتی ** لاجرم نشکیبد از وی ساعتی
- Fakat o dert, o gussa yüzlerce namaza değer. Nerede namaz, nerede o niyazın ışığı?” 2770
- آن غبین و درد بودی صد نماز ** کو نماز و کو فروغ آن نیاز
- İhlâs sahibi birisinin cemaati kaçırdığından dolayı tahassür ve iştiyakı
- فضیلت حسرت خوردن آن مخلص بر فوت نماز جماعت
- Birisi mescide girerken baktı ki halk mescitten çıkıyor.
- آن یکی میرفت در مسجد درون ** مردم از مسجد همیآمد برون
- Cemaat dağıldı mı ki herkes acele, acele mescitten çıkıyor?” diye sordu.
- گفت پرسان که جماعت را چه بود ** که ز مسجد میبرون آیند زود
- Birisi, “Peygamber, cemaatle namazını eda etti, duasını bile bitirdi.
- آن یکی گفتش که پیغمبر نماز ** با جماعت کرد و فارغ شد ز راز
- Ey ham adam, nereye gidiyorsun? Peygamber, çoktan selâm verdi” dedi.
- تو کجا در میروی ای مرد خام ** چون که پیغمبر بداده ست السلام
- Adam bir ah çekti ki ahının dumanı göründü. Bir vah etti ki gönlünden kan kokusu geldi. 2775
- گفت آه و دود از آن اه شد برون ** آه او میداد از دل بوی خون
- Cemaatten biri “Sen bu ahı bana ver, ben o namazı sana bağışlayayım” dedi.
- آن یکی از جمع گفت این آه را ** تو به من ده و آن نماز من ترا
- Adam “Verdim, namazı da kabul ettim” dedi. Öbürü o ahı, yüzlerce niyazı aldı.
- گفت دادم آه و پذرفتم نماز ** او ستد آن آه را با صد نیاز
- Gece rüyasında hâtif ona“ Sen Âbıhayatı, derde dermen olan ameli aldın,
- شب به خواب اندر بگفتش هاتفی ** که خریدی آب حیوان و شفا
- O ahı seçmen, o âşıklar zümresine girmen yüzü suyu hürmetine de bütün cemaatin namazı kabul edildi” dedi.
- حرمت این اختیار و این دخول ** شد نماز جملهی خلقان قبول
- İblis’in Muaviye’ye hilesini söylemesi hikâyesinin sonu
- تتمهی اقرار ابلیس به معاویه مکر خود را
- Bunun üzerine Azazil dedi ki: “Ey emîr, artık hilemi açığa vurayım. 2780
- پس عزازیلش به گفت ای میر راد ** مکر خود اندر میان باید نهاد
- Eğer namazın fevt olsaydı gönlüne dert düşecek, ah ve figana başlayacaktın.
- گر نمازت فوت میشد آن زمان ** میزدی از درد دل آه و فغان
- O teessüf, o figan, o niyaz, yüzlerce zikirden, namazdan üstün olacaktır.
- آن تاسف و آن فغان و آن نیاز ** در گذشتی از دو صد ذکر و نماز
- Böyle bir ah, hicapları yakmasın diye korktum da seni, onun için uyandırdım.
- من ترا بیدار کردم از نهیب ** تا بسوزاند چنان آهی حجاب
- İstedim ki öyle bir ah etmeyesin, bu suretle de o yola sahip olmayasın.
- تا چنان آهی نباشد مر ترا ** تا بدان راهی نباشد مر ترا
- Ben hasetçiyim, işte böyle bir hasette bulundum. Düşmanım; işim, gücüm, hile ve kinden ibarettir” 2785
- من حسودم از حسد کردم چنین ** من عدویم کار من مکر است و کین
- Muaviye, bunun üzerine “ İşte şimdi doğruyu söyledin, senden bu beklenir, lâyığın budur.
- گفت اکنون راست گفتی صادقی ** از تو این آید تو این را لایقی
- Sen örümceksin, ancak sinek tutabilirsin. Hâlbuki ben sinek değilim, zahmet etme a köpek!
- عنکبوتی تو مگس داری شکار ** من نیم ای سگ مگس زحمت میار
- Ben akdoğanım, beni padişah avlar. Örümcek, etrafımızda nasıl olur da ağ örebilir?
- باز اسپیدم شکارم شه کند ** عنکبوتی کی بگرد ما تند
- Kudretin varken yürü, sinek avla, sinekleri bir ayran tası civarına çağır!
- رو مگس میگیر تا تانی هلا ** سوی دوغی زن مگسها را صلا
- Onları bala çağırsan bile bu çağırış, şüphe yok yalandır, çağırdığın şey de yine ayran! 2790
- ور بخوانی تو به سوی انگبین ** هم دروغ و دوغ باشد آن یقین
- Sen beni uyandırdın ama o uyandırış, uykunun ta kendisiydi. Bana gemi gösterdin ama gösterdiğin gemi, girdaptan ibaretti.
- تو مرا بیدار کردی خواب بود ** تو نمودی کشتی آن گرداب بود
- Sen beni, daha iyi bir hayırdan mahrum etmek için hayra sevkettin” dedi.
- تو مرا در خیر ز آن میخواندی ** تا مرا از خیر بهتر راندی
- Ev sahibinin, hırsızı yakalamak üzereyken birisinin seslenmesi yüzünden kaçırması
- فوت شدن دزد به آواز دادن آن شخص صاحب خانه را که نزدیک آمده بود که دزد را دریابد و بگیرد
- Bu, şuna benzer: Bir adam, odasında hırsız görüp kovalamaya başladı.
- این بدان ماند که شخصی دزد دید ** در وثاق اندر پی او میدوید
- Birkaç kere peşinden dolaştı, iyice terledi.
- تا دو سه میدان دوید اندر پیش ** تا در افگند آن تعب اندر خویش
- Nihayet son saldırışta hırsıza yaklaştı. Bir sıçrasa tutacaktı. 2795
- اندر آن حمله که نزدیک آمدش ** تا بدو اندر جهد دریابدش
- Biri “Buraya gel de belâ nişanelerini gör!
- دزد دیگر بانگ کردش که بیا ** تا ببینی این علامات بلا
- Çabuk ol savaş eri, çabuk gel de burada ki ahvali bir gör” diye bağırdı.
- زود باش و باز گرد ای مرد کار ** تا ببینی حال اینجا زار زار
- Adam, herhalde orada da bir hırsız olacak, hemen gitmezsem başıma belâ kesilecek,
- گفت باشد کان طرف دزدی بود ** گر نگردم زود این بر من رود
- Çoluğuma, çocuğuma el uzatacak. O vakit bunu tutmaktan ne faydam olur?
- در زن و فرزند من دستی زند ** بستن این دزد سودم کی کند
- Bu Müslüman, kerem edip beni çağırıyor. Hemencecik gitmezsem herhalde bir kötülüğü düşeceğim deyip. 2800
- این مسلمان از کرم میخواندم ** گر نگردم زود پیش آید ندم
- O iyilikçi Müslüman’ın şefkatine güvenerek hırsızı bıraktı yola düzüldü.
- بر امید شفقت آن نیک خواه ** دزد را بگذاشت باز آمد به راه
- Varıp “Aziz dost ne var? Böyle kimin elinden feryat ediyorsun ?” dedi.
- گفت ای یار نکو احوال چیست ** این فغان و بانگ تو از دست کیست
- Adam “İşte, hırsızın ayak izine bak. Hırsız çalacağını çalıp bu tarafa gitmiş.
- گفت اینک بین نشان پای دزد ** این طرف رفته ست دزد زن بمزد
- İşte o kaltabanın ayak izi. Yürü, bu izi izle, ardından koş!” dedi.
- نک نشان پای دزد قلتبان ** در پی او رو بدین نقش و نشان
- Adam “Be ahmak, sen ne söylüyorsun? Ben onu tutmuşum. 2805
- گفت ای ابله چه میگویی مرا ** من گرفته بودم آخر مر و را
- Sen bağırınca koyuverdim. Sen bir eşekmişsin meğerse. Bense seni adam sandım.
- دزد را از بانگ تو بگذاشتم ** من تو خر را آدمی پنداشتم
- Bu ne herze, bu ne hezeyan? Ben kendisini tutmuştum, ayak izini ne yapayım?” dedi.
- این چه ژاژست و چه هرزه ای فلان ** من حقیقت یافتم چه بود نشان
- Sen bir hilebazsın, yahut aptalın birisin. Hatta belki de hırsızın ta kendisisin ve bu işi de mahsus yaptın.
- گفت من از حق نشانت میدهم ** این نشان است از حقیقت آگهم