English    Türkçe    فارسی   

2
2800-2849

  • Bu Müslüman, kerem edip beni çağırıyor. Hemencecik gitmezsem herhalde bir kötülüğü düşeceğim deyip. 2800
  • O iyilikçi Müslüman’ın şefkatine güvenerek hırsızı bıraktı yola düzüldü.
  • Varıp “Aziz dost ne var? Böyle kimin elinden feryat ediyorsun ?” dedi.
  • Adam “İşte, hırsızın ayak izine bak. Hırsız çalacağını çalıp bu tarafa gitmiş.
  • İşte o kaltabanın ayak izi. Yürü, bu izi izle, ardından koş!” dedi.
  • Adam “Be ahmak, sen ne söylüyorsun? Ben onu tutmuşum. 2805
  • Sen bağırınca koyuverdim. Sen bir eşekmişsin meğerse. Bense seni adam sandım.
  • Bu ne herze, bu ne hezeyan? Ben kendisini tutmuştum, ayak izini ne yapayım?” dedi.
  • Sen bir hilebazsın, yahut aptalın birisin. Hatta belki de hırsızın ta kendisisin ve bu işi de mahsus yaptın.
  • Öbürü “ Ben ayak izini gösteriyorum. İşin haki katından âgahım” dedi.
  • Adam dedi ki: “Sen ya düzenbazsın, ya ahmak, belki de hırsızın ta kendisisin de işi biliyorsun. 2810
  • Ben hasmımı çeke, çeke yakalamak üzereydim. İşte ayak izi diye sen koyuverttin. Sen cihetten bahsediyorsun, bense cihetlerden çıkmış, kurtulmuşum. Vuslatta delil ve âlamet olur mu?”
  • Sıfatlarla perdelenmiş olan kişi, ancak sıfat görür. Zatı kaybeden kişidir ki sıfatlarda kalır.
  • Oğul, Allah’a ulaşanlar, zata gark olmuşlardır. Artık onlar sıfatlara nazar ederler mi?
  • Başın ırmağın dibinde oldukça renge bakabilir misin?
  • Suyun rengine bakmak için dipten çıktın mı? Güzel bir halıyı bırakmış, köhne bir kilimi almış olursun. 2815
  • Avamın ibadeti, havasın günahıdır. Avamın vuslatı bil ki havasın hicabıdır.
  • Padişah bir veziri muhtesip yapsa, onun dostu değildir, düşmanıdır.
  • Mamafih o vezir belki suç işlemiştir. Böyle birden bire muameleyi değiştirmek elbette sebepsiz olamaz.
  • Çünkü önce muhtesip olan kişiye baht ve devlet nasip olmuş demektir.
  • Fakat önceden padişaha vezir olanı, sonra muhtesip yapmak kötü bir iş yaptığından olabilir. 2820
  • Fakat padişah, seni eşikten huzuruna çağırmış, sonra tekrar eşiğe sürmüşse,
  • Şüphe etmeksizin bil ki bir suç ettin. Bilgisizlikle cebre yapışır.
  • Kısmetim buymuş dersen neden önce o devlet kısmetin olmuştu?
  • Bilgisizlikle kendi kısmetini kendin teptin. Hâlbuki ehil olan kişi kısmetini artırır.
  • Münafıkların Mescid-i Dırâr yapmaları
  • Aykırı gidişe Kuran’dan getireceğimiz başka bir misal de dinlesen yerindedir. 2825
  • Münafıklar, buna benzer bir çift- tek oyununu da Peygamberle oynamışlardı.
  • “Ahmet dinini yüceltmek için bir mescit yapalım” dediler. Hâlbuki bu mürtetlikten başka bir şey değildi.
  • Bu çeşit aykırı bir oyuna girişerek Peygamber’in mescidinden başka bir mescit yaptılar.
  • Döşemesini, tavanını, kubbesini düzdüler. Fakat bununla cemaati ayırmak diliyorlardı.
  • Yalvararak Peygamber’in yanına geldiler, deve gibi huzuruna çöktüler. 2830
  • “Ey Allah Peygamberi, lütfedip o mescide kadar bir zahmet etsen;
  • Kademlerinle kutlasan, günlerin kıyamete kadar ter-ü taze olsun!
  • Topraklı, bulutlu günün, zaruret ve yoksulluk gününün mescidi işte.
  • Diledik ki oraya bir garip gelirse yer bulsun, bu hizmet konağında bolluğa ersin.
  • Bu suretle de din şiarı çoğalsın, etrafa yayılsın, dostlarla olunca acı yemiş bile hoştur. 2835
  • Bir an orayı şereflendir, bizi tezkiye et, diğer sahabeye bildir.
  • Mescide, mescittekilere iltifat et, sen aysın, biz de gece. Bir an olsun bizimle ol da.
  • Gece cemalinle gündüze dönsün, ey cemali, geceleri aydınlatan güneş.!” dediler.
  • Ah ne olurdu bu sözleri gönülden söyleselerdi de muratları olsaydı.
  • Gönül istemeden ağza gelen lâtif sözler, külhandaki yeşilliğe benzer dostlar. 2840
  • Uzaktan bak, geç. Yavrum onlar yemeye kokmaya değmez.
  • Vefasızlara gitme. Onlar; iyi dinle, yıkık köprüdür.
  • Bilgisiz biri oraya ayak basarsa köprü de yıkılır, ayağı da kırılır.
  • Asker, nerede bir bozgunluğa uğrarsa, iki, üç karı tabiatlı adamın yüzünden uğrar.
  • O, erkek gibi silahlanıp savaş safına girer. Diğerleri de, işte tam dost diye ona güvenirler. 2845
  • Fakat savaş zahmetlerini gördü mü yüz çevirir. Onun kaçışı senin manevi kuvvetini de kırar.
  • Bu bahis, uzundur. Uzadıkça uzar, maksat da gizli kalır, geçelim.
  • Münafıkların Peygamber’i Mescid-i Dırâr’a götürmek için kandırmaya çalışmaları
  • Halk Peygamber’e masallar okumakta; yalan dolan atını sürmekteydiler.
  • O merhametli, şefkatli Peygamber gülümseyerek ancak “Peki” diyebildi.