English    Türkçe    فارسی   

2
2838-2887

  • Gece cemalinle gündüze dönsün, ey cemali, geceleri aydınlatan güneş.!” dediler.
  • Ah ne olurdu bu sözleri gönülden söyleselerdi de muratları olsaydı.
  • Gönül istemeden ağza gelen lâtif sözler, külhandaki yeşilliğe benzer dostlar. 2840
  • Uzaktan bak, geç. Yavrum onlar yemeye kokmaya değmez.
  • Vefasızlara gitme. Onlar; iyi dinle, yıkık köprüdür.
  • Bilgisiz biri oraya ayak basarsa köprü de yıkılır, ayağı da kırılır.
  • Asker, nerede bir bozgunluğa uğrarsa, iki, üç karı tabiatlı adamın yüzünden uğrar.
  • O, erkek gibi silahlanıp savaş safına girer. Diğerleri de, işte tam dost diye ona güvenirler. 2845
  • Fakat savaş zahmetlerini gördü mü yüz çevirir. Onun kaçışı senin manevi kuvvetini de kırar.
  • Bu bahis, uzundur. Uzadıkça uzar, maksat da gizli kalır, geçelim.
  • Münafıkların Peygamber’i Mescid-i Dırâr’a götürmek için kandırmaya çalışmaları
  • Halk Peygamber’e masallar okumakta; yalan dolan atını sürmekteydiler.
  • O merhametli, şefkatli Peygamber gülümseyerek ancak “Peki” diyebildi.
  • O cemaatin teşekkür edilmesi icap eden işlerini anladı, icabet edeceğini söyleyerek haber getirenleri sevindirdi. 2850
  • Onların hileleri gözünün önünde görünüp duruyor, o hileleri süt içinde kıl görür gibi birer, birer görüyordu.
  • Fakat o lütuf sahibi Peygamber, kılı görmemezlikten geliyor, o zarif kimse sütü övüyordu..
  • Yüz binlerce hile ve hud’a kıllarına o an gözünü yummuştu.
  • O kerem denizi doğru buyurmuştu: “Ben, sizi, sizden ziyade esirgerim,
  • Ben âdeta dehşetli surette alevlenmiş, yalınlanmış bir ateşin kıyısına oturmuş bir adama benzerim. 2855
  • Siz pervane gibi o tarafa koşuyorsunuz. Ben de iki elimle pervane koymaktayım”
  • Münafıkların dileği üzerine Peygamber, o tarafa yürüyünce Allah gayreti haykırdı: “Gul sesini dinleme,
  • Bu habisler hile ettiler, söyledikleri sözlerin hepsi aykırıdır.
  • Maksatları kara yüzlülükten başka bir şey değildir. Hıristiyanlarla Yahudiler, en hayırlı dini nasıl olur da aralar?
  • Cehennem köprüsü üstüne bir köprü kurdular, Allah’a tavlada hileye giriştiler” 2860
  • Maksatları Peygamber’in sahabesinin arasını bozmaktı. Her herzevekil Hakk’ın fazıl ve ihsanını nasıl tanır?
  • Şam’dan buraya bir Yahudi getirmek niyetindeydiler. Yahudiler, o Şam’lı Yahudi’nin vaazından sarhoş olmuşlardı.
  • Peygamber, “Gelmeğe gelirim ama şimdi yol üstündeyiz. Savaşa gidiyoruz.
  • Savaştan dönünce o mescide giderim” buyurdu;
  • Onları defetti; savaşa gitti. O kötü, o yalancı kişileri bu suretle avuttu. 2865
  • Dönünce münafıklar, tekrar gelip evvelki vaadini hatırlattılar.
  • Allah, “ Peygamber, açıkça söyle. Neticesi savaş bile olsa onların hıyanetlerini açığa vur” dedi.
  • Peygamber de “ Ey hilebaz Kavim, susun da sırlarınızı söylemeyeyim”
  • Deyip sırlarından birkaçını söyleyiverdi. Derhal halleri kötüleşti.
  • Münafıkların elçileri, hemen “Hâşa, hâşa” demeğe başladılar. 2870
  • Her münafık, koltuğuna bir Mushaf urup hile ile Peygamber’e koştu;
  • Yemin etmeye koyuldu. Çünkü yemin etmek siperdir, ve yemin etmek, yalancı kişilerin âdetidir.
  • Yalancı, dolancı adam, dinde vefakâr olmadığından her an yeminini bozar.
  • Doğruların yemin etmeğe ihtiyaçları yoktur. Onların gözleri aydındır.
  • Ahdi, misakı bozmak, ahmaklıktandır. Yeminine vefa etmek ve yemininde durmaksa temiz kişinin işidir. 2875
  • Peygamber dedi ki : “Sizin yemininize mi inanayım, Allah’ın yeminine mi?”
  • Münafıklar, yine ellerin de Mushaf olduğu halde güya ağızlarının orucuyla yemin etmeye giriştiler.
  • “Bu doğru ve temiz kelâm hakkı için o mescidi kurmamız Allah rızası içindir.
  • Bu hususta hiçbir hilemiz, düzenimiz yok. Orada ancak Allah’yı anacak, doğru bir yürekle Allah’ya ibadet edeceğiz” dediler.
  • Peygamber dedi ki: “Allah’ın sesi, kulağına diğer sesler gibi gelmekte. 2880
  • Hak, kulaklarınızı mühürledi de Allah sesini duymuyorsunuz.
  • İşte apaçık kulağıma Allah sesi gelip duruyor. Âdeta tortuyu saftan süzmekteyim”
  • Nitekim ey bahtı kutlu, Hak sesi, Musa’ya da bir ağaçtan gelmişti.
  • “Ben Allah’ım” sesini bir ağaçtan duymuştu. O sesle beraber nurlar belirmiş, parlamıştı.
  • Vahiy nuruna karşı aciz kalınca yine yemin etmeye koyuldular. 2885
  • Allah yemine siper demiştir. Savaşçı, siperi elden bırakır mı?
  • Peygamber, yine apaçık onları yalanladı ve fasih bir surette onlara “ Şüphe yok, yalan söylüyorsunuz” dedi.
  • Sahabeden birisinin inkâr düşüncesine düşüp ”Peygamber Sallâhü Aleyhi Ve Selem ne için ayıpları örtüyor” diye düşünmesi