English    Türkçe    فارسی   

2
2914-2963

  • Dudağın kupkuru, o yana bu yana koşup durmaktasın; kervan da uzaklaşıyor, gece de yakın.
  • Pılı pırtı kokulu yerde, toprak üstünde kalmış, sen deve peşinde şuraya buraya dönüp dolaşıyorsun. 2915
  • “ Müslümanlar; sabahleyin ahırdan bir deve kaçtı göreniniz var mı?
  • Kim söylerse, kim haber verirse şu kadar para veririm” demeye başlarsın;
  • Herkesten sorup soruşturursun. Her aşağılık adam, sana bıyık altından güler.
  • Biri “ Bir deve gördük, şu tarafa, çayıra doğru gidiyordu” der.
  • Öbürü “Ha, ha, kulağı da kesikti” der, bir başkası da der ki: “Üstünde nakışlı bir çuval vardı.” 2920
  • Diğer biri “ Gördüm, tek gözlüydü” der, bir diğeri de der ki “Uyuzluktan tüyü filân da kalmamıştı..
  • Müjde almak için her bayağı adam, yüzlerce nişan söyler durur.
  • Birbirine aykırı mezhepler arasında mütereddit bir hale geliş ve onlardan kurtuluş yolu
  • Bu şuna benzer: Herkes marifet hususunda gayp mevsufunu bir sıfatla över.
  • Filozof onu başka bir çeşitte anlatır. Mübahase eden, onun sözünü cerh eder.
  • Başka biri her ikisini de kınar. Bir başkası da riya ile can çekişir. 2925
  • Halk, bunları da o köyün adamı sansın diye her biri, bu yola ait deliller söyler.
  • Hakikatten şunu bil ki bunların hepsi hak değildir. Fakat bu sürünün hepsi de sapık değil.
  • Çünkü hak olmadıkça, bâtıl meydana çıkmaz. Ahmak, kalp altını, altın kokusunu duyar da alır.
  • Âlem de sağlam ve geçer akçe olmasaydı kalpı nasıl harcayabilirdin?
  • Doğru olmasaydı yalan olur muydu hiç? O yalan, doğrudan nurlanır. 2930
  • Doğru ümidiyle eğriyi de alırlar. Zehri şekere dökerler de öyle içerler.
  • Güzel ve tatlı buğday olmasaydı, buğday gösterip arpa satan ne yapardı?
  • Şu halde bütün bu sözler bâtıldır. Bâtıllar hak ümidiyle gönle tuzaktır.
  • Ama hepsi hayalden, sapıklıktan ibarettir de deme. Çünkü âlemde hakikatsiz hayal olmaz.
  • Allah Kadir gecesidir. Kadir gecesi, insan her geceyi ibadetle geçirsin diye geceler içinde gizlidir ya Allah da öyle gizli. 2935
  • Ey genç, her gece Kadir gecesi değildir ama bütün geceler de ondan hâli değil.
  • Hırka giyenler arasında bir Allah fakiri vardır. Sana da haksa ona yapış!
  • Nerede anlayışlı bir mümin ki padişahtan yoksulu ayırt etsin.
  • Âlemde her şey ayıpsız olsaydı, ticaret edenlerin hepsi aptal olurdu.
  • Bu takdirde kumaş tanımak pek kolaylaşırdı. Mademki ortada ayıp yok, ehil ne oluyor, nâehil ne oluyor? 2940
  • Fakat eğer her şey de ayıplı olsaydı bilginin ne faydası olurdu? Mademki hepsi odun, burada ödağacı yok demektir.
  • Her şey hak demek ahmaklıktır, fakat her şey bâtıl diyen de şakîdir.
  • Peygamberlerin tacirleri kâr ettiler; renk ve koku tacirleriyse ziyan!
  • Yılan, güzel mal gibi görünür. İki gözünü de ovuştur da iyice bak!
  • Bu alışverişe gıpta ile bakma, Firavunla Semud kavminin ziyanını gör! 2945
  • Hayır ve şerri anlaşılsın diye her şeyi sınama
  • Şu göğe defalarca bak. Çünkü Allah “ Ona bir kere daha dön de bak” buyurdu.
  • Bu nurani tavana bir kere bakmakla kani olma, defalarca bak, “ Bir çatlak görebilir misin?”
  • Allah, sana “ Bu güzel göğe ayıp arayan kişi gibi defalarca bak” dedi.
  • Gök hususunda böyle olunca ya, bu kara yeri görmek, fark edip anlayarak beğenmek için bilir misin. Ne kadar bakmak gerek!
  • Tortuyu süzmek, sâfı meydana getirmek için aklımızın ne kadar zahmetler çekmesi lâzım. 2950
  • Kış ve güz imtihanlarıyla yazın harareti, can gibi olan bahar,
  • Yeller, bulutlar, şimşekler, hep hâdiselerin zuhur etmesi;
  • Rengi toprak olan yerin, yeninde, yakasında bulunan lâlle, âdi taşı meydana çıkarması içindir.
  • Bu abus suratlı toprak, Hak hazinesinden, kerem deryasından ne çalmışsa,
  • Takdir şahnesi, hadi der, doğru söyle aldığın neyse bir kılına kadar anlat! 2955
  • Hırsız, yani toprak “ Hiçbir şey almadım, hiçbir şey” derse de şahne, onu durmadan çekiştirip durur, eğip büker.
  • Şahne, ona gâh şeker gibi lâtif sözler söyler; gâh onu asar, en kötü işkencelerde bulunur.
  • Bu suretle kahırla, lütufla, korku ve can ateşinin tesiriyle o gizli şeylerin açığa vurulmasına gayret eder.
  • O baharlar, Kibriya, şahnesinin lütfudur. Hazan da Allah’ın korkutması, tehdit etmesidir.
  • Kış da “ Ey gizli hırsız, meydana çık” diye manevi bir çarmıhtır. 2960
  • Savaş erinin gönlü bir zaman ferahlar, bir zaman daralır; derde, gıllıgüşa düşer.
  • Çünkü bedenlerimiz olan bu su ve toprak, bu balçık, münkirdir. Canların ziyasının hırsızıdır.
  • Ulu Allah, ey yiğit; sıcağı soğuğu, zahmeti, derdi bedenlerimize havale etmiştir.