English    Türkçe    فارسی   

2
294-343

  • Gündüzü, Allah erinin sırrının aksi bilin; gözü örten akşamı da onun ayıp örtücülüğünün aksi.
  • Allah onun için “Vedduha” buyurdu. “Vedduha”, Mustafa’nın gönlünün nurudur. 295
  • Allah, kuşluk zamanını sevdi derler ya. Bu söz de, kuşluk çağı, onun aksi olduğundandır.
  • Yoksa fâni olan şeye yemin etmek hatadır. Böyle olduğu halde fâni şeyin Allah’ın sözüne girmesi lâyık olur mu?
  • Halil “ Ben fâni olanları sevmem” dedi Halil böyle derse Ulu Allah nasıl olur da fâni şeyi diler, sever?
  • “Velleyl” den maksat yine Mustafa’nın ayıp örtücülüğü, toprağa mensup olan cismidir.
  • Bu kuşluk çağının güneşi o, gökten doğdu da gece gibi olan tene “Seni Rabb’in terk etmedi” dedi. 300
  • Belanın ta kendisinden vuslat meydana geldi; “ Sana darılmadı da” sözü de o tatlılıktan zuhur etti.
  • Esasen her söz bir halete alâmettir. Hâl ele benzer, söz de alete.
  • Kuyumcunun aleti, kunduracının elinde kuma ekilmiş tohuma döner.
  • Çiftçinin yanında kunduracının aleti, köpeğin, önünde saman, eşeğin önünde kemik gibidir.
  • “Enel Hakk” sözü, Mansur’un ağzında nurdu. “Enallah” sözü, Firavunun ağzında yalan! 305
  • Sopa, Musa’nın elinde doğruluğuna şahit oldu, sihirbazın elindeyse bir şeye yaramadı.
  • İsa, bu yüzden yoldaşına Tek Allah’ın o yüce adını belletmedi.
  • Çünkü bilmez de alete noksan bulur. Taşı, toprağa vur. Hiç ateş çıkar mı?
  • Elle alet taşla demire benzer. Çift olması gerek ki ateş çıksın.
  • Çifti olmayan, aleti bulunmayan Tek Allah’tır. Sayıda şüphe olabilir, Fakat Allah da şüphe yoktur. 310
  • İki diyenler, üç diyenler daha fazla diyenler, bir olduğunda mutlaka ittifak ederler.
  • Şaşılık gidince hepsi birleşir; iki, üç diyenler de bir derler.
  • Onun meydanında bir topsan, ona bir diyorsan durma, çevgânının etrafında dön dolaş!
  • Top padişahın elinin darbesiyle oynarsa, kemale ermiş olur.
  • Ey şaşı; bunları can kulağıyla dinle, gözüne kulak yoluyla ilâç ver! 315
  • Temiz söz, hakikatten uzak olan gönüllerde karar etmez, nurun aslına dek gider.
  • Çarpık ayakkabı, nasıl çarpık ayağa uyarsa Şeytanın afsun ve efsanesi de doğru olmayan gönüllere uyar.
  • Hikmeti istediğin kadar tekrarla... Ona ehil değilsen hikmet, senden ne kadar uzak!
  • İster yaz, belle… İster bahset, söyle!
  • O, Ey inatçı senden yüzünü çeker, gizlenir; bağlarını koparır, kaçar. 320
  • Fakat sen okumasan da hakikat ilmi senin yanıp yakıldığını görürse elinde, alışmış kuş haline gelir.
  • Tavus kuşu, nasıl köylü evinde olmazsa, hakikat ilmi de her aceminin malı olmaz.
  • Padişahın, doğanı ihtiyar kadının evinde bulunması
  • Doğanın padişahtan kaçıp un eleyen kocakarının evine gitmesi, bilgisizliğindendir.
  • O kadıncağız, çocuklarına tutmaç pişirmeye savaşırken o cinsi güzel, kendisi hoş doğanı görünce,
  • Tutup ayacığını bağladı, kanadını kesip güdük bir hale getirdi, tırnağını kesti, yesin diye de önüne saman koydu. 325
  • ”Ehil olmayanlar sana iyi bakamamışlar, kanadın haddini aşmış, tırnağın da uzamış.
  • Na ehil kişiler seni hasta ederler. Ananın yanına gel ki sana iyi baksın!” dedi.
  • Arkadaş, cahilin sevgisini de böyle bil. Cahil yolda daima çarpık, daima yampiri gider.
  • Padişahın günü, doğanı aramakla geçti, nihayet o kocakarının çadırına yöneldi.
  • Ansızın orada doğanı, toz duman içinde gördü. Ona bakıp ağlamaya başladı. 330
  • Dedi ki: “Her ne kadar, bize dosdoğru vefakârlıkta bulunmadığın için bu hâl sana lâyıktı.
  • Çünkü cehennem ehliyle cennet ehlinin müsavi olmadığından gaflet ederek cennetten kaçtın, cehennemde karar ettin.
  • Halinden haberdar olan padişahtan sersemce bu kokuşuk kocakarının evine kaçağın layığı budur”
  • Doğan kanadını padişahın eline sürmekte, hal diliyle “Ben günah ettim”;
  • Ey kerem sahibi, sen iyilerden başkasını kabul etmezsen kötü nereye varsın da halini arz edip ağlasın? 335
  • Padişah, her kötüyü iyi ettiğinden onun lütfu cana bu cüreti vermekte, bu cinayetleri yaptırmaktadır” demekteydi.
  • Yürü, çirkin işlerde bulunma ki bizim iyiliklerimiz bile o güzel sevgilimizin huzurunda çirkin görünmektedir.
  • Hâlbuki sen ettiğin hizmeti ona lâyık sandın da cürüm bayrağını onun için yücelttin.
  • Sana onu anmaya, Onu çağırmaya izin verdiler de o yüzden günlüne gurur düştü.
  • Kendini Allah ile konuşur gördün. Hâlbuki niceler vardır ki bu şüphe yüzünden ondan ayrı düşer. 340
  • Gerçi padişah seninle beraber yerde oturur ama sen kendini tanı, haddini bil de daha iyi, daha edepli otur!
  • Doğan dedi ki: “Padişahım, pişmanım, tövbe ettim, yeniden Müslüman oldum.
  • Sarhoş ederek aslanı bile tutacak derecede kuvvet ve cüret sahibi ettiğin kişi sarhoşluk yüzünden yolunu sapıtırsa özrünü kabul et.