English    Türkçe    فارسی   

2
2955-3004

  • Takdir şahnesi, hadi der, doğru söyle aldığın neyse bir kılına kadar anlat! 2955
  • Hırsız, yani toprak “ Hiçbir şey almadım, hiçbir şey” derse de şahne, onu durmadan çekiştirip durur, eğip büker.
  • Şahne, ona gâh şeker gibi lâtif sözler söyler; gâh onu asar, en kötü işkencelerde bulunur.
  • Bu suretle kahırla, lütufla, korku ve can ateşinin tesiriyle o gizli şeylerin açığa vurulmasına gayret eder.
  • O baharlar, Kibriya, şahnesinin lütfudur. Hazan da Allah’ın korkutması, tehdit etmesidir.
  • Kış da “ Ey gizli hırsız, meydana çık” diye manevi bir çarmıhtır. 2960
  • Savaş erinin gönlü bir zaman ferahlar, bir zaman daralır; derde, gıllıgüşa düşer.
  • Çünkü bedenlerimiz olan bu su ve toprak, bu balçık, münkirdir. Canların ziyasının hırsızıdır.
  • Ulu Allah, ey yiğit; sıcağı soğuğu, zahmeti, derdi bedenlerimize havale etmiştir.
  • Bütün bunlar, korku, açlık, malların azlığı, bedenimizin hastalığı, hepsi can nakdinin meydana çıkması içindir.
  • Vaatlerle tehditler, bu birbirine karışmış olan iyi ve kötüyü ayırt etmek içindir. 2965
  • Hakla, bâtıl birbirine karıştığından, sağlam parayla kalp akçayı bu hareme döktüklerinden dolayı,
  • Ayırt etmek için hakikatleri sınamış, görmüş bir mehenk gerektir ki,
  • Bu hileleri fark etsin, şu tedbirlerin esası olsun.
  • Ey Musa’nın anası, Musa’ya süt ver, belâya düşeceğini düşünme, suya at!
  • Kim, Elest gününde o sütü emmişse Musa gibi sütü fark eder. 2970
  • Çocuğun fark ve temyiz sahibi olmasını cidden istiyorsan, ey Musa’nın anası, hemen şimdi onu emzir de,
  • Anasının sütündeki lezzeti anlasın, yaratılışı kötü dadılara teslim olmasın.
  • Devesini arayan adamın hikâyesinin faydası
  • Ey itimada lâyık adam, sen bir deve kaybetmişsin, herkes sana devenden bir nişan vermekte.
  • Sen devenin nerede olduğunu bile bilmiyorsun ama o söylenen nişanların yanlış olduğunu biliyorsun.
  • Devesini kaybetmeyen de taklitle devesini kaybeden kişi gibi bir deve arar. 2975
  • “ Ben de devemi kaybettim. Kim bulursa müjdesini vereceğim” der.
  • Deve aramakta seninle yoldaşlık eder, deveye tamah ettiğinden böyle bir oyuna girişir.
  • Sen, kime “ Bu söylediklerin yanlış” dersen o da sana uyup aynı sözü söyler.
  • O, yanlış nişaneyle doğrusunu ayırt edemez ama senin sözün, o mukallidin aşasıdır, ona dayanır.
  • Doğru ve benzer bir nişane verirlerse inanırsın, şüphen kalmaz. 2980
  • O nişane, hasta canına şifa olur, benzinin rengi yerine gelir, iyileşir, kuvvetlenirsin.
  • Gözün ışıklanır, ayağın tutar, yürür, cismin can olur, canın tamamıyla ruh kesilir.
  • “ Doğru söyledin ey emniyetli kişi, bu nişaneler, tamamıyla deveme ait.
  • Bu nişaneler, apaçık ve inanılır deliller, bu nişaneler, devemi gördüğüne delâlet etmekte, âdeta Berat ve Kadir, âdeta kurtuluşun ta kendisi”
  • Der, bu nişaneleri vereni “Haydi, önden yürü. Yürüme vakti, sen öne düş de, 2985
  • Ben senin ardınca geleyim. Doğru sözlü kişi, devemin kokusunu aldın, şimdi de nerede, göster” diye onu öne salarsın.
  • Fakat deve sahibi olmayıp bu araştırmada taklide uyan kişinin,
  • Bu doğru nişanelerle yakını artmaz, ancak hakikaten devesi kaybolanın inanışı ona da akseder.
  • Onun ciddiyetinden, tahassüründen bir koku alır, anlar ki onun bu yelip yortması saçma değil, elbette bir aslı var!
  • Bu deve arayışı doğru değil ama o da bir deve kaybetmiştir. 2990
  • Başkasının devesine tamah edişi onun yüzünü örter de kendi kaybını unutturur.
  • Devesi kaybolan nerelerde koşarsa bu da koşar, tamahından dertliye dost ve yoldaş olur.
  • Yalancı da doğrucuyla yoldaş olunca yalanı, ansızın doğru olur.
  • Devenin koştuğu o ovada yalancı da kendi devesini buluverir.
  • Onu görünce devesini hatırlar; dostunun, arkadaşının devesinden tamahını keser. 2995
  • Devesini orada otlar görür de mukallitten muhakkik olur.
  • Deveyi orada aramadığı halde bulunca o an hakikaten deveye talip kesilir. Bu nişaneler, apaçık ve inanılır deliller.
  • Ondan sonra yalnızca yürümeye başlar, gözünü kendi devesine açar.
  • Asıl deve arayan “Beni bıraktın mı, hâlbuki şimdiye kadar arkadaşlık ettik” deyince,
  • “ Şimdiye kadar abes bir şeyle meşguldüm, tamahtan sana yaltaklanıp duruyordum. 3000
  • Bu arayışta senden zahiren, cismen ayrıldım ama asıl şimdi seninle derttaş oldum.
  • Şimdiye kadar devenin evsafını senden çalmıştım. Hâlbuki şimdi canım, benimkini gördü, artık gözüm doydu.
  • Onu görmedikçe aramadım, istemedim. Fakat şimdi bakır mağlûp oldu, altın üst geldi.
  • Bütün suçlarım, şükür olsun, ibadet oldu, alay fena buldu, doğruluk kaldı.