English    Türkçe    فارسی   

2
3207-3256

  • Fikir ona derler ki bir yol açsın, yol ona derler ki önüne bir padişah çıkagelsin.
  • Padişah ona derler ki kendiliğinden padişah olsun; hazinelerle, askerlerle değil.
  • Zira kendiliğinden padişah olursa padişahlığı, Ahmet’in pâk dininin yüceliği gibi ebedîdir.
  • Allah rahmet etsin, İbrahim Ethem’in deniz kıyısında gösterdiği keramet
  • İbrahim Ethem’den rivayet edilmiştir: Bir yerde deniz kıyısında oturmuş, 3210
  • O can sultanı, hırkasını dikmeğe koyulmuştu. Ansızın oraya bir emir geldi.
  • O emir, Şeyh’in kullarındandı. Şeyh’i tanıyıp hemen secde etti.
  • Şeyh’in hırka dikmekte olduğunu görüp şaşırdı. Şekli de değişmişti, huyu da!
  • Emîr, kendi kendisine “ Öyle bir ulu sultanlığı terk etti de şu yoksulluğu ihtiyar etti. Bu ne acayip iş!
  • Yedi iklim padişahlığını kaybetsin de yoksullar gibi kendi hırkasını diksin” diyordu. 3215
  • Şeyh, onun düşüncesini anladı. Şeyh aslana benzer, gönülleri ormana.
  • Şeyh, ümit ve korku gibi gönüllere girer, yürür. Cihan esrarı ona gizli değildir.
  • Ey sermayesizler, gönül sahiplerinin huzurunda gönüllerinizi koruyun!
  • Ten ehlinin yanında edep, zahiri muameleden ibarettir. Çünkü Allah, onlardan gizli şeyleri örtmüştür.
  • Fakat gönül ehillerinin yanında edep, bâtıni bir muameledir. Bâtına aittir. Zira onların gönülleri, gizli şeyleri anlar. 3220
  • Sen ne aykırı iş yapıyorsun. Körlerin yanına bir makam kapmak hevesiyle gidiyor, huzur ile edebe riayet ederek ta kapı yanında oturuyor.
  • Gözlülerin yanındaysa edebi terk ediyorsun. Onun için şehvet ateşine odun oldun ya!
  • Mademki anlayışın yok, hidayet nurundan mahrumsun, körler için yüzünü cilâla, süsle dur.
  • Gözlülerin huzurunda da yüzüne pislik sür; sonra da bu kokmuş halinle nazlan!
  • Şeyh, derhal iğnesini denize attı ve yüce sesle iğneyi istedi. 3225
  • Yüz binlerce Allah balığı, her birinin ağzında birer altın iğne olduğu halde,
  • Ey şeyh Allah’ın iğnelerini al, diye Allah denizinden baş çıkardı.
  • İbrahim Ethem, yüzünü o emîre dönüp dedi ki; Ey emîr, gönül saltanatı mı iyi, öyle bayağı bir saltanat mı?
  • Bu zahiri bir işaretten ibaret, bir hiç bile değil. Bâtın âlemine varırsan bunun yirmi mislini görürsün.
  • Şehre bahçeden bir dal getirirler. Fakat bağı bostanı oraya nasıl götürsünler? 3230
  • Hele bu gökyüzü, ancak bir yaprağı olan bir bağ olursa, hatta o âlem bir içtir, hakikattir de şu cihan, onun kabuğuna benzer.
  • Sen, o bağa doğru adım atamıyorsun. Fazla koku kokla da nezleni gider!
  • Bu suretle o koku, canını çeksin de gözlerinin nuru olsun.
  • Yakup Peygamberin oğlu Yusuf, bu koku hakkında “ Gömleğimi alın, götürüp babamın yüzüne koyun” dedi.
  • Ahmet, bu koku için vaizlerinde daima “ Gözüm namazda ışıklanır” buyurdu. 3235
  • Beş duyguda birbirleriyle birleşmiştir. Çünkü beşi de bir asıldan meydana gelmedir.
  • Bu beş duygudan biri kuvvetlense öbürleri de kuvvetlenir; birisi her birisine sâki olur.
  • Gözün görüşü, söz söyleme kabiliyetini artırır. Gözdeki aşk da doğruluğu.
  • Doğruluk, her duygunun uyanıklığıdır, bu suretle duygulara zevk, munis olur.
  • Ârifin gaybı gören nurla nurlanması
  • Sülûkta bir duygu, bağını çözdü mü öbür duyguların hepsi birden değişir. 3240
  • Bir duygu, zahiri duygularla idrak edilemeyecek şeyleri duydu, gördü mü, gayba ait şeyler bütün duygulara aşikâr olur.
  • Sürüden bir koyun yürüyüp dereyi atlayınca öbür koyunlar da birer, birer o tarafa atlarlar.
  • Sen de duygu koyunlarını sür, Allah yazısında yay, otlat.
  • Da orada sümbül ve ağustos gülü yesinler, hakikat bahçelerine yol bulsunlar.
  • Öbür duyguların hepsi birer, birer o cennete ulaşsın diye her duygun, duygulara peygamberlik eder. 3245
  • Duygular, senin duyguna dilsiz, dudaksız, hatta hakikatten de öte, mecazdan da öte sırlar söyler.
  • Çünkü bu hakikat dediğin türlü, türlü tevil edilebilir. Bu vehimlenme de hayaller doğurur durur.
  • Hâlbuki âyan âlemine mensup olan hakikatse hiçbir suretle tevil edemez.
  • Her duygu, senin duyguna kul olunca gayri felekler bile senden ayrılamaz.
  • Bir derinin sahibi kimdir diye dâva çıksa, deri kiminse içi de onundur. 3250
  • Bir saman denginin kime ait olduğunda nizaa düşülse buğday kimin? Sen ona bak! (çünkü saman da buğday sahibinindir.)
  • Felek kabuktur, ruhun nuru iç. Bu görünürde o görünmez. Ayağın kaymasın, sallanma, kendine gel!
  • Cisim zahiridir, ruhsa gizli. Cisim yen gibidir, ruh el gibi.
  • Akılsa ruhtan daha gizlidir. Duygu, ruhu çabucak anmalı.
  • Meselâ bir hareket gördün mü anlarsın ki o hareket eden diridir. Fakat akıllı mı acaba? Bunu bilemezsin. 3255
  • Mevzun hareketlere başlar, bakırın kimya ile altın oluşu gibi o da hareketlerini bilgisiyle tanzim ederse,