English    Türkçe    فارسی   

2
3236-3285

  • Beş duyguda birbirleriyle birleşmiştir. Çünkü beşi de bir asıldan meydana gelmedir.
  • Bu beş duygudan biri kuvvetlense öbürleri de kuvvetlenir; birisi her birisine sâki olur.
  • Gözün görüşü, söz söyleme kabiliyetini artırır. Gözdeki aşk da doğruluğu.
  • Doğruluk, her duygunun uyanıklığıdır, bu suretle duygulara zevk, munis olur.
  • Ârifin gaybı gören nurla nurlanması
  • Sülûkta bir duygu, bağını çözdü mü öbür duyguların hepsi birden değişir. 3240
  • Bir duygu, zahiri duygularla idrak edilemeyecek şeyleri duydu, gördü mü, gayba ait şeyler bütün duygulara aşikâr olur.
  • Sürüden bir koyun yürüyüp dereyi atlayınca öbür koyunlar da birer, birer o tarafa atlarlar.
  • Sen de duygu koyunlarını sür, Allah yazısında yay, otlat.
  • Da orada sümbül ve ağustos gülü yesinler, hakikat bahçelerine yol bulsunlar.
  • Öbür duyguların hepsi birer, birer o cennete ulaşsın diye her duygun, duygulara peygamberlik eder. 3245
  • Duygular, senin duyguna dilsiz, dudaksız, hatta hakikatten de öte, mecazdan da öte sırlar söyler.
  • Çünkü bu hakikat dediğin türlü, türlü tevil edilebilir. Bu vehimlenme de hayaller doğurur durur.
  • Hâlbuki âyan âlemine mensup olan hakikatse hiçbir suretle tevil edemez.
  • Her duygu, senin duyguna kul olunca gayri felekler bile senden ayrılamaz.
  • Bir derinin sahibi kimdir diye dâva çıksa, deri kiminse içi de onundur. 3250
  • Bir saman denginin kime ait olduğunda nizaa düşülse buğday kimin? Sen ona bak! (çünkü saman da buğday sahibinindir.)
  • Felek kabuktur, ruhun nuru iç. Bu görünürde o görünmez. Ayağın kaymasın, sallanma, kendine gel!
  • Cisim zahiridir, ruhsa gizli. Cisim yen gibidir, ruh el gibi.
  • Akılsa ruhtan daha gizlidir. Duygu, ruhu çabucak anmalı.
  • Meselâ bir hareket gördün mü anlarsın ki o hareket eden diridir. Fakat akıllı mı acaba? Bunu bilemezsin. 3255
  • Mevzun hareketlere başlar, bakırın kimya ile altın oluşu gibi o da hareketlerini bilgisiyle tanzim ederse,
  • Ele benzeyen ruhun o münasebetli, o muntazam hareketlerinden anlarsın ki aklı vardır.
  • Vahiy kabul eden ruhsa akıldan da gizlidir. Çünkü o gayptır, gayp âlemindendir.
  • Ahmed’in aklı kimseden gizli değildir, herkes onun akıl ve kemal sahibi olduğunu bilirdi. Fakat vahiy ruhunu her can anlayamadı.
  • Vahiy ruhuna münasip şeyler de var, fakat onları akıl anlayamaz. Çünkü o ruh pek yücedir. 3260
  • Akıl, o ruhun işlerine gâh delilik diye bakar, gâh şaşkınlık diye. Çünkü onu anlamak, o olmaya bağlıdır.
  • Hızır’a göre alelâde olan işler Musa’nın aklını şaşırttı, Musa onları görünce bulandı.
  • O işler Musa’ya aykırı göründü. Çünkü Musa o hale sahip değildi.
  • Musa’nın aklı bile gayp işlerine ermezse, ey ulu kişi, bir farenin aklı nedir ki bu işlere ersin!
  • Taklit bilgisi, satış içindir, bu bilgi sahibi, müşteri buldu mu, bilgisini güzelce satar. 3265
  • Fakat hakikat bilgisine müşteri, Allah’tır. Bu bilgi sahibinin pazarı daima işler, daima parlar.
  • Alışveriş ederken mest bir halde ağzını yumup oturur. Fakat müşterisi Allah’tır.
  • Âdemin dersine melek müşteridir, o derse dev ve peri mahrem değildir.
  • Âdem, senin dersin her şeyin adını haber vermektir. Haydi, Allah sırlarını kıldan kıla anlat.
  • Kısa görüşlü, daima halden hale giren, renkten renge boyanan ve temkini bulunmayan, 3270
  • Kişiye fare dedim, çünkü yeri, yurdu topraktır. Farenin de geçim yeri topraktan ibarettir.
  • Yolları, izleri bilmez değil, bilir ama yer altındakileri bilir. O, her yanda toprağı delmiş, delik deşik etmiştir.
  • Fare gibi nefis, ancak lokma ufalar. Allah fareye de miktarınca akıl vermiştir.
  • Çünkü yüce Allah, hiç kimseye, ihtiyacından artık bir şey vermez.
  • Eğer âlemin yeryüzüne ihtiyacı olmasaydı âlemlerin Rabbi, yeri yaratmazdı. 3275
  • Bu titreyip duran yeryüzü, dağlara muhtaç olmasaydı Allah, o heybetli dağları halk etmezdi.
  • Göklere de ihtiyaç olmasaydı yedi kat göğü yoktan meydana getirmezdi.
  • Güneş, ay ve şu yıldızlar, ancak ihtiyaç yüzünden zuhura geldi.
  • Şu halde varlıkların kemendi, (yoklukları çekip varlık âlemine getiren) ihtiyaçtır. Allah’ın ihsanı, ihtiyaç miktarınca zahir olur.
  • Yürü, çabuk ihtiyacını arttırır da Allah’ın kereminden cömertlik denizi coşsun. 3280
  • Şu yol üstünde dilenen, şu dilenciliğe düşmüş olan yoksullar, halka ihtiyaçlarını arz ederler.
  • Kör, sakat, hasta, illetli olduklarını gösterir, bu suretle halkın merhametini coşturmak isterler.
  • “Ey halk, ekmek verin. Benim de ambarım var, benim de malım, benim de sofram var” derler mi hiç?
  • Köstebeğin yemek içmek için göze ihtiyacı yoktur. Onun için Allah onu gözsüz yarattı.
  • Köstebek, gözsüz de pekâlâ yaşayabilir. Ter-ü taze toprakta göze ne ihtiyacı var? 3285