English    Türkçe    فارسی   

2
3353-3402

  • Da o yoldan sana da bir rüzgâr essin. Rahmet, suyuna neden hasetle mani oluyorsun?
  • Uzaktaysan bile bulunduğun yerden o tarafa yönel, “Nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa dönün!”
  • Eşek bile hızlı yürüyeyim derken balçığa saplandı mı oradan kurtulmak için anbean oynar durur. 3355
  • Orada kalmak için yerini düzeltmeğe kalkışmaz, bilir ki orası geçim yeri değildir.
  • Duygun, eşek duygusundan daha aşağı mı ki gönlün bu balçıktan sıçramadı bile.
  • Balçığın içinde tevile ruhsat vermektesin. Çünkü oradan gönlünü almak istemiyorsun ki.
  • “ Bana bu lâyık, ihtiyarım elimde değil. Allah kerimdir. Bir âcizi de suçlu tutacak değil ya” dersin.
  • Ey sırtlan gibi kötülüğe giriftar olmuş kişi, sen gafletinden bu muahezeyi görmüyorsun. 3360
  • Sırtlanı mağaranın içinde değil, dışarıda arayın derler,
  • De mağarayı kapatırlar, hâlbuki sırtlan “Benden haberleri yok.
  • Bu düşmanlar, benden haberdar olsalardı sırtlan nerede, hani ya, diye bağırırlar mıydı” der.
  • Birinin Ulu Allah günah yüzünden beni suçlu tutmuyor, bana ceza vermiyor diye iddiaya girişmesi ve Şuayb aleyhisselâm’ın ona cevap vermesi
  • Şuayb zamanında birisi, “Allah benden nice ayıplar gördü.”
  • Nice suçlarda bulundum. Böyle olduğum halde kereminden bana ceza vermiyor, beni muahaze etmiyor” dedi. 3365
  • Ulu Allah, Şuayb’ın kulağına dedi ki. “Ona gayp âleminden fasih bir dille cevap ver:
  • Sen, ben ne kadar suç işledim, öyle olduğu halde Allah kereminden suçuma bakmıyor, bana mücazat etmiyor dedin ama
  • Ey aykırı düşünceli, ey sersem, ey yolu bırakıp da çölü tutmuş!
  • Seni nice kereler cezalandırdım. Fakat senin haberin yok. Ayağından tepene kadar zincirler içinde kalmışsın.
  • A kara kazan, isin, pasın kat, kat; için, yüzün berbat! 3370
  • Gönlünde is üstünde is, kurum üstünde kurum. Bu is ve kurum bir derecede ki nihayet gönlün, bütün sırlara karşı kör olmuş.
  • Eğer o is, kurum, yeni bir kazana ursa bir arpa tanesi kadar küçük bile olsa eseri görünür.
  • Çünkü her şey, zıddı ile meydana çıkar. Bembeyaz kazanın beyazlığı ütünde o kara is berbat bir şekilde kendini gösterir.
  • Fakat dumanın tesiriyle kazan karardı mı artık onun üstünde isi, kurumu kim görür a inatçı?
  • Demirci zenci olursa yüzü, dumanla isle aynı renktedir. 3375
  • Fakat beyaz adam demirciliğe kalkışırsa yüzü yer, yer kararır, kızarır.
  • Bu takdirde de günahın tesirini derhal anlar da ağlayıp sızlamaya başlar ve “ Aman Yarabbi” demeye koyulur.
  • Fakat bir adam, günahta ısrar eder, kötülüğü kendine sanat edinir, düşünce gözüne toprak saçarsa,
  • Artık tövbe etmeyi bile aklına getirmez; o suç gönlüne tatlı gelir; böyle böyle nihayet dinsiz olur gider.
  • O pişman oluş, o “Yarabbi” deyiş ondan zail olur, gönül aynasının yüzünü beş kat pas örter. 3380
  • Paslar, demirini yemeye gevherini yok etmeye başlar.
  • Beyaz bir kâğıda yazı yazarsan o yazı, kâğıda bakar bakmaz okunur.
  • Yazılı kâğıda bir yazı yazarsan okunur ama iyi anlaşılmaz, insan yanılabilir.
  • Çünkü o karalanmış kâğıt üstüne kara yazı yazıldı mı her iki yazı da körleşir, hiçbir manası kalmaz.
  • O kâğıda üçüncü defa bir şey yazarsan kâfirlerin canı gibi tamamıyla kapkara olur. 3385
  • Şu halde her şeye çare bulan Allah’a sığınmaktan başka ne çare var? Bakırın ümitsizliğine iksir, ancak onun nazarıdır.
  • Ümitsizlikleri ona arz edin de devasız derdinizden kurtuluverin!”
  • Şuayb ona bu nükteleri söyleyince Şuayb’ın nefesleri yüzünden adamın gönlünde güller açıldı.
  • Canı, gökyüzünden gelen vahiy sesini duydu. Dedi ki. “ Eğer bizi cezalandırdıysa nişanesi nerede?”
  • Şuayb “Yarabbi, beni kabul etmiyor. Bu muhazeye, bu cezaya nişane aramakta” dedi. 3390
  • Allah “Ben ayıpları örtücüyüm, sırlarını söylemem. Ancak iptilâsına dair şu tek remzi söyleyeyim:
  • Onu cezalandırdığımın bir nişanesi şu: Oruç tutmak da dua etmekte.
  • Namaz kılmakta, zekât vermekte, başka ibadetlerde bulunmakta. Fakat ruhu bir zerre bile zevk duymuyor.
  • Ne güzel ibadetler ediyor, ne hoş işlerde bulunuyor. Fakat bir parçacık bile tat yok.
  • İbadeti kışırdan ibaret, iç, yok. Cevizler çok ama içleri boş! 3395
  • İbadetlerin netice vermesi için zevk gerek, tohumun ağaç olması için iç gerek!
  • İçsiz tohum, fidan olur mu? Cansız surette hayalden başka bir şey değil.
  • O hale âşina olamayan müridin şeyhi kınaması hikâyesinin sonu
  • O habis, şeyh hakkında hezeyanlarda bulunmaktaydı. Eğri bakan kişinin gözü daima eğri ve aykırı görür.
  • “Ben, onu bir mecliste gördüm, takvası yok, bir müflisten ibaret.
  • İnanmıyorsan bu gece kalk da şeyhinin fıskını apaçık gör” dedi. 3400
  • Geceleyin o adamı bir pencere başına götürdü, dedi ki: “Fasikliğe bak, işreti gör”
  • Gündüzün riyasiyle gecenin fıskını seyret. Gündüz Mustafa gibi, gece Ebuleheb gibi!