Bakır, altın olmadıkça bakırlığını; gönül padişah olmadıkça müflisliğini bilmez.
تا نشد زر مس نداند من مسم ** تا نشد شه دل نداند مفلسم
Bakır gibi sen de iksire hizmet et. Gönül, dildarın cevrini çek.3475
خدمت اکسیر کن مسوار تو ** جور میکش ای دل از دل دار تو
Dildar kimdir? İyice bil. Dildar ehli dildir. Çünkü ehli dil olan, gece ve gündüz gibi cihandan kaçıp durmakta, âlemde eğleşmemektedir.
کیست دل دار اهل دل نیکو بدان ** که چو روز و شب جهانند از جهان
Allah kulunun ayıbını az söyle, padişahı hırsızlıkla az kına.
عیب کم گو بندهی الله را ** متهم کم کن به دزدی شاه را
Gemide bir dervişi hırsızlıkla töhmet altına almaları
کرامات آن درویش که در کشتی متهمش کردند
Bir gemide bir derviş vardı. Erliği kendisine arka yastığı yapmış, ona dayanmıştı.
بود درویشی درون کشتیی ** ساخته از رخت مردی پشتیی
Gemide bir kese altın kayboldu. O, uyuyordu. Herkesi aradılar. Birisi onu da gösterip,
یاوه شد همیان زر او خفته بود ** جمله را جستند و او را هم نمود
“Bu uyuyan yoksulu da arayalım” dedi. Para sahibi derdinden onu da uyandırdı.3480
کاین فقیر خفته را جوییم هم ** کرد بیدارش ز غم صاحب درم
“Bu gemide bir kese kayboldu. Herkesi aradık, bu arayıştan sen kurtulamazsın.
که در این کشتی حرمدان گمشدست ** جمله را جستیم نتوانی تو رست
Hırkanı çıkar, soyun da senin hakkında kimsenin şüphesi kalmasın” dedi.
دلق بیرون کن برهنه شو ز دلق ** تا ز تو فارغ شود اوهام خلق
Derviş “Yarabbi, şu aşağılık kişiler, kulunu töhmet altına alıyorlar, fermanını eriştir” dedi.
گفت یا رب مر غلامت را خسان ** متهم کردند فرمان در رسان
Dervişin gönlü dertlenir dertlenmez hemen denizin her tarafından,
چون به درد آمد دل درویش از آن ** سر برون کردند هر سو در زمان
Yüzbinlerce balık baş çıkardı. Her birinin ağzında bir inci vardı. Ama ne inci?3485
صد هزاران ماهی از دریای ژرف ** در دهان هر یکی دری شگرف
Her tanesi bir memleket haracı. Allah’tan geliyor, elbette eşi bulunmaz.
صد هزاران ماهی از دریای پر ** در دهان هر یکی در و چه در
Derviş gemiye birkaç inci atıp fırladı, havayı âdeta kendisine bir taht edip oturdu.
هر یکی دری خراج ملکتی ** کز اله است این ندارد شرکتی
Padişahlar gibi tahtının üstüne bağdaş kurup kuruldu.
در چند انداخت در کشتی و جست ** مر هوا را ساخت کرسی و نشست
O, havanın yücesinde, gemi de onun önünde!
خوش مربع چون شهان بر تخت خویش ** او فراز اوج و کشتیاش به پیش
Dedi ki: “Yürüyün, gidin. Gemi sizin Hak benim, yoksul bir hırsız sizinle bir arada olmasın!3490
گفت رو کشتی شما را حق مرا ** تا نباشد با شما دزد گدا
Bakalım, bu ayrılıktan kim ziyan eder? Ben hoşum, Hak’la çift, halktan tek!
تا که را باشد خسارت زین فراق ** من خوشم جفت حق و با خلق طاق
O, ne beni hırsızlıkla töhmet altına alır ne yularımı bir gammaza verir!”
نه مرا او تهمت دزدی نهد ** نه مهارم را به غمازی دهد
Gemidekiler dediler ki: “Ey ulu, sana bu yüce makamı ne yüzden verdiler?”
بانگ کردند اهل کشتی کای همام ** از چه دادندت چنین عالی مقام
Derviş, “Yoksulu töhmet altına almak, hor hakir bir şey için Hakk’ı incitmek yüzünden.
گفت از تهمت نهادن بر فقیر ** و ز حق آزاری پی چیزی حقیر
Hâşa, bu yüzden değil. Ululara tazim ettiğimden. Çünkü ben, yoksullar hakkında hiç kötü zanna düşmedim.3495
حاش لله بل ز تعظیم شهان ** که نبودم در فقیران بد گمان
Onlar öyle lâtif, öyle nefesleri hoş kişilerdir ki onları ululamak için Allah’tan “ Abese” suresi geldi.
آن فقیران لطیف خوش نفس ** کز پی تعظیمشان آمد عبس
Onların yoksulluğu, dünyayı dönüp dolaşma yüzünden ve dünyalık için değil. Hak’tan başka hiçbir şey olmadığından onlarda yokluğu, yoksulluğu kabul etmişlerdir.
آن فقیری بهر پیچا پیچ نیست ** بل پی آن که بجز حق هیچ نیست
Nasıl töhmet altına alabilirim ki. Hak, ondan yedinci kat göğe kadar hazinelerine emin etmiştir” dedi.
متهم چون دارم آنها را که حق ** کرد امین مخزن هفتم طبق
Töhmetli nefistir; yüce akıl değil. Töhmetli duygudur; lâtif nur değil.
متهم نفس است نه عقل شریف ** متهم حس است نه نور لطیف