- Yattı mı uyudu mu Eshabı Kehf’e benzer” dedi. Sofiler, bu üç huy, yol ehline yaraşmaz diye şeyhin huzurunda savaşa giriştiler.   3510
 
		    - ور بخسبد هست چون اصحاب کهف ** صوفیان کردند پیش شیخ زحف
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şeyh o fakire yüz çevirip dedi ki: “Ne halin olursa olsan, o halde itidali koru.
 
		    - شیخ رو آورد سوی آن فقیر ** که ز هر حالی که هست اوساط گیر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - “İşlerin hayırlısı orta hallisidir” diye haberde bile var. Vücuttaki Ahlât itidal yüzünden faydalı.
 
		    - در خبر خیر الأمور أوساطها ** نافع آمد ز اعتدال أخلاطها
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bunların biri herhangi bir ârızî sebeple fazlalaştı mı insanın bedeninde hastalık meydana gelir.
 
		    - گر یکی خلطی فزون شد از عرض ** در تن مردم پدید آید مرض
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yoldaşına pek yüklenme, çok söz söyleme, onu pek övme, çünkü bu, nihayet ayrılığa sebep olur.
 
		    - بر قرین خویش مفزا در صفت ** کان فراق آرد یقین در عاقبت
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Musa’nın sözü, kendince haddindeydi ama o iyi dosta fazla geldi.   3515
 
		    - نطق موسی بد بر اندازه و لیک ** هم فزون آمد ز گفت یار نیک
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O fazlalık da Hızır’la arasının açılmasına sebep oldu. Musa’ya “Haydi, git... Sen çok söylüyorsun... Gayri ayrılık geldi, çattı!
 
		    - آن فزونی با خضر آمد شقاق ** گفت رو تو مکثری هذا فراق
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Musa, sen ne fazla konuşuyorsun, git, uzaklaş... Yahut da benimle olunca kör dilsiz kesil.
 
		    - موسیا بسیار گویی دور شو ** ور نه با من گنگ باش و کور شو
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yok... Eğer gitmez, inadına oturursan hakikatte de bence gitmiş, benden ayrılmış sayılırsın” dedi.
 
		    - ور نرفتی وز ستیزه شستهای ** تو به معنی رفتهای بگسستهای
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Meselâ namazda ansızın yellensen, biriside sana git yeniden aptes al dese,
 
		    - چون حدث کردی تو ناگه در نماز ** گویدت سوی طهارت رو به تاز
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Gitmez, orada kakılır kalır namaz kılmaya devam edersen istediğin kadar eğil bükül, yat kalk.. be şaşkın, zaten namazın gitti!   3520
 
		    - ور نرفتی خشک جنبان میشوی ** خود نمازت رفت بنشین ای غوی
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yürü, seninle eş olanların, sözünü sohbetini susamışçasına sevenlerin yanına var.
 
		    - رو بر آنها که هم جفت تواند ** عاشقان و تشنهی گفت تواند
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bekçi, uyuyanlara göredir. Balıkların bekçiye ne ihtiyacı var?
 
		    - پاسبان بر خوابناکان بر فزود ** ماهیان را پاسبان حاجت نبود
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çamaşırcıya elbise giyenler muhtaçtır. Çırçıplak canın ziyneti Allah tecellisidir.
 
		    - جامه پوشان را نظر بر گازر است ** جان عریان را تجلی زیور است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ya çıplakları bırak, bir yana çekil… Yahut onlar gibi elbiseden vazgeç!
 
		    - یا ز عریانان به یک سو باز رو ** یا چو ایشان فارغ از تن جامه شو
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Yok... Eğer tamamıyla soyunamıyorsan bari elbiseni azalt da orta halli ol!”   3525
 
		    - ور نمیتانی که کل عریان شوی ** جامه کم کن تا ره اوسط روی
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Fakirin şeyhe özrünü arz etmesi
 
		  - عذر گفتن فقیر به شیخ
 
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakir, o şeyhe ahvalini anlattı, suçuna özürler diledi.
 
		    - پس فقیر آن شیخ را احوال گفت ** عذر را با آن غرامت کرد جفت
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şeyh’in sualine, Hızır’ın cevapları gibi güzelce, doğruca cevaplar verdi.
 
		    - مر سؤال شیخ را داد او جواب ** چون جوابات خضر خوب و صواب
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Nitekim Kelîmin suallerine Hızır’ın Alîm Allah’tan verdiği cevaplarlarla;
 
		    - آن جوابات سؤالات کلیم ** کش خضر بنمود از رب علیم
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Musa’nın müşkülleri halloldu. Hızır, Musa’ya her müşkülü için anlatılamayacak derecede miftahlar verdi.
 
		    - گشت مشکلهاش حل و افزون زیاد ** از پی هر مشکلش مفتاح داد
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Dervişe Hızır’dan mirastı, o da şeyhin suallerine cevap vermede himmet etti.   3530
 
		    - از خضر درویش هم میراث داشت ** در جواب شیخ همت بر گماشت
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Dedi ki: “Orta yol hikmetse de bu orta hallilik de nispidir.
 
		    - گفت راه اوسط ار چه حکمت است ** لیک اوسط نیز هم با نسبت است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Su, deveye göre azdır, fakat fareye göre deniz gibiydi.
 
		    - آب جو نسبت به اشتر هست کم ** لیک باشد موش را آن همچو یم
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Birisinin dört ekmeğe ihtiyacı olurda iki yahut üç tanesini yerse bu, orta bir yiyiştir.
 
		    - هر که را باشد وظیفه چار نان ** دو خورد یا سه خورد هست اوسط آن
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat dördünü de yerse bu yiyiş, orta bir yiyiş değildir ki. O adam, kaz gibi hırsına esir olmuştur.
 
		    - ور خورد هر چار دور از اوسط است ** او اسیر حرص مانند بط است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Birisinin on ekmeğe iştahı olsa da altısını yese bu orta sayılır.   3535
 
		    - هر که او را اشتها ده نان بود ** شش خورد میدان که اوسط آن بود
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat benim elli ekmeğe ihtiyacım var, senin altı yufkaya müsavi değiliz ki.
 
		    - چون مرا پنجاه نان هست اشتهی ** مر ترا شش گرده هم دستیم نی
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sen on rekât namaz kılınca usanırsın, ben beş yüz rekât namaz kılsam usanmam.
 
		    - تو به ده رکعت نماز آیی ملول ** من به پانصد در نیایم در نحول
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Birisi, ta Kâbe’ye kadar yaya gider, öbürü mescide varıncaya kadar kendisinden geçer.
 
		    - آن یکی تا کعبه حافی میرود ** و آن یکی تا مسجد از خود میشود
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Birisi o kadar cömerttir ki gönlü bulanmadan canını bile verir, öbürü bir dilim ekmek verebilmek için can çekişir.
 
		    - آن یکی در پاکبازی جان بداد ** وین یکی جان کند تا یک نان بداد
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Bu orta halli oluş, sona göredir; önü, sonu olan şeye nispetledir.   3540
 
		    - این وسط در با نهایت میرود ** که مرا آن را اول و آخر بود
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bir şeyde evvel, âhir olmalı ki ortası tasavvur edilebilsin.
 
		    - اول و آخر بباید تا در آن ** در تصور گنجد اوسط یا میان
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sonsuz şeyin önü, sonu nasıl olur… Önü, sonu olmayanın ortası nasıl bulunur?
 
		    - بینهایت چون ندارد دو طرف ** کی بود او را میانه منصرف
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Allah, “Deniz mürekkep olsa biterdi de Rabbimin kelimeleri bitmezdi” dedi. Kimse Allah tecellisinin evvelini, âhirini göremedi.
 
		    - اول و آخر نشانش کس نداد ** گفت لو کان له البحر مداد
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hatta yedi deniz, tamamıyla mürekkep olsa gene biteceğini umma.
 
		    - هفت دریا گر شود کلی مداد ** نیست مر پایان شدن را هیچ امید
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Bağ, orman baştanbaşa kalem olsa bu söz, yine eksilmez.   3545
 
		    - باغ و بیشه گر بود یک سر قلم ** زین سخن هرگز نگردد هیچ کم
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O mürekkebin, o kalemlerin hepsi biter de sonu olmayan bu söz yine kalır.
 
		    - آن همه حبر و قلم فانی شود ** وین حدیث بیعدد باقی بود
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Benim halim uyuyan adamın haline benzer. Gören sapık, beni uyuyor sanıyor.
 
		    - حالت من خواب را ماند گهی ** خواب پندارد مر آن را گمرهی
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hâlbuki bil ki gözüm uyur, gönlüm uyanıktır. Bil ki işsiz güçsüz gibi duruyorum ama işimde var, gücüm de!
 
		    - چشم من خفته دلم بیدار دان ** شکل بیکار مرا بر کار دان
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Peygamber “Gözlerim uyur ama Allah lütfuyla kalbim uyumaz” dedi.
 
		    - گفت پیغمبر که عینای تنام ** لا ینام قلبی عن رب الأنام
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Senin gözün açık, kalbin uyuyor; benim gözüm uyuyor, gönlüme kapı açılmış!   3550
 
		    - چشم تو بیدار و دل خفته به خواب ** چشم من خفته دلم در فتح باب
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gönlün ayrı beş duygusu var, gönül duygusuna iki cihan da pencere.
 
		    - مر دلم را پنج حس دیگر است ** حس دل را هر دو عالم منظر است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sen, kendi zayıflığınla bana bakma… Sana gece çağı ama o gece, bana kuşluk vakti.
 
		    - تو ز ضعف خود مکن در من نگاه ** بر تو شب بر من همان شب چاشتگاه
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sana zindan, fakat o zindan bana bahçe gibi. Meşguliyetin ta kendisi bana istirahat hali.
 
		    - بر تو زندان بر من آن زندان چو باغ ** عین مشغولی مرا گشته فراغ
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Senin ayağın balçıkta, bana balçık gül kesilmiş... Sana yas, bana düğün, dernek davul zurna!
 
		    - پای تو در گل مرا گل گشته گل ** مر ترا ماتم مرا سور و دهل
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Seninle yeryüzünde oturup duruyorum ama Zuhal yıldızı gibi yedinci kat göğün üstünde koşup durmaktayım.   3555
 
		    - در زمینم با تو ساکن در محل ** میدوم بر چرخ هفتم چون زحل
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Seninle oturan ben değilim, benim gölgem. Mertebem, düşüncelerden üstün.
 
		    - همنشینت من نیم سایهی من است ** برتر از اندیشهها پایهی من است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çünkü ben düşüncelerden, vesveselerden geçtim, onların dışında koşup gezmekteyim.
 
		    - ز انکه من ز اندیشهها بگذشتهام ** خارج اندیشه پویان گشتهام
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ben endişelere hâkimim, mahkûm değil. Usta, binaya hâkimdir.
 
		    - حاکم اندیشهام محکوم نی ** ز انکه بنا حاکم آمد بر بنا
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bütün halk, endişelere, vesveselere mahkûmdur. O yüzden hepsinin gönlü hasta, hepsi gamlı, gussalıdır.
 
		    - جمله خلقان سخرهی اندیشهاند ** ز آن سبب خسته دل و غم پیشهاند