English    Türkçe    فارسی   

2
3599-3648

  • Peygamber, dışardan seslendi mi ümmetin canı, içerden secde eder.
  • Çünkü can kulağı, âlemde hiç kimseden o sese benzer bir ses duymamıştır. 3600
  • O misilsiz ruh, o misli olmayan sesten neşelenir, Allah’a yaklaşır.
  • Yahya aleyhisselâm’ın, anasının karnındayken İsa aleyhisselâm’a secde etmesi
  • Yahya’nın anası, Meryem’e hamlini vazetmeden az önce gizlice dedi ki:
  • “Karnında bir padişah var. Ülülazm ve her şeyi bilen bir peygamberdir. Ben bunu yakinen gördüm.
  • Sana rastlayınca karnımda ki çocuğum hemen secdeye vardı.
  • Karnımdaki çocuk, karnındaki çocuğa secde etti. Secdesinden bedenime titreme düştü” 3605
  • Meryem de “Ben de karnımdaki çocuğun secde ettiğini hissettim” dedi.
  • Buna karşı şüphe
  • Ahmaklar derler ki: “Bırak şu masalı. Yalan, yanlış.
  • Meryem, doğuracağı zaman yabancıdan da uzaktı, akrabadan da.
  • O güzel hatun şehirden dışarı çıktı. Doğurmadıkça şehre girmedi.
  • Doğurunca yavrusunu kucağına alıp, bağrına basıp soyunun, sopunun yanına geldi. 3610
  • Yahya’nın anası, onu nerede gördü de bu hikâyeyi anlattı, bu sözü söyledi?”
  • Bu şüpheye verilen cevap
  • Bunu ilhama mazhar olan, afakta, gayp âleminde bulunan şeyleri yanındaymış gibi bilen kişi anlar.
  • Yahya’nın anası, uzakta olmakla beraber Meryem’in yanında bulunabilir.
  • Vücut, göz göz olunca gözler kapalı olduğu halde de sevgilinin yüzü görülebilir.
  • Mamafih baş gözüyle de göremediğini, can gözüyle de göremediğini farz et, ne çıkar? Ey düşkün, sen kısadan hisse almaya bak! 3615
  • Kıssaları duyup “Nakış” kelimesine “Ş” harfinin eklendiği gibi o kıssaların suretine bağlanan, dış yüzüne kapılan kişiye benzeme.
  • Dilsiz Dimne, Kelile’ye nasıl söz söyler? Söz söylemekten aciz Dinme, Kelile’ye meramını nasıl anlatırdı?
  • Tutalım, bunlar, birbirlerinin sözlerini anladılar, söz söylemeden meramlarını ifade eden bu hayvanların ne demek istediklerini insan nasıl anlayabilir?
  • Dimne, aslanla öküz arasında nasıl bir elçi oldu, ikisini de nasıl kandırdı?
  • O akıllı öküz nasıl aslana vezir oldu. Fil ayın aksinden nasıl korktu? 3620
  • Bu Dimne ve Kelile hikâyesinin hepsi yalan. Yoksa karganın leylekle ne alışverişi olur,nasıl leylekle savaşır?” deme.
  • Kardeş, kıssa bir ölçeğe benzer, mana içindeki taneye.
  • Akıllı kişi taneyi alır, ölçek var mı, yok mu? Ona bakmaz.
  • Aralarında sözden eser yok, fakat bülbülle gülün macerasına dinle!
  • Hâl diliyle söz söyleyiş ve anlaşılması
  • Mumla pervanenin başından geçenleri duy, bunların manasına vâkıf ol güzelim. 3625
  • Aralarında bir söz yok ama sözün sırrı, manası var ya. Agâh ol, yücelere uç, baykuş gibi aşağılarda uçma.
  • Birisi “Burası satrançta ruh hanesi” demiş. Bu sözü duyan “O, evi nereden elde etmiş?”
  • Satın mı almış, yoksa mirasa mı konmuş?” diye sormuş. Ne mutlu mana anlayana!
  • Nahivcilerden biri “Zeyd, Amr’ı dövdü” diye bir misal getirmiş. Dinleyen “Suçu yokken neye dövmüş?
  • Amr’ın ne suçu varmış ki o çiğ Zeyd, onu köleler gibi suçsuz dövüyor?” der. 3630
  • Nahivci, “Bu, mana ölçeğinden ibaret. Sen buğdayı almaya bak, ölçeğe lüzum yok.
  • Zeyd’le Amr, irap için kullanılan misallerde geçer, onlar yalan olsa bile sen irabı düzeltmeye çalış!” derse de,
  • Öbürü “Ben onu, bunu bilmem. Zeyd, Amr’ı suçsuz, sebepsiz nasıl dövdü” deyince,
  • Nahivci naçar kalır, alaya başlar: Amr, fazla olarak bir “V” çalmıştı.
  • Zeyd, anlayınca o hırsızı dövdü. Çünkü Amr, haddi aşmıştı, tabii haddini bildirmek lâzım! 3635
  • Bâtıl gönüllerin bâtıl sözü kabul etmesi
  • Bunun üzerine o adam “Hah, doğru... Şimdi bunu canla başla kabul ettim” der. Doğru bile eğrilere eğri görünür.
  • Bir şaşıya “Ay birdir” desen “İkidir, bir olmasında şüphe var” der.
  • Birisi alay eder, güler ve “Sahi, iki” derse bu sözü doğru olarak kabul eder. Kötü huyun lâyığı budur.
  • Yalancılar yalanla konuşurlar “Pis şeyler, pislere aittir” sözü ışık verip durmaktadır.
  • Gönlü açık olanların elleri de açık olur. Körlerin taşlık erde düşmeleri de pek tabiîdir. 3640
  • Birisinin, meyvesini yiyenin ölümden kurtulup ebedî hayata ulaşacağı ağacı aramaya kalkışması
  • Bilgili biri, hikâye yollu “Hindistan’da bir ağaç vardır.
  • Meyvesini yiyen ne ihtiyarlar, ne ölür!” der.
  • Bir padişah bunu duyar, doğru sanıp o ağaca ve meyvesine âşık olur.
  • Bu ağacı bulmak, meyvesini getirmek üzere divan adamlarından bilgili birisini Hindistan’a yollar.
  • Adamcağız yıllarca Hindistan’da o ağacı arar, tarar. 3645
  • Bulmak için şehir şehir gezer, ne ada bırakır, ne dağ bırakır, ne ova bırakır!
  • Kime sorduysa “ Bu ne arıyor, deli mi, ne?” diye güler, alay eder.
  • Niceler alaya alıp döverler, niceler istihza edip “Akıllı,