English    Türkçe    فارسی   

2
3639-3688

  • Yalancılar yalanla konuşurlar “Pis şeyler, pislere aittir” sözü ışık verip durmaktadır.
  • Gönlü açık olanların elleri de açık olur. Körlerin taşlık erde düşmeleri de pek tabiîdir. 3640
  • Birisinin, meyvesini yiyenin ölümden kurtulup ebedî hayata ulaşacağı ağacı aramaya kalkışması
  • Bilgili biri, hikâye yollu “Hindistan’da bir ağaç vardır.
  • Meyvesini yiyen ne ihtiyarlar, ne ölür!” der.
  • Bir padişah bunu duyar, doğru sanıp o ağaca ve meyvesine âşık olur.
  • Bu ağacı bulmak, meyvesini getirmek üzere divan adamlarından bilgili birisini Hindistan’a yollar.
  • Adamcağız yıllarca Hindistan’da o ağacı arar, tarar. 3645
  • Bulmak için şehir şehir gezer, ne ada bırakır, ne dağ bırakır, ne ova bırakır!
  • Kime sorduysa “ Bu ne arıyor, deli mi, ne?” diye güler, alay eder.
  • Niceler alaya alıp döverler, niceler istihza edip “Akıllı,
  • Senin gibi zeki ve temiz kişinin bu arayışında elbette bir esas var, hiç boş olur mu?” derler.
  • Ona alay yollu ettikleri bu riayet de ayrı bir tokat hatta bu enikonu tokattan da beter! 3650
  • Bazıları alaya alıp “ Ey ulu kişi pek korkunç, pek geniş bir iklim olan filân iklimde,
  • Falan ormanda yemyeşil bir ağaç vardır. Pek yüce, pek korkunç... Her dalı koskocaman” derler.
  • Padişah adamı, kimden ne duyarsa aramak için gayret kemerini kuşanır.
  • Orada nice yıllar gezip tozar. Padişah da ona mallar yollar durur.
  • Gurbet diyarında bir hayli zahmetlere uğrar, nihayet âciz kalır. 3655
  • Ne maksudundan bir eser görünür, ne de sözden başka bir şey!
  • Ümit ipi üzülür, aradığını aramaz olur, usanır.
  • Padişah yanına dönmeye niyet eder, ağlaya, ağlaya yola düşer.
  • Şeyhin o mukallit talibe, o ağacın sırrını anlatması
  • Meğerse o nedimin ye’se kapılıp geriye döndüğü memlekette kerem sahibi, kutuplardan âlim bir şeyh varmış.
  • Nedim ümitsiz bir halde “Önce onun tekkesine gideyim de oradan yola düşeyim. 3660
  • İstediğimi bulamadım, ümidim kesildi. Bâri duası yoldaşım olsun” der;
  • Gözleri yaşlı bulut gibi yaş döke, döke Şeyhin huzuruna varır.
  • “Şeyhim, acımanın, esirgemenin tam zamanı. Ümidim kesildi... Lütfedecek an, bu an!” der.
  • Şeyh, “Ümitsizsen bile söyle. Matlûbun ne? Neye yüz tutun?” diye sorar.
  • Nedim, “Bir padişahım var, beni bir ağaç aramak üzere gönderdi. 3665
  • Ama nasıl ağaç? Âlemde bulunmaz bir şey. Meyvesi, Âbıhayatın aslı.
  • Yıllardır aradım bir nişanesini bile bulamadım, ancak bu sarhoşlar, benimle eğlendiler, beni alaya aldılar... İşte o kadar!” der.
  • Şeyh gülümser de der ki: “Ey saf adam, bu ağaç, ilim sahibindeki ilimdir.
  • Pek yüce, pek büyük ve etrafa yayılmış bir ağaçtır o! Hatta ağaç da ne demek her tarafı kaplayan deniz gibi Âbıhayattır!
  • Sen surete kapılmış yolunu yitirmişsin. Manayı elden bıraktığın için onu bulamıyorsun. 3670
  • Ona gâh ağaç derler, gâh güneş. Gâh deniz adını takarlar, gâh bulut!
  • Hulâsa o öyle şeydir ki yüz binlerce eseri var. En aşağılık hassası, sahibine ebedî bir hayat bağışlamasıdır.
  • Tektir ama binlerce eseri, nişanesi var. O bire sayısız adlar gerek.
  • Bir adam senin baban olur ama başka birisinin de oğludur.
  • Birisine düşmandır, onun hakkında kahırdan ibarettir... Diğer birine lütfeder, iyilikle bulunur, onca iyidir. 3675
  • Bir tek adam olduğu halde bak, yüz binlerce adı var. Bir vasfını bilen öbüründen âmadır, öbür vasfını bilmeyebilir.
  • Kim, bu ad doğru ad diye isme yapışır. Onu arasa senin gibi ümitsizliğe düşer, perişan olur.
  • Niye bu ağacın adına yapışırsın da dili, damağı acı, talihsiz bir hale düşersin?
  • Addan geç, sıfatına bak da sıfatlar, seni zata ulaştırsın.
  • Halkın ihtilâfı addan meydana gelir. Fakat manaya ulaşınca rahatlaşırlar. 3680
  • Birbirlerinin dediğini anlamayan dört kişinin üzüm için kavgaya tutuşmaları
  • Adamın biri, dört kişiye bir dirhem verdi, Adamlardan birisi “Ben bu parayı “engûr’a” vereceğim” dedi.
  • Öbürü Arap’tı, Lâ dedi, Ben “İnep” isterim herif, engûr istemem.”
  • Üçüncü Türk’tü, “Bu para benim “ dedi, “Ben inep istemem, üzüm isterim.”
  • Dördüncüde Rum’du, dedi ki: “Bırak bu lâfları, biz İstafil isteriz.”
  • Derken savaşa başladılar. Çünkü adların sırrından gafildiler. 3685
  • Ahmaklıktan birbirlerini yumruklamaya koyuldular. Bilgisizlikle dolu, bilgiden boş adamlardı bunlar.
  • Sır sahibi, yüzlerce dil bilir, kadri yüce birisi orada olsaydı, onları uzlaştırırdı.
  • Onlara “Ben bu bir dirhemle hepinizin isteğini yerine getiririm.