- Sır sahibi, yüzlerce dil bilir, kadri yüce birisi orada olsaydı, onları uzlaştırırdı.
- صاحب سری عزیزی صد زبان ** گر بدی آن جا بدادی صلحشان
- Onlara “Ben bu bir dirhemle hepinizin isteğini yerine getiririm.
- پس بگفتی او که من زین یک درم ** آرزوی جملهتان را میخرم
- Gönlünüzü gıllügışsız bana teslim edin. Bu bir dirheminiz, sizin istediğiniz şeylerin hepsini yapar.
- چون که بسپارید دل را بیدغل ** این درمتان میکند چندین عمل
- Bir dirheminiz dört muradı da yerine getirir, dört düşman da uzlaşır, birliğe ulaşır, bir olur. 3690
- یک درمتان میشود چار المراد ** چار دشمن میشود یک ز اتحاد
- Sizin sözleriniz savaşa, nifaka sebep olur. Fakat benim sözüm, sizleri birleştirir.
- گفت هر یک تان دهد جنگ و فراق ** گفت من آرد شما را اتفاق
- Siz susun, dinleyin de konuşma hususunda diliniz ben olayım.
- پس شما خاموش باشید أنصتوا ** تا زبان تان من شوم در گفتوگو
- Sizin sözünüz yüz türlüdür, eseriyse ancak savaş ve kızgınlıktan ibaret.
- گر سخنتان مینماید یک نمط ** در اثر مایهی نزاع است و سخط
- İğreti hararetin tesiri yoktur. Fakat insanın kendisinden olan hararet müessirdir.
- گرمی عاریتی ندهد اثر ** گرمی خاصیتی دارد هنر
- Sirkeyi ateşte ısıtsan da yiyince yine bürudeti arttırır. 3695
- سرکه را گر گرم کردی ز آتش آن ** چون خوری سردی فزاید بیگمان
- Çünkü o hararet, iğretidir. Asli tabiatında bürudet ve keskinlik vardır.
- ز انکه آن گرمی او دهلیزی است ** طبع اصلش سردی است و تیزی است
- Oğul, pekmez buz tutsa da yine yiyince ciğerdeki harareti fazlalaştırır.
- ور بود یخ بسته دوشاب ای پسر ** چون خوری گرمی فزاید در جگر
- Şu halde şeyhin riyası, bizim ihlâsımızdan daha yeğ. Çünkü o riya basiretten meydana gelmedir, bu ihlâs körlükten!
- پس ریای شیخ به ز اخلاص ماست ** کز بصیرت باشد آن وین از عماست
- Şeyhin sözü, insana cemiyet-i hâtır verir, hasetçilerin nefesi ise tefrika.
- از حدیث شیخ جمعیت رسد ** تفرقه آرد دم اهل حسد
- Süleyman, Allah tecellisine uğrayınca bütün kuşların dillerini öğrenmiş oldu. 3700
- چون سلیمان کز سوی حضرت بتاخت ** کاو زبان جمله مرغان را شناخت
- Onun adalet devrinde ceylân, kaplanla uzlaşmış, savaşı bırakmıştı.
- در زمان عدلش آهو با پلنگ ** انس بگرفت و برون آمد ز جنگ
- Güvercin doğanın pençesinden emindi, koyun kurttan çekinmiyordu.
- شد کبوتر ایمن از چنگال باز ** گوسفند از گرگ ناورد احتراز
- Süleyman, düşmanlar arasında meyancılık etti, bütün kuşların arasında birlik husule geldi.
- او میانجی شد میان دشمنان ** اتحادی شد میان پر زنان
- Sen bir karıncaya benzersin, tane toplamak için koşup durmaktasın. Fakat behey azgın. Süleyman buracıkta, sen ne arıyorsun?
- تو چو موری بهر دانه میدوی ** هین سلیمان جو چه میباشی غوی
- Tane arayana tane, tuzaktır. Fakat Süleyman arayan hem Süleyman’ı bulur, hem taneyi elde eder. 3705
- دانه جو را دانهاش دامی شود ** و آن سلیمان جوی را هر دو بود
- Bu ahir zamanda kuşlara bir an bile birbirlerinden aman yoktur.
- مرغ جانها را در این آخر زمان ** نیستشان از همدگر یک دم امان
- Devrimizde de Süleyman var, bizi sulha kavuşturur, zulmümüzü giderir.
- هم سلیمان هست اندر دور ما ** کاو دهد صلح و نماند جور ما
- “Hiçbir ümmet yoktur ki aralarında bir korkutucu olmasın” ayetini oku.
- قول إن من أمة را یاد گیر ** تا به إلا و خلا فیها نذیر
- Allah “ Hiçbir ümmet bulunamaz ki içlerinde bir Allah halifesi, bir himmet sahibi bulunmasın” dedi.
- گفت خود خالی نبوده ست امتی ** از خلیفهی حق و صاحب همتی
- O halife, onların gönüllerini o kadar birleştirir gibi saflıktan hiçbir gıllügışları kalmaz. 3710
- مرغ جانها را چنان یکدل کند ** کز صفاشان بیغش و بیغل کند
- Hepsini ana gibi birbirini esirger bir hale getirir. Onun için Müslümanlara “Tek bir nefis” demiştir.
- مشفقان گردند همچون والده ** مسلمون را گفت نفس واحده
- Onlar Allah Resulü yüzünden tek bir nefis oldular, yoksa her biri, öbürüne tam bir düşmandı.
- نفس واحد از رسول حق شدند ** ور نه هر یک دشمن مطلق بدند
- Resul Sallâllahu Aleyhi Ve Sellem’in yüzünden Ensarın arasındaki aykırılık ve düşmanlığın kalması
- برخاستن مخالفت و عداوت از میان انصار به برکات رسول صلی الله علیه و آله
- Medinelilerin iki kabilesi vardı, birine Evs, öbürüne Hazrec denirdi. Âdeta bir kabile öbürünün kanına susamıştı.
- دو قبیله کاوس و خزرج نام داشت ** یک ز دیگر جان خون آشام داشت
- Mustafa’nın yüzünden o eski kinleri İslâm ve sâflık nuruyla mahvoldu.
- کینههای کهنهشان از مصطفی ** محو شد در نور اسلام و صفا
- Önce o düşmanlar, bağdaki üzümler gibi kardeş oldular. 3715
- اولا اخوان شدند آن دشمنان ** همچو اعداد عنب در بوستان
- “Şüphe yok, söz bundan ibaret; Müminler kardeştir” nasihatiyle de, bu nefesle de kardeşliği bıraktılar, tek bir ten oldular.
- و ز دم المؤمنون إخوة به پند ** در شکستند و تن واحد شدند
- Üzümlerin suretleri kardeştir. Fakat sıktın mı tek bir üzüm suyu olur.
- صورت انگورها اخوان بود ** چون فشردی شیرهی واحد شود
- Korukla üzüm birbirine zıttır ama koruk, olgunlaşınca güzelleşir, tatlılaşır, iyi bir dost olur.
- غوره و انگور ضدانند لیک ** چون که غوره پخته شد شد یار نیک
- Koruk halinde kalan üzüme Allah ezelden kâfir demiştir.
- غورهای کاو سنگ بست و خام ماند ** در ازل حق کافر اصلیش خواند
- Değil kardeşim değil… Artık o tek bir nefis olamaz. Azgınlıkta menhus bir mülhitten ibarettir. 3720
- نه اخی نه نفس واحد باشد او ** در شقاوت نحس ملحد باشد او
- Ondaki gizli şeyleri bir söylesem âlemde fikirler fitneye düşer, karmakarışık olur.
- گر بگویم آن چه او دارد نهان ** فتنهی افهام خیزد در جهان
- Kör gâvurun sırrının anılmaması daha iyi. Cehennem dumanın İrem bağından uzak oluşu daha hoş!
- سر گبر کور نامذکور به ** دود دوزخ از ارم مهجور به
- Ne de olsa üzüm olmaya kabiliyetli korukların gönülleri, ehli dilin nefesleriyle birdir.
- غورههای نیک کایشان قابلاند ** از دم اهل دل آخر یک دلاند
- Hepsi üzüm olmaya koşarsa, sonunda ikilik kalkar, kin ve savaş kalmaz.
- سوی انگوری همیرانند تیز ** تا دویی برخیزد و کین و ستیز
- Hepsi de üzüm olup derilerini yırtarlar da birleşirler, vasıfları da birlik olur. 3725
- پس در انگوری همیدرند پوست ** تا یکی گردند و وحدت وصف اوست
- Dost, düşman ikiliktedir. Fakat hiç, bir olan, kendisiyle savaşır mı?
- دوست دشمن گردد ایرا هم دو است ** هیچ یک با خویش جنگی در نبست
- Aferin, üstat Aklı Küll’e, yüz binlerce zerreye birlik bahşetti.
- آفرین بر عشق کل اوستاد ** صد هزاران ذره را داد اتحاد
- Yerde topak, topak dağınık topraklara benzerlerken testici, hepsini de birleştirdi, bir testi yaptı.
- همچو خاک مفترق در رهگذر ** یک سبوشان کرد دست کوزهگر
- Gerçi suyla toprağın birleşmesi, nakıstır, can, buna benzemez.
- که اتحاد جسمهای آب و طین ** هست ناقص جان نمیماند بدین
- Fakat burada apaçık bir misal getirsem korkarım aklın karışır. 3730
- گر نظایر گویم اینجا در مثال ** فهم را ترسم که آرد اختلال
- Süleyman şimdi de var ama biz uzağı görme neşesiyle onu göremiyoruz.
- هم سلیمان هست اکنون لیک ما ** از نشاط دور بینی در عما
- Uzağa bakış, insanı kör eder. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi.
- دور بینی کور دارد مرد را ** همچو خفته در سرا کور از سرا
- Biz ince sözlere dalmışız, onlarla uğraşıp duruyoruz. Düğümleri çözme sevdasına tutulmuşuz.
- مولعیم اندر سخنهای دقیق ** در گرهها باز کردن ما عشیق
- Düğümleri bağlayıp çözdükçe şüpheye düşmeyi, cevap vermeye kalkışmayı uzatıp gideriz.
- تا گره بندیم و بگشاییم ما ** در شکال و در جواب آیین فزا
- Tuzağın bağını gâh çözüp bağlayan, bu suretle bu işte maharet kazanan kuş gibi... 3735
- همچو مرغی کاو گشاید بند دام ** گاه بندد تا شود در فن تمام
- Böyle kuş sahradan, çayırdan mahrumdur, ömrü düğümü açıp çözmede harcolur gider!
- او بود محروم از صحرا و مرج ** عمر او اندر گره کاری است خرج