English    Türkçe    فارسی   

2
3732-3781

  • Uzağa bakış, insanı kör eder. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi.
  • Biz ince sözlere dalmışız, onlarla uğraşıp duruyoruz. Düğümleri çözme sevdasına tutulmuşuz.
  • Düğümleri bağlayıp çözdükçe şüpheye düşmeyi, cevap vermeye kalkışmayı uzatıp gideriz.
  • Tuzağın bağını gâh çözüp bağlayan, bu suretle bu işte maharet kazanan kuş gibi... 3735
  • Böyle kuş sahradan, çayırdan mahrumdur, ömrü düğümü açıp çözmede harcolur gider!
  • Filvaki hiçbir tuzağa zebun olmaz ama günden güne kanatları tutulur, uçmaz olur.
  • Bağ çözüp bağlamakla az uğraş da kanatların tutulmasın, uçmadan kalmayasın.
  • Yüz binlerce kuşun kanadı kırıldı da yine o ârızalı yerlerdeki tuzakları gidermedi.
  • Kuran’da onların ahvalini oku haris adam: “Bütün şehirlerde gezip dolaştılar, her tarafı elde ettiler.” Bak hele “Bir kurtuluş var mı?” 3740
  • Türk, Rum ve Arabın kavgasından engûr ve inep şüphelerine düşmekten başka bir şey çıkmaz.
  • Manevi dilleri bilen Süleyman gelmedikçe bu ikilik kalkmaz.
  • Kavgacı kuşlar, hepiniz doğan gibi şehriyarın şu davulunu duyun!
  • Aranızdaki ihtilâfı bırakın da ruhunuzu her yandan şâdedin.
  • Nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa dönün. O Süleyman, sizi kendine teveccühten men etmedi ki. 3745
  • Fakat kör kuşlarız, terbiyeden hayli uzağız. O Süleyman’ı bir an bile tanımadık gitti!
  • Baykuşlar gibi doğanlara düşmanız, hulâsa viranelerde kalmışız.
  • Bilgisizliğimiz, körlüğümüz son derecede. Bu yüzden de Allah azizlerini incitmeye kastediyoruz.
  • Süleyman’dan aydınlanan kuşlar, nasıl olur da suçsuz, sebepsiz bir kuşun kanadını yolarlar?
  • Kanadını yolmak şöyle dursun, onlar, âcizlere yem verirler. O kuşlarda aykırılık ve kin yoktur. Hoş kuştur onlar, hoş kuş! 3750
  • Onların hüthüteleri kutlulamak üzere yüzlerce Belkıs’ın yolunu açar;
  • Kargaları surette kargadır, hakikatte himmet doğanı “Mâzâga” sırrına mazhardır onlar.
  • Leylekleri “lek, lek” der ama şüpheye birlik ateşini salar;
  • Güvercinleri, doğanlardan korkmaz. Hatta doğan, o güvercinlerin önünde baş kor.
  • Bülbülleri, insana vecit ve halet verir; gülistanları, kendi gönüllerindedir. 3755
  • Duduları, şeker kaydında değildir. Ebedî şekeri, kendi içlerinde bulurlar.
  • Tavusların ayakları bile, bakılsa, öbür tavusların kanatlarından daha güzel görünür.
  • Hakan kuşlarının kuru bir sesten ibaret kuşdilleri nerede, Süleyman kuşlarının söyledikleri kuşdili nerede?
  • Sen ne bilirsin kuşların seslerini? Bir an olsun Süleyman’ı görmedin ki!
  • İnsana sesi neşe veren o kuşun kanadı meşrıktan da hariç, mağripten de. 3760
  • Her ahengi, Kürsi’den ta yere kadar bütün âlemi doldurur. Azameti yeryüzünden Arşa kadar bütün cihanı istilâ eder.
  • Bu Süleyman’a uymayan kuş, karanlığa âşıktır. Yarasaya benzer.
  • Ey kötü yarasa, Süleyman’a alış da ebediyen zulmette kalma.
  • Oraya doğru bir arşın gitsen arşın gibi ölçü kutbu kesilir, her tarafı ölçer biçersin.
  • Irgalaya bocalaya topal, topal bile olsa o tarafa sıçradın mı topallıktan da kurtulursun, sakatlıktan da! 3765
  • Tavuktan çıkan kaz palazları
  • Seni tavuk yetiştirdi, kanadının altında büyüttü. Sana dadılık etti ama sen yine kaz palazısın.
  • Anan o denizin kazıdır. Ancak dadın toprağa mensuptu, dadın bu kuruluğa tapardı.
  • Gönlündeki denize olan meyil yok mu... O tabiat, sana anandan mirastır.
  • Fakat kuruluğa olan meylin de dadından geçme. Bırak dadıyı, onun reyi kötü, isabetsiz!
  • Dadıyı karada bırak, yürü, kazlar gibi mana denizine koş, dal denize! 3770
  • Anan seni sudan korkutursa sakın sen korkma, hemen denize koş!
  • Sen kazsın, karada da yaşarsın, denizde de. Kümes hayvanları gibi kokuşuk kümesli bir hayvan değilsin ya.
  • Sen “Kerremnâ” hükmünce bir padişahsın ki hem karaya ayak atabilirsin, hem denize!
  • “Ve hamelnâhüm fil berri vel bahri” hükmüne mazharsın. Canını karadan kurtar, denize yürüt!
  • Melekler için karaya yol yoktur. Hayvanların da denizden haberleri yok. 3775
  • Sen, ten itibarıyla hayvansın, can bakımından melek. Bu suretle hem yerde yürürsün, hem gökte.
  • Bu suretle, ben de zahiren sizin gibi insanım ama hakikatte gönlüm, vahye kabiliyetli.
  • Bu toprağa mensup kalıp, yer üstüne düşmüş ama bu çeşit adamın ruhu, o güzelim gökte çark urup durmakta.
  • Yavrum, biz umumiyetle su kuşlarıyız, dilimizden de ancak deniz anlar.
  • Hulasâ Süleyman denizdir, biz kuşlara benzeriz. Ebede kadar Süleyman’da seyredip duruyoruz. 3780
  • Süleyman’la gel, ayağını denize bas ki su, Davud’a olduğu gibi sana da yüzlerce zırh yapsın.