Bilhassa canını bağışlayan, kendisini Allah’a kurban eden,
خاصه آن منفق که جان انفاق کرد ** حلق خود قربانی خلاق کرد
İsmail gibi boynunu veren kişiye fazlasıyla ver! “Hiç o boyna bıçak işler mi?
حلق پیش آورد اسماعیلوار ** کارد بر حلقش نیارد کرد کار
Şehirler de bu yüzden diridirler, bu yüzden zevk ve safa içindedirler. Sen kâfir gibi yalnız kalıba bakma!
پس شهیدان زنده زین رویند و خوش ** تو بدان قالب بمنگر گبروش
Çünkü Allah, onlara karşılık olarak ebedi ve gamdan, mihnetten, kötülükten emin bir can vermiştir. 385
چون خلف دادستشان جان بقا ** جان ایمن از غم و رنج و شقا
Borçlu Şeyh, yıllarca bu işte bulundu, vazifesi buymuş gibi halktan borç almakta, halka vermekteydi.
شیخ وامی سالها این کار کرد ** میستد میداد همچون پای مرد
Ölüm gününde ulu bir bey olmak için ölümüne kadar bu çeşit tohumlar ekmekteydi.
تخمها میکاشت تا روز اجل ** تا بود روز اجل میر اجل
Şeyh’in ömrü sona erip de vücudunda ölüm alâmetlerini görünce,
چون که عمر شیخ در آخر رسید ** در وجود خود نشان مرگ دید
Borçlular etrafına toplandı. Şeyh, mum gibi kendi kendisine eriyip gidiyordu.
وامداران گرد او بنشسته جمع ** شیخ بر خود خوش گدازان همچو شمع
Borçluların ümidi kesildi, suratları ekşidi, dertlerine dert katıldı. 390
وامداران گشته نومید و ترش ** درد دلها یار شد با درد شش
Şeyh, ”Şu kötü şüpheye düşenlere bak! Allah’ın dört yüz dinar altını yok mu ki?” dedi.
شیخ گفت این بد گمانان را نگر ** نیست حق را چار صد دینار زر
Bu sırada dışardan bir çocuk, birkaç para kazanmak ümidiyle “Helva” diye bağırdı.
کودکی حلوا ز بیرون بانگ زد ** لاف حلوا بر امید دانگ زد
Şeyh, hizmetçiye, ”Git helvanın hepsini al,
شیخ اشارت کرد خادم را به سر ** که برو آن جمله حلوا را بخر
Borçlular yesinler de bir müddetçik olsun bana acı acı bakmasınlar” diye başıyla işaret etti.
تا غریمان چون که آن حلوا خورند ** یک زمانی تلخ در من ننگرند
Hizmetçi, helvanın hepsini almak üzere hemen dışarı çıktı. 395
در زمان خادم برون آمد به در ** تا خرد او جمله حلوا ز ان پسر
Helvacıya ,”Bu helvanın hepsi kaça?” diye sordu. Çocuk “Yarım küsur dinar” dedi.
گفت او را جملهی حلوا به چند ** گفت کودک نیم دیناری و اند
Hizmetçi,”Yoo, Sofilerden çok isteme. Sana yarım dinar veriyorum artık söylenme!” dedi.
گفت نه از صوفیان افزون مجو ** نیم دینارت دهم دیگر مگو
Helvayı bir tabağa koydurdu ve tabağı getirip Şeyh’in önüne koydu. Sır sahibi Şeyh’in esrarına bak!
او طبق بنهاد اندر پیش شیخ ** تو ببین اسرار سر اندیش شیخ
Borçlulara ,”Buyurun, şu mübarek helvayı helâlinden bir güzelce yiyin” iye işaret etti.
کرد اشارت با غریمان کین نوال ** نک تبرک خوش خورید این را حلال
Tabak boşalınca, çocuk tabağını aldı, ”Ey kâmil kişi, paramı ver” dedi. 400
چون طبق خالی شد آن کودک ستد ** گفت دینارم بده ای با خرد
Şeyh dedi ki: “Parayı nerden bulayım? Ben borçlu bir adamım,aynı zamanda ölüyorum!”
شیخ گفتا از کجا آرم درم ** وام دارم میروم سوی عدم
Çocuk derdinden tabağı yere vurdu, feryat ve figana başladı.
کودک از غم زد طبق را بر زمین ** ناله و گریه بر آورد و حنین
Eleminden hayhayla ağlamaya koyuldu, ”Keşke iki ayağım da kırılaydı,
میگریست از غبن کودک های های ** کای مرا بشکسته بودی هر دو پای
Keşke külhana gideydim de tekkenin kapısından geçmez olaydım” diyordu.
کاشکی من گرد گلخن گشتمی ** بر در این خانقه نگذشتمی
Boğazına düşkün, yemeye alışkın sofiler, köpek gönüllüdürler, fakat kedi gibi yüzlerini yıkarklar, temiz görünürler. 405
صوفیان طبل خوار لقمه جو ** سگ دلان و همچو گربه روی شو
Çocuğun feryadından hırlı, hırsız birçok kişi başına toplandı.
از غریو کودک آن جا خیر و شر ** گرد آمد گشت بر کودک حشر
Çocuk, ”Ey kötü Şeyh, beni ustam muhakkak öldürür.
پیش شیخ آمد که ای شیخ درشت ** تو یقین دان که مرا استاد کشت
Eğer yanına eli boş gidersem beni keser, buna razı mısın?” diyordu.
گر روم من پیش او دست تهی ** او مرا بکشد اجازت میدهی
Borçlular da inkâra düşüp Şeyh’e yüz çevirerek “Bu ne oyun ki?
و آن غریمان هم به انکار و جحود ** رو به شیخ آورده کاین باری چه بود
Bizim malımızı yedin, borçlu gidiyorsun. Böyle olduğu halde neden başka bir zulümde daha bulundun?” diyorlardı. 410
مال ما خوردی مظالم میبری ** از چه بود این ظلم دیگر بر سری
Çocuk ikindi namazı vaktine kadar ağladı.Şeyh’e gelince,gözlerini yummuş,ona hiç bakmıyordu.
تا نماز دیگر آن کودک گریست ** شیخ دیده بست و در وی ننگریست
Bu cefaya, bu aykırı işe aldırış etmemekteydi. Ay gibi yüzünü yorganın içine çekmişti.
شیخ فارغ از جفا و از خلاف ** در کشیده روی چون مه در لحاف
Ezelle hoş, ecelle sevinçli, havas ve acamın kınamasından, dedikodusundan el ayak çekmiş!
با ازل خوش با اجل خوش شاد کام ** فارغ از تشنیع و گفت خاص و عام
Can, bir adamın yüzüne gülerse, ona halkın ekşi suratlı oluşundan ne zarar.
آن که جان در روی او خندد چو قند ** از ترش رویی خلقش چه گزند
Can birisini öperse, felekten, feleğin hışmından gam yer mi? 415
آن که جان بوسه دهد بر چشم او ** کی خورد غم از فلک وز خشم او
Mehtaplı gecede ay, Simâk burcundayken köpeklerden, köpeklerin havlamasından ne korkusu olur?
در شب مهتاب مه را بر سماک ** از سگان و عوعو ایشان چه باک
Köpek vazifesini yerine getirir, ay da ışığını yere döşeyip durur.
سگ وظیفهی خود به جا میآورد ** مه وظیفهی خود به رخ میگسترد
Herkes kendi işceğizini görür. Su, bir çöp için durulduğunu terk etmez.
کارک خود میگزارد هر کسی ** آب نگذارد صفا بهر خسی
Çöp, çöpçesine su üstünde yürür durur, sâf su da bulanmadan akıp gider.
خس خسانه میرود بر روی آب ** آب صافی میرود بیاضطراب
Mustafa, gece yarısı ayı ikiye böler; Ebulehep, kininden saçma sapan söylenir! 420
مصطفی مه میشکافد نیم شب ** ژاژ میخاید ز کینه بو لهب
İsa ölüyü diriltir; Yahudi, hiddetinden sakalını yolar.
آن مسیحا مرده زنده میکند ** و آن جهود از خشم سبلت میکند
Köpeğin sesi ayın kulağına girer mi? Hele o ay, Allah hası olursa..
بانگ سگ هرگز رسد در گوش ماه ** خاصه ماهی کاو بود خاص اله
Padişah, sabaha kadar musiki âlemi yapar, su kenarında şarap içer, kurbağaların seslerinden haberi bile olmaz.
میخورد شه بر لب جو تا سحر ** در سماع از بانگ چغزان بیخبر
Çocuğun parası, orada bulunanlara müsaviyen takdim edilseydi herkese birkaç akçe düşerdi, çocuk da parasını alırdı. Fakat Şeyh’in himmeti bu cömertliği de bağladı.
هم شدی توزیع کودک دانگ چند ** همت شیخ آن سخا را کرد بند
Bu suretle kimse çocuğa bir şey vermedi. Pirlerin kuvveti bundan da fazladır. 425
تا کسی ندهد به کودک هیچ چیز ** قوت پیران از این بیش است نیز
İkindi vakti oldu. Hizmetçi, Hatem gibi cömert birisinin verdiği bir tabak altını getirdi.
شد نماز دیگر آمد خادمی ** یک طبق بر کف ز پیش حاتمی
Mal sahibi halli bir kişi, Şeyh’in halini biliyordu, ona hediye göndermişti.
صاحب مالی و حالی پیش پیر ** هدیه بفرستاد کز وی بد خبیر
Tabağın bir köşesinde dört yüz dinar vardı, bir tarafında da kâğıda sarılı yarım dinar.
چار صد دینار بر گوشهی طبق ** نیم دینار دگر اندر ورق
Hizmetçi gelip Şeyh’i ağırladı, o misli bulunmaz Şeyh’in önüne o tabağı koydu.
خادم آمد شیخ را اکرام کرد ** و آن طبق بنهاد پیش شیخ فرد
Tabağın üstünden örtü kaldırılınca halk Şeyh’in kerametini gördü. 430
چون طبق را از غطا واکرد رو ** خلق دیدند آن کرامت را از او
Hepsinden de feryat yüceldi: "Ey şeyhlerin de başı, şahların da, bu neydi?
آه و افغان از همه برخاست زود ** کای سر شیخان و شاهان این چه بود