English    Türkçe    فارسی   

2
452-501

  • Doğru kişilere anlattığımız hikâyedeki ahmağa benzeme.
  • İsa’ndan ten diriliği arama, Musa’dan Firavunluk muradı dileme!
  • Gönlüne geçim kaygısını az koy, sen kapıda oldukça rızkın azalmaz.
  • Bu beden, ruha bir otağdır. Yahut da Nuh’un gemisine benzer. 455
  • Türk sağ oldukça mutlaka kendisine bir otağ bulur, hele Hak kapısının azizi olursa.
  • Bütün kemiklerin İsa Aleyhisselâm’ın duasıyla dirilmesi
  • İsa, o gencin isteğiyle kemiklere Allah adını okudu.
  • Allah’ın hükmü, o çiğ herif için o kemikleri diriltti.
  • Aradan bir kara aslan da dirilip sıçradı, ahmağa bir pençe vurup öldürdü.
  • Kellesini kopardı, hemen beynini yere akıttı. Kafasında ceviz içi kadar beyin bile yoktu. 460
  • Zaten beyni bile olsaydı o kırılmakta, o helâk olmakla ancak bedeni zail olur, ruhu kalırdı.
  • İsa aslana ,”Neden derhal onu paraladın?” dedi. Aslan, ”Sen ondan sıkılmış, perişan bir hale gelmiştin de ondan “ diye cevap verdi.
  • İsa, “O halde niçin kanını içmedin?” deyince de dedi ki: “O benim rızkım değildi. Bana nasip olmamıştı.”
  • Nice kişiler vardır ki, o kükremiş aslan gibi avını yemeden dünyadan gitmiştir.
  • Kısmeti bir saman çöpü bile değilken hırsı dağ kadar. Allah’a yüzü yok. Âlem yanında kadir kıymet kazanmış! 465
  • Ey bize güç şeyleri kolaylaştıran Allah! Bizi abes ve boş şeylerden kurtar.
  • Bize rızık diye gösterdin, hâlbuki tuzakmış. Bize her şeyi olduğu gibi göster.
  • O aslan ,”Ey Mesih, bu avlanma ancak ibret içindi.
  • Eğer benim dünyada rızkım olsaydı ölülerle ne işim vardı, nasıl olurdu da ölürdüm?
  • Fakat berrak suyu bulup da eşek gibi içine işeyenin lâyığı budur. 470
  • Eşek o ırmağın kadrini bilse ayağını sokacağı yerde başını kaldırırdı.
  • Hayat veren bir suya sahip öyle bir peygamber bulur da,
  • “Ey Âbıhayat sahibi, bizi, ol, emriyle dirilt.” Deyip nasıl ölmez?” dedi.
  • Sen de kendine gel, köpek nefsini diriltmeyi isteme. Çünkü o nice zamandır senin düşmanındır.
  • Bu köpeği can avından alıkoyan kemiğin başına toprak! 475
  • Köpek değilsen neden kemiğe âşıksın, sülük gibi neden kanı seviyorsun?
  • O ne biçim gözdür ki görmez, sınamalarda ancak rüsvay olur!
  • Zanlarda bazen hata olur; fakat bu ne biçim zandır ki yoldan kör olarak gelmektedir!
  • Ey başkalarına ağlayan göz, gel, bir müddetçik otur da kendine ağla!
  • Dal, ağlayan buluttan yeşerir, tazeleşir. Çünkü mum, ağlamakla daha aydın bir hale gelir. 480
  • Nerde ağlıyorlarsa orda otur, çünkü sen, ağlamaya daha lâyıksın!
  • EKSIK
  • Çünkü gönülde taklit nakşı var; yürü bendini gözyaşıyla yık!
  • Taklit, her iyiliğin afetidir. Sağlam bir dağ bile hakikatte samandan ibarettir.
  • Köre; kuvvetli ve tez kızar olsa bile bir et parçasıdır, gözü yok! 485
  • Kıldan ince söz söylese bile gönlünün, o sözden haberi olmaz.
  • Kendi sözüyle sarhoş olur ama onunla şarap arasında ne kadar yol var!
  • Irmağa benzer, su içemez ki. Su, arktan su içecekler için akıp gider.
  • Onun içindir ki su, arkta durmaz; su susamış değildir ki, su içemez ki!
  • Taklide düşen ney gibi feryat eder ama ancak o feryadı dinlemek isteyen için. 490
  • Mukallit, söz söylerken ağlasa bile habîsin maksadı, ancak tamahtır.
  • Ağlar da yanık sözler söyler. Fakat kendisinde yanan yürek nerde, yırtılan etek nerde?
  • Muhakkikle mukallit arasında çok fark vardır. Bu Davut gibidir, öbürü ses gibi!
  • Bunun sözleri yanıklıktan doğar, öbürüyse söylenmiş köhne sözleri belleyip nakleder.
  • Kendine gel, kendine! O hüzünlü sözlere kapılma. Öküzün üstünde yük var, kağnı da feryat edip ağlıyor! 495
  • Ama mukallit da sevaptan mahrum değildir. Hesaba gelince ağlayıcıya da para verirler.
  • Kâfir de Allah der, mümin de. Fakat ikisinin arasında adamakıllı fark var.
  • O yoksul, ekmek için Allah der, haramdan çekinense candan, gönülden.
  • Eğer yoksul, söylediği sözü bilseydi, gözünde ne az kalırdı ne çok!
  • Ekmek isteyen yıllardır Allah der, fakat saman için Mushaf taşıyan eşeğe benzer. 500
  • Dudağındaki gönlünden doğsa, gönlünü aydınlatsaydı bedeni zerre zerre olurdu.