English    Türkçe    فارسی   

2
499-548

  • Eğer yoksul, söylediği sözü bilseydi, gözünde ne az kalırdı ne çok!
  • Ekmek isteyen yıllardır Allah der, fakat saman için Mushaf taşıyan eşeğe benzer. 500
  • Dudağındaki gönlünden doğsa, gönlünü aydınlatsaydı bedeni zerre zerre olurdu.
  • Şeytan’ın adı büyü yapmaya yara, sen de Allah adıyla mangır elde edersin!
  • Köylünün karanlıkta öküz sanıp aslanı okşaması
  • Köylünün biri, öküzünü ahıra bağlamıştı. Aslan gelip öküzü yedi, yerine geçip oturdu.
  • Köylü geceleyin ahıra gidip köşeye, bucağa el atarak öküzü aramaya koyuldu.
  • Elini aslana sürmekte, sırtını yağrısını yukarı aşağı okşamaktaydı. 505
  • Aslan “ Aydınlık olaydı ödü patlar, yüreği kan kesilirdi.
  • Fakat şimdi pervasızca beni okşuyor, kaşıyor. Çünkü gece vakti beni öküz sanıyor demekteydi.
  • Hak da “Ey mağrur kör, Tur dağı benim adımdan paramparça olmadı mı?
  • Eğer biz kitabımızı dağa indirseydik dağ parçalanır, yerinden kopar, başka bir yere göçerdi.
  • Eğer Uhud Dağı, beni anlasaydı o dağdan ırmak, ırmak kan akardı.” deyip duruyor, 510
  • Sen bu adı babandan, anandan işittin de onun için bu ada gafilce yapıştın.
  • Bu sırrı taklitsiz anlasan Allah lütfuyla nişansız bir hale gelir, hâtife benzersin.
  • Tehdit için söyleyeceğimiz şu hikâyeyi duy da taklidin zararını bil!
  • Sofilerin, sema için konuğun eşeğini satmaları
  • Bir sofi yoldan gelip bir tekkeye misafir oldu. Eşeğini götürüp ahıra çekti.
  • Eliyle sucağızını, yemceğizini verdi. Bundan önce söylediğimiz hikâyedeki gibi yapmadı. 515
  • İhtiyatlı davrandı, fakat kaza gelince ihtiyatın ne faydası olur?
  • Sofiler, yok, yoksul kişilerdi. Yoksulluk, az kala helâk edici bir küfür ola yazdı.
  • Ey zengin, sen toksun, sakın o dertli yoksulun aykırı hareketine gülme!
  • O sofiler, acizlikten umumiyetle birleşip merkebi satmaya karar verdiler.
  • Zarurette murdar da mubahtır. Nice kötü şeyler vardır ki zarurette iyi ve doğru olur. 520
  • Hemencecik o eşekceğizi sattılar, yiyecek aldılar. Mumlar yaktılar.
  • Tekkeye, bu gece yemek var, sema var diye bir velveledir düştü.
  • “Bu sabır niceye dek, bu üç günlük oruç ne vakte kadar, bu zembil taşıyıp dilenme ne zamana sürüp gidecek?
  • Biz de halktanız, bizim de canımız var. Bu gece devlete erdik, konuk geldi” dediler.
  • Hakikatte can olmayanı can sandıkları için batıl tohum ektiler. 525
  • O konuk da uzak yoldan gelmiş, yorulmuştu. O iltifatı,
  • Sofilerin kendisini birer, birer ağırladığını, güzel bir surette izzet ve ikram tavlasını oynamakta bulunduklarını,
  • Kendisine olan meyil ve muhabbetlerini görünce “ Bu gece eğlenmeyeyim de ne vakit eğleneyim?” dedi.
  • Yemek yediler sema’ya başladılar. Tekke, tavanına kadar toza, dumana boğuldu.
  • Bir taraftan mutfaktan çıkan duman, bir taraftan o ayak vurmadan çıkan toz, bir taraftan sofilerin iştiyak ve vecitle canlarıyla oynamaları ortalığı birbirine katmıştı. 530
  • Gâh el çırparak ayak vuruyorlar, gâh secde ederek yeri süpürüyorlardı.
  • Dünyada tamahsız sofi az bulunur. O sebepten sofi hayli hor, hakirdir.
  • Ancak Allah nuruyla doyan ve dilenme zilletinden kurtulmuş olan sofi, bundan müstesnadır.
  • Fakat sofilerin binde biri bu çeşit sofilerdendir. Öbürleri de onun sayesinde yaşarlar.
  • Sema, baştan sona doğru varınca çalgıcı bir Yörük semai usulünce taganniye başladı. 535
  • “ Eşek gitti, eşek gitti”, demeye koyuldu. Bu hararetli usule hepsi uyup,
  • Bu şevkle seher çağına kadar ayak vurup el çırparak “Ey oğul, eşek gitti, eşek gitti” dediler.
  • O, konuk olan sofi de onları taklit ederek “Eşek gitti” diye bağırmaya başlamıştı.
  • O aysuişret, o sema ve safa çağı geçip sabah olunca hepsi vedalaşıp gitti.
  • Tekke boşaldı, sofi kaldı. Eşyasının tozunu silkmeye başladı. 540
  • Nesi var, nesi yoksa hücreden dışarı çıkardı. Eşeğe yükleyip yola çıkmaya niyetlendi.
  • Alelacele yoldaşlarına yetişip ulaşmak üzere eşeği getirmek için ahıra gitti, fakat eşeğini bulamadı.
  • “ Hizmetçi suya götürmüştür. Çünkü dün gece az su içmişti.” dedi.
  • Hizmetçi gelince sofi, “Eşek nerede?” dedi. Hizmetçi “ sakalını yokla!” diye cevap verdi, kavga başladı.
  • Sofi, “Ben eşeği sana vermiştim onu sana ısmarlamıştım. 545
  • Yollu yordamlı konuş, delil getirmeye kalkışma. Sana ısmarladığım eşeğimi getir.
  • Sana verdiğimi senden isterim. Onu iade et.
  • Peygamber dedi ki. “Elinle aldığını geri vermek gerek”