English    Türkçe    فارسی   

2
540-589

  • Tekke boşaldı, sofi kaldı. Eşyasının tozunu silkmeye başladı. 540
  • Nesi var, nesi yoksa hücreden dışarı çıkardı. Eşeğe yükleyip yola çıkmaya niyetlendi.
  • Alelacele yoldaşlarına yetişip ulaşmak üzere eşeği getirmek için ahıra gitti, fakat eşeğini bulamadı.
  • “ Hizmetçi suya götürmüştür. Çünkü dün gece az su içmişti.” dedi.
  • Hizmetçi gelince sofi, “Eşek nerede?” dedi. Hizmetçi “ sakalını yokla!” diye cevap verdi, kavga başladı.
  • Sofi, “Ben eşeği sana vermiştim onu sana ısmarlamıştım. 545
  • Yollu yordamlı konuş, delil getirmeye kalkışma. Sana ısmarladığım eşeğimi getir.
  • Sana verdiğimi senden isterim. Onu iade et.
  • Peygamber dedi ki. “Elinle aldığını geri vermek gerek”
  • Serkeşlik eder de buna razı olmazsan mahkeme işte şuracıkta, kalk gidelim” dedi.
  • Hizmetçi “Sofilerin hepsi hücum etti, ben mağlup oldum, yarı canlı bir hale düştüm. 550
  • Sen bir ciğer parçasını kedilerin arasına atıyorsun, sonra da onu aramaya kalkışıyorsun.
  • Yüz açın önüne bir parçacık ekmek atıyor, yüz köpeğin arasına zavallı bir kediyi bırakıyorsun!” dedi.
  • Sofi dedi ki: “Tutalım senden zulmen aldılar ve benim gibi yoksul birisinin kanına girdiler.
  • Ya niçin bana gelip de söylemiyor, biçare, eşeğini götürüyorlar, demiyorsun?
  • Eğer söyleseydin eşeği kim aldıysa ondan alırdım yahut da parasını aralarında paylaşırlar, o paraya razı olurdum. 555
  • Onlar o vakit buradaydılar. Yüz türlü çare bulunurdu. Hâlbuki şimdi her birisi bir tarafa gitti!
  • Kimi tutayım? Kime gideyim? Bu işi başıma sen açtın, seni kadıya götüreyim de gör!
  • Niçin gelip de “Ey garip, böyle bir korkunç zulme uğradın” diye haber vermedin”
  • Hizmetçi “ Vallahi kaç kere geldim, sana bu işleri anlatmak istedim.
  • Fakat sen de “ Oğul, eşek gitti” deyip duruyordun. Hatta bu nağmeyi hepsinden daha zevkli söylemekteydin. 560
  • Ben de “ O da biliyor, bu işe razı, ârif bir adam” deyip geri döndüm” dedi.
  • Sofi “Onların hepsi hoş, hoş söylüyorlardı, ben de onların sözünden zevke geldim.
  • Onları taklit ettim, bu taklit beni ele verdi. O taklide iki yüz kere lânet olsun!
  • Hele böyle ekmek için yüzsuyu döken saçma adamları taklide!
  • Onların zevki bana da aksediyor, bu akis yüzünden gönlüm zevkleniyordu” dedi. 565
  • Dostlardan gelen akis, sen denizden akse muhtaç olmaksızın su almaya iktidar kesbedinceye kadar hoştur.
  • İlkönce gelen aksi taklit bil. Sonradan birbiri üstüne ve biteviye gelirse anla ki hakikîdir.
  • Hakikî akse erişinceye kadar dostlardan ayrılma. Sedefi terk etme, o katra daha inci olmadı ki.
  • Gözün, aklın ve kulağın saf olmasını istiyorsan o tamah perdelerini yırt.
  • Çünkü sofiyi yoldan çıkaran tamahtır. Yoldan çıkarır da sofinin hali tebah olur, ziyan içinde kalır. 570
  • Yemeğe, zevk ve sema’ya tamah ediş, hakikate akıl erdirmesine mani olur.
  • Ayna bir şeye tamah etseydi bizim gibi münafık olur, her şeyi olduğu gibi göstermezdi.
  • Terazinin mala tamahı olsaydı tarttığını nasıl doğru tartardı?
  • Her peygamber, kavmine açıkça “ Ben sizden peygamberlik için ücret istemiyorum.
  • Ben delilim, müşteriniz Allah’tır. Allah, benim tellâllığımı iki baştan da verdi. 575
  • Benim ücretim dosta kavuşmaktır. Ebubekir kırk bin dinar verdi ama.
  • Onun kırk bini benim ücretim değil ki. Hiç boncuk, Aden incisine benzer mi?” demiştir.
  • Bir hikâye söyleyeyim, can kulağıyla dinle de tamah, adamın kulağına nasıl perde oluyor, anla!
  • Kimde tamah varsa dili tutuk bir hale gelir. Nasıl olur da tamahla göz ve gönül aydınlanır, buna imkân var mı?
  • Tamahkâr adamın gözünün önünde makam ve altın hayali, gözdeki kıl gibidir. 580
  • Fakat Hak’la dolu olan sarhoş bundan müstesna. Ona hazineler de versen yine hürdür.
  • Sevgiliye kavuşma devletine eren kişinin gözünde bu dünya murdar bir şeyden ibarettir.
  • Fakat bu sarhoşluktan uzak olan sofi, nihayet hırs yüzünden nursuz, pirsiz bir hale gelir.
  • Hırsa düşkün olan, yüzlerce hikâye dinler de haris kulağına girmez.
  • Kadı tellâllarının, bir müflisi şehirde dolaştırarak halka bildirmeleri
  • Evsiz barksız, kimsiz, kimsesiz bir müflis vardır. Zindana düşmüş, amansız bağlara giriftar olmuştu. 585
  • Bir bahane bulup zindandakilerin yiyeceklerini yerdi. Tamahı yüzünden halkın gönlüne Kafdağı gibi ağır gelmekteydi.
  • Şerrinden kimsenin bir lokma ekmek yemeye kudreti yoktu. Çünkü hemen ucundan tutup kapardı.
  • Allah davetinden uzak olan, sultan bile olsa gözü açtır.
  • O adam da mürüvveti ayakaltına almıştı. O lokma kapıcının yüzünden bir cehennem kesilmişti.