English    Türkçe    فارسی   

2
662-711

  • Her hamamın, her çarşının önünde biriken halk ona bakıyordu.
  • Türk, Kürt, Rum, Arap ve sair milletlerden sesi gür olan tellallar da kendi dillerince,
  • “ Bu müflistir, hiçbir şeyi yoktur. Ona hiçbir kimse bir pul bile ödünç vermesin.
  • Zahiren, bâtınen bir habbesi bile yok. Müflisin biri, kalpın biri, kötü adamın biridir; bir hile, hud’a kabıdır. 665
  • Kendinize gelin, aklınızı başınıza alın, onunla arkadaşlık etmeyin. Size satmak için bir öküz bile getirse mutlaka çalmıştır, öküzü hemen tutup bağlayın.
  • Eğer aldanır da bu herifi davaya kalkışırsanız ben bu ölü herifi zindana atmam.
  • Bu herif, tatlı sözlüdür, boğazı da pek boldur. Üstündeki libas yenidir ama içindekiler paramparça.
  • Hile için o elbiseyi giyerse bilin ki kendisinin değildir, halkı aldatmak için giymiştir” diye bağırıyorlardı.
  • Ey temiz kalpli, hakîm olmayan kişinin dilindeki hikmet sözünü de iğreti elbise bil! 670
  • Hırsız, bir güzel elbise giyse bile o eli kesik, senin elini nasıl tutar, sana nasıl yardım edebilir?
  • Akşam vakti müflis deveden inince Kürt dedi ki: “ Evim uzak, vakit de geç.
  • Kuşluk çağından beri deveye bindin. Arpadan vazgeçtim, hiç olmazsa bir avuçtan az bile olsa biraz saman ver!”
  • Müflis “ Şimdiye kadar niçin gezip dolaştık? Aklın nerede? Hiç anlamadın mı?
  • Müflis olduğuma dair davul çaldılar, sesi yedinci kat göğe kadar vardı; duymadın mı? 675
  • Kulağın galiba ham tamahla dolu. Tamah insanı sağır ve kör eder.
  • Bu sözleri kerpice, taşa kadar her şey işitti. “ Bu kaltaban müflistir, müflis” diye bağırıp durdular.” dedi.
  • Bu sözü akşama kadar söylediler de devecinin kulağı tamahla dolu olduğundan duymadı.
  • Kulakta, gözde Allah mührü var; işitmiyor, duymuyor. Yoksa hicaplarda nice suretler var, sesler var!
  • Allah güzellikten, kemalden, cilveden hangisini isterse göze onu gösterir; 680
  • Güzel sesten, müjdelerden, coşkun ve neşeli sözlerden hangisini dilerse kulağa onu duyurur.
  • Sen şimdi, ondan gaflettesin ama ihtiyaç vaktinde Allah onu izhar eder.
  • Peygamber “Kadri yüce Allah, her derde bir derman yarattı” demiştir.
  • Fakat sen, onun fermanı olmadıkça o dermandan derdine yarayacak bir renk göremez, bir koku duyamazsın.
  • Ey çarelere başvuran, ölünün gözü nasıl cana bakarsa sen de gözünü Lâmekân âlemine çevir, aklını başına al. 685
  • Varlık âlemi çarelerle doludur da Allah, bir yere perde çıkmadıkça yine çare yok!
  • Bu cihan, cihetsiz Lâmekân âleminden meydana gelmiş, bu cihana Lâmekân âleminden bir mekân verilmiştir.
  • Allah’ı candan gönülden istiyorsan varlıktan yokluğa dön.
  • Bu yokluk, gelir yeridir; ondan kaçınma. Bu varlık da çok olsun az olsun, gider yeridir!
  • Allah sanatının tezgâh evi, mademki yokluktur... O halde tezgâh evinin dışında ne varsa değersizdir. 690
  • Ey hilim sahibi Allah; bize, duyanın insafa gelip kabul edeceği ince sözler hatırlat.
  • Dua da senden, icabet de. Emniyet de senden korku da.
  • Yanlış söylediysek düzelt. Ey söz sultanı, düzeltme de senden.
  • Öyle bir kimyan var ki onu değiştirebilir, kan ırmağıysa Nil haline getirirsin.
  • Bu çeşit tebdil edişler, senin işin, bu türlü iksirler senin sırlarındır. 695
  • Suyu toprağı birbirine kattın; sudan topraktan âdem teninin suretini düzdün.
  • Sonra onu karıya, dayıya, amcaya, binlerce düşünceye, neşeye ve gama kattın.
  • Daha sonra da bazılarına hürlük verdin; bu gamdan, bu neşeden kurtardın:
  • Kendisinden, soyundan hâlâs etti, her güzeli, gözüne çirkin gösterdin.
  • Böyle adam, his âlemine mensup ne varsa reddeder, görünmeyene dayanır. 700
  • Aşkı meydandadır da maşuku gizli. Zahiri sevgili de, cihanda o gizli maşukun bir imtihanından ibaret.
  • Bunu bırak, surette olan aşklar mutlaka surete ve güzel kadına değildir.
  • İster bu cihanın aşkı olsun ister o cihanın aşkı. Hakikî maşukta suret yoktur.
  • Hakikaten surete âşıksan sevgili ölünce onu niye terk ediyorsun?
  • Sureti yine yerinde, bu terk ediş neden? Âşık, iyice ara, maşukun kim? 705
  • Sevgili, hisle idrak edilseydi her hisle idrak edilene âşık olurdum.
  • Vefa, aşkı artıyorsa, suret nasıl olur da vefayı değiştirir?
  • Güneşin ziyası duvara vurdu, duvar kendinden olmayan bir parlaklık, bir ziya elde etti.
  • Ey temiz ve saf kişi neden bir kerpice gönül veriyorsun? Ebedi olan bir aslı iste.
  • Ey kendi aklına âşık olan ve kendisine surette tapanlardan üstün gören! 710
  • Hissine hâkim olan, akıl ziyasıdır. Bunu, bakırının üstündeki altın bil.