English    Türkçe    فارسی   

2
674-723

  • Müflis “ Şimdiye kadar niçin gezip dolaştık? Aklın nerede? Hiç anlamadın mı?
  • Müflis olduğuma dair davul çaldılar, sesi yedinci kat göğe kadar vardı; duymadın mı? 675
  • Kulağın galiba ham tamahla dolu. Tamah insanı sağır ve kör eder.
  • Bu sözleri kerpice, taşa kadar her şey işitti. “ Bu kaltaban müflistir, müflis” diye bağırıp durdular.” dedi.
  • Bu sözü akşama kadar söylediler de devecinin kulağı tamahla dolu olduğundan duymadı.
  • Kulakta, gözde Allah mührü var; işitmiyor, duymuyor. Yoksa hicaplarda nice suretler var, sesler var!
  • Allah güzellikten, kemalden, cilveden hangisini isterse göze onu gösterir; 680
  • Güzel sesten, müjdelerden, coşkun ve neşeli sözlerden hangisini dilerse kulağa onu duyurur.
  • Sen şimdi, ondan gaflettesin ama ihtiyaç vaktinde Allah onu izhar eder.
  • Peygamber “Kadri yüce Allah, her derde bir derman yarattı” demiştir.
  • Fakat sen, onun fermanı olmadıkça o dermandan derdine yarayacak bir renk göremez, bir koku duyamazsın.
  • Ey çarelere başvuran, ölünün gözü nasıl cana bakarsa sen de gözünü Lâmekân âlemine çevir, aklını başına al. 685
  • Varlık âlemi çarelerle doludur da Allah, bir yere perde çıkmadıkça yine çare yok!
  • Bu cihan, cihetsiz Lâmekân âleminden meydana gelmiş, bu cihana Lâmekân âleminden bir mekân verilmiştir.
  • Allah’ı candan gönülden istiyorsan varlıktan yokluğa dön.
  • Bu yokluk, gelir yeridir; ondan kaçınma. Bu varlık da çok olsun az olsun, gider yeridir!
  • Allah sanatının tezgâh evi, mademki yokluktur... O halde tezgâh evinin dışında ne varsa değersizdir. 690
  • Ey hilim sahibi Allah; bize, duyanın insafa gelip kabul edeceği ince sözler hatırlat.
  • Dua da senden, icabet de. Emniyet de senden korku da.
  • Yanlış söylediysek düzelt. Ey söz sultanı, düzeltme de senden.
  • Öyle bir kimyan var ki onu değiştirebilir, kan ırmağıysa Nil haline getirirsin.
  • Bu çeşit tebdil edişler, senin işin, bu türlü iksirler senin sırlarındır. 695
  • Suyu toprağı birbirine kattın; sudan topraktan âdem teninin suretini düzdün.
  • Sonra onu karıya, dayıya, amcaya, binlerce düşünceye, neşeye ve gama kattın.
  • Daha sonra da bazılarına hürlük verdin; bu gamdan, bu neşeden kurtardın:
  • Kendisinden, soyundan hâlâs etti, her güzeli, gözüne çirkin gösterdin.
  • Böyle adam, his âlemine mensup ne varsa reddeder, görünmeyene dayanır. 700
  • Aşkı meydandadır da maşuku gizli. Zahiri sevgili de, cihanda o gizli maşukun bir imtihanından ibaret.
  • Bunu bırak, surette olan aşklar mutlaka surete ve güzel kadına değildir.
  • İster bu cihanın aşkı olsun ister o cihanın aşkı. Hakikî maşukta suret yoktur.
  • Hakikaten surete âşıksan sevgili ölünce onu niye terk ediyorsun?
  • Sureti yine yerinde, bu terk ediş neden? Âşık, iyice ara, maşukun kim? 705
  • Sevgili, hisle idrak edilseydi her hisle idrak edilene âşık olurdum.
  • Vefa, aşkı artıyorsa, suret nasıl olur da vefayı değiştirir?
  • Güneşin ziyası duvara vurdu, duvar kendinden olmayan bir parlaklık, bir ziya elde etti.
  • Ey temiz ve saf kişi neden bir kerpice gönül veriyorsun? Ebedi olan bir aslı iste.
  • Ey kendi aklına âşık olan ve kendisine surette tapanlardan üstün gören! 710
  • Hissine hâkim olan, akıl ziyasıdır. Bunu, bakırının üstündeki altın bil.
  • İnsanlardaki güzellik, altın yaldızdır. Öyle olmasaydı nasıl olurdu da sevgilin kart bir eşek haline gelirdi?
  • Melek gibiyken Şeytana döndü ya. Elbette çünkü o güzellik ona ariyetti.
  • O güzelliği yavaş ,yavaş alıyor, taze fidan gitgide kuruyor. ,
  • Var, “Yaşattıkça kuvvetlerini azaltır” ayetini oku da gönül iste, kemiğe gönül verme. 715
  • Çünkü o gönül güzelliği, baki güzelliktir. O güzellik devleti, Abıhayata sâkidir.
  • Esasen abıhayat da kendisidir, saki de kendisi, sarhoş da. Tılsımın bozuldu mu üçü birleşir.
  • Fakat bu birliği kıyas yoluyla bilemezsin. Kulluk et ey kendini bilmez, saçma sapan söylenme.
  • Senin mana sandığın surettir, eğretidir. Sen kendince övünüp seviniyorsun!
  • Mana odur ki seni senden alır; suretten müstağni kalır. 720
  • Seni kör ve sağır eden, insanı, surete bir kat daha âşık eyleyen, mana olamaz.
  • Köre nasip olan, ancak gam arttıran hayallerdir. Gözün nasibi bu fâni hayallerden ibarettir.
  • Körler, Kuran’ın harflerini ezberlemişlerdir. Eşeği görmezler de semeri dövüp dururlar!