English    Türkçe    فارسی   

2
701-750

  • Aşkı meydandadır da maşuku gizli. Zahiri sevgili de, cihanda o gizli maşukun bir imtihanından ibaret.
  • Bunu bırak, surette olan aşklar mutlaka surete ve güzel kadına değildir.
  • İster bu cihanın aşkı olsun ister o cihanın aşkı. Hakikî maşukta suret yoktur.
  • Hakikaten surete âşıksan sevgili ölünce onu niye terk ediyorsun?
  • Sureti yine yerinde, bu terk ediş neden? Âşık, iyice ara, maşukun kim? 705
  • Sevgili, hisle idrak edilseydi her hisle idrak edilene âşık olurdum.
  • Vefa, aşkı artıyorsa, suret nasıl olur da vefayı değiştirir?
  • Güneşin ziyası duvara vurdu, duvar kendinden olmayan bir parlaklık, bir ziya elde etti.
  • Ey temiz ve saf kişi neden bir kerpice gönül veriyorsun? Ebedi olan bir aslı iste.
  • Ey kendi aklına âşık olan ve kendisine surette tapanlardan üstün gören! 710
  • Hissine hâkim olan, akıl ziyasıdır. Bunu, bakırının üstündeki altın bil.
  • İnsanlardaki güzellik, altın yaldızdır. Öyle olmasaydı nasıl olurdu da sevgilin kart bir eşek haline gelirdi?
  • Melek gibiyken Şeytana döndü ya. Elbette çünkü o güzellik ona ariyetti.
  • O güzelliği yavaş ,yavaş alıyor, taze fidan gitgide kuruyor. ,
  • Var, “Yaşattıkça kuvvetlerini azaltır” ayetini oku da gönül iste, kemiğe gönül verme. 715
  • Çünkü o gönül güzelliği, baki güzelliktir. O güzellik devleti, Abıhayata sâkidir.
  • Esasen abıhayat da kendisidir, saki de kendisi, sarhoş da. Tılsımın bozuldu mu üçü birleşir.
  • Fakat bu birliği kıyas yoluyla bilemezsin. Kulluk et ey kendini bilmez, saçma sapan söylenme.
  • Senin mana sandığın surettir, eğretidir. Sen kendince övünüp seviniyorsun!
  • Mana odur ki seni senden alır; suretten müstağni kalır. 720
  • Seni kör ve sağır eden, insanı, surete bir kat daha âşık eyleyen, mana olamaz.
  • Köre nasip olan, ancak gam arttıran hayallerdir. Gözün nasibi bu fâni hayallerden ibarettir.
  • Körler, Kuran’ın harflerini ezberlemişlerdir. Eşeği görmezler de semeri dövüp dururlar!
  • Gözün açıksa kaçan eşeği gör; ey puta tapan, niceye dek semercilik?
  • Eşeğin oldukça semer de mutlaka bulunur. Canın oldukça ekmeğin mutlaka az çok gelir. 725
  • Eşeğin sırtı hem dükkândır, hem mal, hem mal kazanılacak yer. Kalbinin incisi, yüzlerce kalbe sermayedir.
  • Ey boşboğaz, eşeğe çıplak bin. Peygamber, çıplak binmedi mi?
  • Peygamber, çıplak eşeğe bindi. Yaya yürüdü de denmiştir.
  • Eşek nefsin kaçıyor, onu bir kazığa bağla. Ne zamana kadar işten, yükten kaçacak?
  • İster yüz yıl olsun, ister otuz yıl. Mutlaka sabır ve şükür yükünü yüklemeli. 730
  • Hiç bir suçlu başkasının suçunu çekmedi. Hiçbir kimse ekmeğini biçmedi.
  • Ekmeğini biçmeyi dilemek ham tamahtır, oğul, o ham tamaha kapılma. Ham şey yemek insana hastalık verir.
  • Birisi bir define buluverir; ben de onu istiyorum, dükkânla, alışverişle ne işim var, der.
  • Baht işi bu, fakat nadirdir. Tende kudret oldukça çalışıp kazanmak gerek.
  • Çalışıp kazanmak define bulmaya mâni değil ya. Sen işten kalma da nasibinde varsa define de arkandan gelsin. 735
  • Böyle yap ki “ Eğer” illetine uğramayasın, “ Eğer şunu yapsaydım yahut bunu yapsaydım” deyip tereddüde düşmeyesin.
  • Çünkü halkla hoş geçinen peygamber “ Eğer” demeyi menetti, “ Onu söylemek münafıklıktandır” dedi.
  • O münafık da “eğer” derken, işi şarta bağlarken öldü, bu şarta bağlayıştan öbür dünyaya ancak hasret götürebilirdi!
  • Temsil
  • Bir yabancı adam, acele bir ev arıyordu. Bir dostu onu harap bir eve götürüp
  • “ Eğer tavanı olsaydı benim yanı başımda ev sahibi olur, otururdum. 740
  • Evde bir oda daha olsaydı çoluğun çocuğun rahat ederdi” dedi.
  • Adam dedi ki: “Evet, dostlara bitişik komşu olmak iyi, fakat “ Eğer” de oturmaya imkân yok!”
  • Bütün âlem, hoşluğu ister, bu yüzden de ateş içindedir.
  • İhtiyar olsun, genç olsun herkes altın ister. Fakat herkesin gözü kalp parayı altından fark edemez ki.
  • Halis altın kalp akçaya bir ziya, bir parıltı vermiştir. Fakat ayar olmadıkça zan ile altını seçmeye kalkışma. 745
  • Ayarın varsa altın seç, yoksa yürü, kendini bilen bir kişiye teslim et.
  • Yahut da ruhundan mihenk olmalı. Bilmiyorsan yapayalnız yola düşüp ilerleme.
  • Yolda gulyabaniler vardır, sesleri bildik sesine seni mahvetmeğe çeken tanıdık sesine benzer.
  • “Ey kervan halkı, buraya gelin; işte yol, iz buracıkta” diye bağırırlar.
  • Gulyabani kervan halkını yok etmek, onları da yok olanlara katmak için birer, birer adlarıyla çağırır. 750