Bu, benim düşmanım, şu bana haset ediyor, der durur, hâlbuki kendisine haset eden, kendisine düşman olan o tendir, kendi nefsidir.
کاین عدو و آن حسود و دشمن است ** خود حسود و دشمن او آن تن است
O, adam Firavuna benzer, bedeni de Musa’ya. Böyle olduğu halde dışarıda “ Nerede düşman?” diye koşmaktadır. Nefsi ten evinde nazla, naimle beslenmektedir.
او چو موسی و تنش فرعون او ** او به بیرون میدود که کو عدو
Nefsi ten evinde nazla, naimle beslenmektedir, kendisi başkalarına kin güdüp elini ısırmakta. 775
نفسش اندر خانهی تن نازنین ** بر دگر کس دست میخاید به کین
Halkın, bir töhmet yüzünden anasını öldüren kişiyi kınaması
ملامت کردن مردم شخصی را که مادرش را کشت به تهمت
Birisi, kızgınlıkla anasına hançerleyerek, döverek öldürdü.
آن یکی از خشم مادر را بکشت ** هم به زخم خنجر و هم زخم مشت
Biri ona “ Huyunun kötülüğü yüzünden ana hakkını gözetmedin.
آن یکی گفتش که از بد گوهری ** یاد ناوردی تو حق مادری
Çirkin herif, ananı neden öldürdün! Niye söylemiyorsun, o sana ne yaptı ki?” dedi.
هی تو مادر را چرا کشتی بگو ** او چه کرد آخر بگو ای زشت خو
Adam “ Çok ayıp bir iş işledi, bende onu öldürdüm. Ayıbını toprak örtsün” diye cevap verdi.
گفت کاری کرد کان عار وی است ** کشتمش کان خاک ستار وی است
Kınayan “Be adam, ananı öldüreceğine o kişiyi öldürseydin” deyince dedi ki: “Her gün başka birisini mi öldüreyim? 780
گفت آن کس را بکش ای محتشم ** گفت پس هر روز مردی را کشم
Onu öldürdüm, halkın kanına girmekten kurtuldum; halkın boğazını keseceğime onu boğazladım, bu daha iyi!”
کشتم او را رستم از خونهای خلق ** نای او برم به است از نای خلق
O kötü huylu ana, fesadı her tarafta zahir olan nefsindir.
نفس تست آن مادر بد خاصیت ** که فساد اوست در هر ناحیت
Her an onun için bir azize kastedip duruyorsun; kendine gel, onu öldür!
هین بکش او را که بهر آن دنی ** هر دمی قصد عزیزی میکنی
Onun yüzünden bu güzel dünya sana dar geliyor. Onun yüzünden Allah ile de savaşıyorsun, halkla da.
از وی این دنیای خوش بر تست تنگ ** از پی او با حق و با خلق جنگ
Nefsini öldürürsen özür serdetmeden kurtulursun, ülkede hiçbir düşmanın olmaz. 785
نفس کشتی باز رستی ز اعتذار ** کس ترا دشمن نماند در دیار
Bir kimse peygamberlerle velileri düşünüp sözümüzden şüpheye düşer.
گر شکال آرد کسی بر گفت ما ** از برای انبیا و اولیا
“Peygamberlerin nefisleri helâk olmamış mıydı? Onların neden düşmanları vardı, onlara niye haset ediyorlardı?” derse,
کانبیا را نه که نفس کشته بود ** پس چراشان دشمنان بود و حسود
Ey doğru söz arayan, kulağını aç! Bu şüpheye, bu tereddüde vereceğimiz cevap şu:
گوش کن تو ای طلبکار صواب ** بشنو این اشکال و شبهت را جواب
O münkirler, kendilerinin düşmanlarıydı; onlar kendilerini yaralıyorlardı.
دشمن خود بودهاند آن منکران ** زخم بر خود میزدند ایشان چنان
Düşman, ona derler ki cana kastetsin. Kendi kendisine can çekişene düşman demezler. 790
دشمن آن باشد که قصد جان کند ** دشمن آن نبود که خود جان میکند
Yarasacağız, güneşin düşmanı değildir, hicaba girmiş, kendi kendisine düşman olmuştur.
نیست خفاشک عدوی آفتاب ** او عدوی خویش آمد در حجاب
Güneşin ziyası onu öldürür; fakat güneş, yarasanın zahmetini hiç çeker mi, yarasa güneşe bir kötülükte bulunabilir mi?
تابش خورشید او را میکشد ** رنج او خورشید هرگز کی کشد
Düşman, ona derler ki ondan bir azap, bir eziyet gelsin; kabiliyeti olan taşın güneş tesiriyle lâl olmasına mümanaat etsin!
دشمن آن باشد کز او آید عذاب ** مانع آید لعل را از آفتاب
Halbuki kâfirlerin hepsi de peygamberlerin cevherlerindeki ziyadan kendilerini men ederler.!
مانع خویشند جملهی کافران ** از شعاع جوهر پیغمبران
Halk, nasıl olur da o tek kişinin gözüne perde olur? Bilâkis kendi gözlerini kör eder, kendi gözlerini kötü bir hale sokarlar. 795
کی حجاب چشم آن فردند خلق ** چشم خود را کور و کژ کردند خلق
Efendisiyle inada girişip kinlenerek kendisini öldüren Arap köle gibi!
چون غلام هندویی کاو کین کشد ** از ستیزهی خواجه خود را میکشد
Köle, sahibine ziyan vermek için kendisini damdan baş aşağı yere atar, helâk olup gider!
سر نگون میافتد از بام سرا ** تا زیانی کرده باشد خواجه را
Hasta, doktora düşman olmuş; çocuk, kendisini terbiye edene düşmanlık beslemiş;( zarar kime?)!
گر شود بیمار دشمن با طبیب ** ور کند کودک عداوت با ادیب
Hakikatte hasta da, çocuk da kendi yolunu vurmakta, kendi akıl ve canının yolunu kesmektedir.
در حقیقت ره زن جان خودند ** راه عقل و جان خود را خود زدند
Bez yıkayan, güneşe kızar; balık, denize hiddet ederse, 800
گازری گر خشم گیرد ز آفتاب ** ماهیی گر خشم میگیرد ز آب
Bir bak, ziyanı kime? Sonunda bu kızgınlık yüzünden kimin bahtı kararır?
تو یکی بنگر که را دارد زیان ** عاقبت که بود سیاه اختر از آن
Allah seni çirkin yarattıysa kendine gel de bari hem yüzü çirkin, hem huyu çirkin olma!
گر ترا حق آفریند زشت رو ** هان مشو هم زشت رو هم زشت خو
Ayakkabın olsa bile taşlığa gitme. İki boynuzun varsa dört boynuzlu olma!
ور برد کفشت مرو در سنگلاخ ** ور دو شاخ استت مشو تو چار شاخ
Sen “ Ben filân kişiden daha aşağı mıyım ki talihim böyle ters gidiyor” diye haset ediyorsun ama,
تو حسودی کز فلان من کمترم ** میفزاید کمتری در اخترم
Esasen haset de başka bir noksan, başka bir ayıp. Hatta bütün aşağılıklardan daha beter! 805
خود حسد نقصان و عیبی دیگر است ** بلکه از جمله کمیها بدتر است
Şeytan da aşağı olmadan arlandı, bunu ayıp telâkki etti de kendisini yüzlerce kötülüğe düşürdü.
آن بلیس از ننگ و عار کمتری ** خویش را افکند در صد ابتری
Hasedinden yücelmek istedi. Fakat yücelik nerede? Kanlara bulanıp kaldı.
از حسد میخواست تا بالا بود ** خود چه بالا بلکه خونپالا بود
Ebucehil, Muhammet’e uymaya utandı, hasedinden kendisini yüceltmeye, ondan yüksek olmaya çalıştı.
آن ابو جهل از محمد ننگ داشت ** وز حسد خود را به بالا میفراشت
Adı Ebül Hakem’di. Ebu cehil oldu. Nice ehliyetli kişiler vardır ki haset yüzünden naehil olup kalmışlardır!
بو الحکم نامش بد و بو جهل شد ** ای بسا اهل از حسد نااهل شد
Ben, bu çalışıp çabalama dünyasında iyi huydan daha iyi bir ehliyet görmedim. 810
من ندیدم در جهان جست و جو ** هیچ اهلیت به از خوی نکو
Allah, mihnet ve ıstıraplarla hasetler meydana çıksın diye peygamberleri vasıta etti.
انبیا را واسطه ز آن کرد حق ** تا پدید آید حسدها در قلق
Çünkü Allahtan kimse arlanmaz, Allah’a kimse haset etmez.
ز انکه کس را از خدا عاری نبود ** حاسد حق هیچ دیاری نبود
Fakat halk, Peygamberi de kendisi gibi bir adam sanır, o yüzden ona haset eder.
آن کسی کش مثل خود پنداشتی ** ز آن سبب با او حسد برداشتی
Fakat peygamberin büyüklüğü tahakkuk etti mi, artık ona kimse haset edemez, ona herkes uyar.
چون مقرر شد بزرگی رسول ** پس حسد ناید کسی را از قبول
Şu halde her devirde peygamber yerine bir veli vardır, bu sınama kıyamete kadar daimidir. 815
پس به هر دوری ولیی قایم است ** تا قیامت آزمایش دایم است
Kimde iyi huy varsa kurtulmuştur; kimin kalbi sırçadansa sınmıştır.
هر که را خوی نکو باشد برست ** هر کسی کاو شیشه دل باشد شکست
İşte diri ve faal imam, o velidir; ister Ömer soyundan olsun, ister Ali soyundan!
پس امام حی قایم آن ولی است ** خواه از نسل عمر خواه از علی است
Ey yol arayan, Mehdi de O’dur, Hadi de O. Hem gizlidir, hem senin karşında oturmakta.
مهدی و هادی وی است ای راه جو ** هم نهان و هم نشسته پیش رو
O, nura benzer; akıl onun Cebrail’idir. Ondan aşağı olan veli de onun kandilidir.
او چو نور است و خرد جبریل اوست ** و آن ولی کم از او قندیل اوست
Bu kandilden daha aşağı derece de olan veli de kandil konan yerimizdir. Nura mertebe bakımından dereceler vardır. 820
و انکه زین قندیل کم مشکات ماست ** نور را در مرتبه ترتیبهاست
Çünkü Allah nurunun yedi yüz perdesi vardır. Nur perdelerini bu kadar kat bil!
ز انکه هفصد پرده دارد نور حق ** پردههای نور دان چندین طبق
Her perdenin ardında bir kavmin durağı var. İmam’a kadar bu perdeler saf saftır.
از پس هر پرده قومی را مقام ** صف صفاند این پردههاشان تا امام