- Bostan ekmek arazdır, Bostanda biten mahsul cevheridir. Zaten maksat da budur.
- هست آن بستان نشاندن هم عرض ** گشت جوهر کشت بستان نک غرض
- Kimya ile uğraşmayı da araz bil, eğer o kimyadan bir cevher elde ettiysen onu getir.
- هم عرض دان کیمیا بردن بکار ** جوهری ز آن کیمیا گر شد بیار
- Aynayı cilâlamak da arazdır. Fakat bu arazdan tertemiz bir ayna cevheri meydana gelir. 955
- صیقلی کردن عرض باشد شها ** زین عرض جوهر همیزاید صفا
- Şu halde “ Ben ibadette bulundum” deme, o arazlardan elde edileni göster, ürkme.
- پس مگو که من عملها کردهام ** دخل آن اعراض را بنما مرم
- Senin o köleyi övmen de arazdır. Sus, koçun gölgesini kurban etmeye kalkışma!”
- این صفت کردن عرض باشد خمش ** سایهی بز را پی قربان مکش
- Köle dedi ki : “Padişahım, araz tebeddül etmez dersen bu söz, akla ancak ümitsizlik verir.
- گفت شاها بیقنوط عقل نیست ** گر تو فرمایی عرض را نقل نیست
- Padişahım, araz gider de bir daha geri gelmezse bu, kulu ancak meyus eder.
- پادشاها جز که یاس بنده نیست ** گر عرض کان رفت باز آینده نیست
- Eğer arazlar başka bir şekle tebeddül etmeseydi, başka bir şekle bürünüp var olmasaydı iş bâtıl olur, sözler manasız bir hale gelirdi; 960
- گر نبودی مر عرض را نقل و حشر ** فعل بودی باطل و اقوال فشر
- Bu arazlar başka bir varlık suretine bürünüp haşrolur.
- این عرضها نقل شد لونی دگر ** حشر هر فانی بود کونی دگر
- Her şey, neye lâyıksa o şekle tebeddül eder. Sürünün çobanı, sürüye lâyık kişidir.
- نقل هر چیزی بود هم لایقش ** لایق گله بود هم سایقش
- Mahşerde her arazın bir sureti vardır, her araz suretinin de bir nöbeti.
- وقت محشر هر عرض را صورتی است ** صورت هر یک عرض را نوبتی است
- Kendine bak, sen de araz değil miydin, anandan, babandan hâsıl olmadın mı ve bir maksat uğrunda birisiyle eş değil misin?
- بنگر اندر خود نه تو بودی عرض ** جنبش جفتی و جفتی با غرض
- Evlere köşklere bak. Bunlar mühendisin tasavvuratından ibaretti. 965
- بنگر اندر خانه و کاشانهها ** در مهندس بود چون افسانهها
- Güzel olarak gördüğümüz sofası hoş. Tavanı, kapısı mükemmel olan filan ev ,(mühendisin zihnindeydi).
- آن فلان خانه که ما دیدیم خوش ** بود موزون صفه و سقف و درش
- Mühendisin zihnindeki o araz, o düşünce aletleri hazırladı, ormanlardan direkleri getirdi (ev yapılıp meydana çıktı.)
- از مهندس آن عرض و اندیشهها ** آلت آورد و ستون از بیشهها
- Her hünerin aslı, esası, hayâlden, arazdan, düşünceden başka nedir ki?
- چیست اصل و مایهی هر پیشهای ** جز خیال و جز عرض و اندیشهای
- Dünyanın bütün cüzilerine, fakat garazsızca bak; arazdan başka bir şeyden meydana gelmemiştir.
- جمله اجزای جهان را بیغرض ** درنگر حاصل نشد جز از عرض
- Önceki fikir, sonun da fiile gelir. Dünyanın kuruluşunu ezelden beri böyle bil. 970
- اول فکر آخر آمد در عمل ** بنیت عالم چنان دان در ازل
- Meyveler, gönülde evvelce vücuda gelir de sonunda fiile çıkar.
- میوهها در فکر دل اول بود ** در عمل ظاهر به آخر میشود
- İşe girişip de ağaç diktin mi ilk harfi, sonunda okudun demektir.
- چون عمل کردی شجر بنشاندی ** اندر آخر حرف اول خواندی
- Gerçi dal, yaprak ve kök evveldir ama onların hepsi de meyve için vücut bulur.
- گر چه شاخ و برگ و بیخش اول است ** آن همه از بهر میوه مرسل است
- Feleklerin dimağı olan o baş da bunun için en sonunda “ Levlâk” sırrına mazhar oldu.
- پس سری که مغز آن افلاک بود ** اندر آخر خواجهی لولاک بود
- Bu sözler arazların nakline ait bahislerdir. Bu aslan ve tuzak, hep bunun içindir. 975
- نقل اعراض است این بحث و مقال ** نقل اعراض است این شیر و شگال
- Bütün âlem, esasen arazdı. “ Hel Etâ” suresi, bu manayı izah için geldi.
- جمله عالم خود عرض بودند تا ** اندر این معنی بیامد هل أتی
- Bu arazlar neden doğar? Suretlerden. Ya bu suretler neden vücuda gelir? Düşüncelerden.
- این عرضها از چه زاید از صور ** وین صور هم از چه زاید از فکر
- Bu cihan, Akl-ı Küll’ün bir düşüncesinden ibarettir. Akıl, padişaha benzer, suretler de peygamberlere.
- این جهان یک فکرت است از عقل کل ** عقل چون شاه است و صورتها رسل
- İlk âlem, imtihan âlemidir. İkinci âlem şunun bunun yaptıklarının mükâfat ve mücazatını görme âlemidir.
- عالم اول جهان امتحان ** عالم ثانی جزای این و آن
- Padişahım, kulun hain olsa o araz, yani hainliği, zincir ve zindan olmakta. 980
- چاکرت شاها جنایت میکند ** آن عرض زنجیر و زندان میشود
- Yerinde ve değerinde bir hizmette bulunsa, savaşta bir yararlık gösterse o araz da bir hil’at şeklinde temessül etmekte.
- بندهات چون خدمت شایسته کرد ** آن عرض نه خلعتی شد در نبرد
- Bu arazla cevher, kuşla yumurtadır; bu ondan olmakta, o bundan doğmakta.”
- این عرض با جوهر آن بیضه است و طیر ** این از آن و آن از این زاید به سیر
- Padişah, köleye “ Tut ki dediklerin doğru, hepsini kabul ettim. Fakat arazlardan bir cevher doğmadı ki” dedi.
- گفت شاهنشه چنین گیر المراد ** این عرضهای تو یک جوهر نزاد
- Köle “ Bu iyi ve kötü dünyası, gayp âlemi haline gelsin, iyilik ve fenalık apaçık bilinmesin diye akıl onları gizlemiştir.
- گفت مخفی داشته ست آن را خرد ** تا بود غیب این جهان نیک و بد
- Çünkü fikrin şekil ve suretleri meydana çıksaydı kâfir ve mümin, yalnız Allah’ı zikreder, başka bir söz söyleyemezdi. 985
- ز انکه گر پیدا شدی اشکال فکر ** کافر و مومن نگفتی جز که ذکر
- Eğer iyilik ve kötülükten meydana gelen suretler gizli olmayıp da meydana bulunsaydı küfür ve iman, apaçık meydana çıkar, alında yazılırdı.
- پس عیان بودی نه غیب ای شاه این ** نقش دین و کفر بودی بر جبین
- O takdirde nasıl olurdu da bu âlemde put kalır, puta tapan bulunurdu? Nasıl olur da kimsenin kimseyle alay etmeye mecali kalırdı.
- کی درین عالم بت و بتگر بدی ** چون کسی را زهرهی تسخر بدی
- O vakit bu dünyamız kıymet kesilirdi. Kıyamette kim suç işleyebilir” dedi.
- پس قیامت بودی این دنیای ما ** در قیامت کی کند جرم و خطا
- Padişah “ Allah bütün mücazatı gizledi, gizledi ama avamdan gizledi, kendi haslarından değil.
- گفت شه پوشید حق پاداش بد ** لیک از عامه نه از خاصان خود
- Ben bir emiri tuzağa düşürmek dilersem emirlerden gizlerim, fakat vezirden gizlemem. 990
- گر به دامی افکنم من یک امیر ** از امیران خفیه دارم نه از وزیر
- Hak bana işlerin mükâfat ve mücazaatını, amellerden yüz binlercesinin büründüğü suretleri gösterdi.
- حق به من بنمود پس پاداش کار ** وز صورهای عملها صد هزار
- Ben bilirim ama sen de bir nişane ver. Ay, bulutla örtülse de bana gizli değildir” dedi.
- تو نشانی ده که من دانم تمام ** ماه را بر من نمیپوشد غمام
- Köle, mademki olanı, biteni olduğu gibi biliyorsun; beni söyletmeden kastın ne, deyince;
- گفت پس از گفت من مقصود چیست ** چون تو میدانی که آن چه بود چیست
- Padişah “ Dünyayı izhar etmekteki hikmet, Allah’ın ilmindekileri izhar etmektir.
- گفت شه حکمت در اظهار جهان ** آن که دانسته برون آید عیان
- Bildiğini izhar etmedikçe âlemdeki zahmet ve meşakkatleri belirtmez. 995
- آن چه میدانست تا پیدا نکرد ** بر جهان ننهاد رنج طلق و درد
- Senden bir kötülük yahut iyilik meydana gelmeksizin hatta bir an bile duramazsın.
- یک زمان بیکار نتوانی نشست ** تا بدی یا نیکیی از تو نجست
- Bu amelleri izhar etme zarureti, sırrının açığa çıkması içindir.
- این تقاضاهای کار از بهر آن ** شد موکل تا شود سرت عیان
- Nasıl olur da ipliğin ucunu gönlün çekip durduğu halde iplik eğirme âletine benzeyen tenin işlemez?
- پس کلابهی تن کجا ساکن شود ** چون سر رشتهی ضمیرش میکشد
- Tasalanman, dertlenmen; gönlünün o çekişine, isteğine alamettir. O işi yapmamak da sana açıkça can çekişmedir, ölümdür.
- تاسهی تو شد نشان آن کشش ** بر تو بیکاری بود چون جان کنش
- Bu âlem de daimî olarak doğurur, o âlem de. Her sebep anadır, eser çocuğunu meydana getirir. 1000
- این جهان و آن جهان زاید ابد ** هر سبب مادر اثر از وی ولد
- Eser doğdu mu ondan da şaşılacak sebepler doğması için sebep haline gelir.
- چون اثر زایید آن هم شد سبب ** تا بزاید او اثرهای عجب
- Bu sebepler, nesilden nesile yürür gider. Fakat görmek için adamakıllı aydın bir göz lâzım dedi” dedi.
- این سببها نسل بر نسل است لیک ** دیدهای باید منور نیک نیک