- Bir bak da gör, diri iken atlaslara bürünen kişinin aklını o ipekler, o atlaslar hiç fazlalaştırır, onun reyine isabet verir mi?
- بنگر اکنون زنده اطلسپوش را ** هیچ اطلس دست گیرد هوش را
- Canı Münker ve Nekir’in azabına uğramış, gamlı gönlünde de gam akrepleri yer tutmuştur. 135
- در عذاب منکرست آن جان او ** گزدم غم دل دل غمدان او
- Zahirini süslemiş, püslemiş ama içi düşüncelerden feryatlara düşmüş.
- از برون بر ظاهرش نقش و نگار ** وز درون ز اندیشهها او زار زار
- Başka birini de görürsün ki eski elbiseler giyinmiş ama o köhne libaslar içinde kamışa benzer, sözü de şeker gibidir.
- و آن یکی بینی در آن دلق کهن ** چون نبات اندیشه و شکر سخن
- Fil hikâyesine dönüş, öğütçünün öğüdü
- بازگشتن به حکایت پیل
- Öğütçü dedi ki “Bu öğüdümü tutun da gönlünüz, canınız belâlara düşmesin.
- گفت ناصح بشنوید این پند من ** تا دل و جانتان نگردد ممتحن
- Otlara, yapraklara kaani olun, fil yavrularını avlamaya varmayın.
- با گیاه و برگها قانع شوید ** در شکار پیلبچگان کم روید
- Ben boynumdaki öğüt borcumu ödedim. Öğüdü tutanın sonu, ancak kutluluktur. 140
- من برون کردم ز گردن وام نصح ** جز سعادت کی بود انجام نصح
- Ben, sizi nedametlerden kurtarmak için elçiliğimi yaptım.
- من به تبلیغ رسالت آمدم ** تا رهانم مر شما را از ندم
- Kendinize gelin, sakın tamah yolunuzu vurmasın. Tamah, yapraklarınızı ta kökünden söker, çıkarır.”
- هین مبادا که طمع رهتان زند ** طمع برگ از بیخهاتان بر کند
- Bunları söyleyip “Haydi, hayra karşı” diyerek onları uğurladı, selâmetledi, gitti. Onlar, yolda kıtlığa düştüler, susuzlukları artıkça arttı.
- این بگفت و خیربادی کرد و رفت ** گشت قحط و جوعشان در راه زفت
- Ansızın yolda yeni doğmuş güzel bir fil yavrusu gördüler.
- ناگهان دیدند سوی جادهای ** پور پیلی فربهی نو زادهای
- Sarhoş kurtlar gibi başına üşüştüler. Onu tertemiz yiyip bu işten ellerini yıkadılar. 145
- اندر افتادند چون گرگان مست ** پاک خوردندش فرو شستند دست
- Yoldaşlarından biri, onlara öğüt verdi, o adamın öğüdü hatırındaydı.
- آن یکی همره نخورد و پند داد ** که حدیث آن فقیرش بود یاد
- Bu söz, adamın o fili kebap edip yemesine mâni oldu. Eski ve tecrübe görmüş akıl, sana yeni bir baht bağışlar.
- از کبابش مانع آمد آن سخن ** بخت نو بخشد ترا عقل کهن
- Onlar fil yavrusunu yiyip yattılar, uyudular. O aç adamsa sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı.
- پس بیفتادند و خفتند آن همه ** وان گرسنه چون شبان اندر رمه
- Birdenbire baktı ki kızgın bir fil çıkageldi. Önce o gözetleyene gelip çattı.
- دید پیلی سهمناکی میرسید ** اولا آمد سوی حارس دوید
- Ağzını üç kere kokladı. Fakat ondan hiçbir kötü koku gelmedi. 150
- بوی میکرد آن دهانش را سه بار ** هیچ بویی زو نیامد ناگوار
- Birkaç kere etrafın da dönüp dolaşarak gitti. O iri fil, adama hiç dokunmadı.
- چند باری گرد او گشت و برفت ** مر ورا نازرد آن شهپیل زفت
- Uyuyanların hepsinin ağızlarını kokladı, hepsinden de koku aldı.
- مر لب هر خفتهای را بوی کرد ** بوی میآمد ورا زان خفته مرد
- Yavrusunu kebap edip yiyenleri hemencecik paraladı öldürdü.
- از کباب پیلزاده خورده بود ** بر درانید و بکشتش پیل زود
- O anda hepsini de birer, birer paralıyor, onlardan hiç de ürkmüyordu.
- در زمان او یک بیک را زان گروه ** میدرانید و نبودش زان شکوه
- Onların her birini havaya kaldırıp yere vurarak parçalamaktaydı. 155
- بر هوا انداخت هر یک را گزاف ** تا همیزد بر زمین میشد شکاف
- Ey halkın kanını emen, bu işten uzaklaş, halkın kanı seni savaşa düşürmesin.
- ای خورندهی خون خلق از راه برد ** تا نه آرد خون ایشانت نبرد
- Bil ki halkın malı kanı demektir. Çünkü mal güçle, kuvvetle çalışmayla ele geçer.
- مال ایشان خون ایشان دان یقین ** زانک مال از زور آید در یمین
- O fil yavrularının anaları kan güder, fil yavrusu yiyenden öç alır, öldürür.
- مادر آن پیلبچگان کین کشد ** پیل بچهخواره را کیفر کشد
- Ey rüşvet alan, sen fil yavrusu yemektesin. Sana düşman olan fil, kökünü kazır, seni mahveder.
- پیلبچه میخوری ای پارهخوار ** هم بر آرد خصم پیل از تو دمار
- Hilelere sapanı koku, rüsvay etti. Fil yavrusunun kokusunu bilir. 160
- بوی رسوا کرد مکر اندیش را ** پیل داند بوی طفل خویش را
- Hak kokusunu Yemen’den duyan bendeki bâtıl kokuyu nasıl olurda duymaz?
- آنک یابد بوی حق را از یمن ** چون نیابد بوی باطل را ز من
- Mustafa, ta uzak yoldan koku alır da ağzımızda ki güzel kokuyu nasıl almaz?
- مصطفی چون برد بوی از راه دور ** چون نیابد از دهان ما بخور
- Duyar, duyar ama yüzümüze vurmaz, örter. İyi koku da göklere çıkar, kötü koku da.
- هم بیابد لیک پوشاند ز ما ** بوی نیک و بد بر آید بر سما
- Sen uyuyup durursun, o haram koku ise şu yeşil gökyüzüne urup durur.
- تو همیخسپی و بوی آن حرام ** میزند بر آسمان سبزفام
- Seni çirkin nefeslerine yoldaş olup felekte kokuları alanlara kadar gider. 165
- همره انفاس زشتت میشود ** تا به بوگیران گردون میرود
- Kibir, hırs, şehvet kokusu, söz söylerken soğan gibi kokar.
- بوی کبر و بوی حرص و بوی آز ** در سخن گفتن بیاید چون پیاز
- Yemin eder de “Ben onları ne zaman yedim? Soğandan da çekinmekteyim, sarımsaktan da” dersen
- گر خوری سوگند من کی خوردهام ** از پیاز و سیر تقوی کردهام
- O yalan yemini ederken nefesin, kovuculuk eder. Kokusu seninle beraber oturanların dimağına vurur.
- آن دم سوگند غمازی کند ** بر دماغ همنشینان بر زند
- O koku yüzünden dualar reddedilir. O kötü kalp, sözle kendisini gösterir.
- پس دعاها رد شود از بوی آن ** آن دل کژ مینماید در زبان
- O duaya “Sesinizi kesin” cevabı gelir. Her azgının cezası onu kovan sopadır. 170
- اخسا آید جواب آن دعا ** چوب رد باشد جزای هر دغا
- Fakat sözün eğri, özün doğru olursa o söz eğriliği, Allah’a makbuldür.
- گر حدیثت کژ بود معنیت راست ** آن کژی لفظ مقبول خداست
- Dostların hatası, yabancıların doğrusundan daha iyidir.
- بیان آنک خطای محبان بهترست از صواب بیگانگان بر محبوب
- O doğru sözlü Bilâl, ezan okurken “Hayyı alesselâ, Hayyı alelfelâh- Haydin namaza, Haydin felâha” cümlelerindeki “Hayyı- haydin” kelimesini “Heyyi” diye okurdu.
- آن بلال صدق در بانگ نماز ** حی را هی همیخواند از نیاز
- Nihayet Peygamber’e dediler ki: “Ya Resulâllâh, bina yeni kuruluyor. Bu hata, hiç de doğru değil.
- تا بگفتند ای پیمبر راست نیست ** این خطا اکنون که آغاز بناست
- Ey Allah habercisi, ey Allah resulü, ey Allah meydanının tek binicisi, daha fasih bir müezzin getir.
- ای نبی و ای رسول کردگار ** یک مذن کو بود افصح بیار
- Din daha yeni kurulur, doğruluk düzenlik daha yeni meydana gelirken “Hayyı alelfelâh”’ı yanlış okumak ayıptır. 175
- عیب باشد اول دین و صلاح ** لحن خواندن لفظ حی عل فلاح
- Peygamber’in hiddeti coştu. Gizli inayetlerden bir iki remiz söyleyip dedi ki :
- خشم پیغامبر بجوشید و بگفت ** یک دو رمزی از عنایات نهفت
- “Ey aşağılık adamlar, Allah yanında Bilâl’in Heyyi’si yüzlerce hadan, hıdan, yüzlerce dedikodudan iyidir.
- کای خسان نزد خدا هی بلال ** بهتر از صد حی و خی و قیل و قال
- İşi çok karıştırmayın da sırrınızı açmayayım, önünüzü, sonunuzu söylemeyeyim.”
- وا مشورانید تا من رازتان ** وا نگویم آخر و آغازتان
- Her duada güzel bir nefese sahip değilsen yürü, özü sözü doğru kardeşlerden dua iste.
- گر نداری تو دم خوش در دعا ** رو دعا میخواه ز اخوان صفا
- Musa aleyhisselâm’a, Beni günah etmediğin ağızla çağır diye vahiy gelmesi
- امر حق به موسی علیه السلام که مرا به دهانی خوان کی بدان دهان گناه نکردهای
- Allah, “Ey Musa, bana suç etmediğin, kötü söylemediğin bir ağızla sığın, dua et” dedi. 180
- گفت ای موسی ز من میجو پناه ** با دهانی که نکردی تو گناه
- Musa, “Bende o ağız yok deyince Allah, “Başkasının ağzıyla dua et”
- گفت موسی من ندارم آن دهان ** گفت ما را از دهان غیر خوان
- Başkasının ağzıyla nasıl günah edebilirsin? Yarabbi diye başkasının ağzıyla çağır” buyurdu.
- از دهان غیر کی کردی گناه ** از دهان غیر بر خوان کای اله
- Sen de öyle muamelede bulun ki ağızlar, gece gündüz sana dua edip dursunlar.
- آنچنان کن که دهانها مر ترا ** در شب و در روزها آرد دعا