English    Türkçe    فارسی   

3
134-183

  • Bir bak da gör, diri iken atlaslara bürünen kişinin aklını o ipekler, o atlaslar hiç fazlalaştırır, onun reyine isabet verir mi?
  • Canı Münker ve Nekir’in azabına uğramış, gamlı gönlünde de gam akrepleri yer tutmuştur. 135
  • Zahirini süslemiş, püslemiş ama içi düşüncelerden feryatlara düşmüş.
  • Başka birini de görürsün ki eski elbiseler giyinmiş ama o köhne libaslar içinde kamışa benzer, sözü de şeker gibidir.
  • Fil hikâyesine dönüş, öğütçünün öğüdü
  • Öğütçü dedi ki “Bu öğüdümü tutun da gönlünüz, canınız belâlara düşmesin.
  • Otlara, yapraklara kaani olun, fil yavrularını avlamaya varmayın.
  • Ben boynumdaki öğüt borcumu ödedim. Öğüdü tutanın sonu, ancak kutluluktur. 140
  • Ben, sizi nedametlerden kurtarmak için elçiliğimi yaptım.
  • Kendinize gelin, sakın tamah yolunuzu vurmasın. Tamah, yapraklarınızı ta kökünden söker, çıkarır.”
  • Bunları söyleyip “Haydi, hayra karşı” diyerek onları uğurladı, selâmetledi, gitti. Onlar, yolda kıtlığa düştüler, susuzlukları artıkça arttı.
  • Ansızın yolda yeni doğmuş güzel bir fil yavrusu gördüler.
  • Sarhoş kurtlar gibi başına üşüştüler. Onu tertemiz yiyip bu işten ellerini yıkadılar. 145
  • Yoldaşlarından biri, onlara öğüt verdi, o adamın öğüdü hatırındaydı.
  • Bu söz, adamın o fili kebap edip yemesine mâni oldu. Eski ve tecrübe görmüş akıl, sana yeni bir baht bağışlar.
  • Onlar fil yavrusunu yiyip yattılar, uyudular. O aç adamsa sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı.
  • Birdenbire baktı ki kızgın bir fil çıkageldi. Önce o gözetleyene gelip çattı.
  • Ağzını üç kere kokladı. Fakat ondan hiçbir kötü koku gelmedi. 150
  • Birkaç kere etrafın da dönüp dolaşarak gitti. O iri fil, adama hiç dokunmadı.
  • Uyuyanların hepsinin ağızlarını kokladı, hepsinden de koku aldı.
  • Yavrusunu kebap edip yiyenleri hemencecik paraladı öldürdü.
  • O anda hepsini de birer, birer paralıyor, onlardan hiç de ürkmüyordu.
  • Onların her birini havaya kaldırıp yere vurarak parçalamaktaydı. 155
  • Ey halkın kanını emen, bu işten uzaklaş, halkın kanı seni savaşa düşürmesin.
  • Bil ki halkın malı kanı demektir. Çünkü mal güçle, kuvvetle çalışmayla ele geçer.
  • O fil yavrularının anaları kan güder, fil yavrusu yiyenden öç alır, öldürür.
  • Ey rüşvet alan, sen fil yavrusu yemektesin. Sana düşman olan fil, kökünü kazır, seni mahveder.
  • Hilelere sapanı koku, rüsvay etti. Fil yavrusunun kokusunu bilir. 160
  • Hak kokusunu Yemen’den duyan bendeki bâtıl kokuyu nasıl olurda duymaz?
  • Mustafa, ta uzak yoldan koku alır da ağzımızda ki güzel kokuyu nasıl almaz?
  • Duyar, duyar ama yüzümüze vurmaz, örter. İyi koku da göklere çıkar, kötü koku da.
  • Sen uyuyup durursun, o haram koku ise şu yeşil gökyüzüne urup durur.
  • Seni çirkin nefeslerine yoldaş olup felekte kokuları alanlara kadar gider. 165
  • Kibir, hırs, şehvet kokusu, söz söylerken soğan gibi kokar.
  • Yemin eder de “Ben onları ne zaman yedim? Soğandan da çekinmekteyim, sarımsaktan da” dersen
  • O yalan yemini ederken nefesin, kovuculuk eder. Kokusu seninle beraber oturanların dimağına vurur.
  • O koku yüzünden dualar reddedilir. O kötü kalp, sözle kendisini gösterir.
  • O duaya “Sesinizi kesin” cevabı gelir. Her azgının cezası onu kovan sopadır. 170
  • Fakat sözün eğri, özün doğru olursa o söz eğriliği, Allah’a makbuldür.
  • Dostların hatası, yabancıların doğrusundan daha iyidir.
  • O doğru sözlü Bilâl, ezan okurken “Hayyı alesselâ, Hayyı alelfelâh- Haydin namaza, Haydin felâha” cümlelerindeki “Hayyı- haydin” kelimesini “Heyyi” diye okurdu.
  • Nihayet Peygamber’e dediler ki: “Ya Resulâllâh, bina yeni kuruluyor. Bu hata, hiç de doğru değil.
  • Ey Allah habercisi, ey Allah resulü, ey Allah meydanının tek binicisi, daha fasih bir müezzin getir.
  • Din daha yeni kurulur, doğruluk düzenlik daha yeni meydana gelirken “Hayyı alelfelâh”’ı yanlış okumak ayıptır. 175
  • Peygamber’in hiddeti coştu. Gizli inayetlerden bir iki remiz söyleyip dedi ki :
  • “Ey aşağılık adamlar, Allah yanında Bilâl’in Heyyi’si yüzlerce hadan, hıdan, yüzlerce dedikodudan iyidir.
  • İşi çok karıştırmayın da sırrınızı açmayayım, önünüzü, sonunuzu söylemeyeyim.”
  • Her duada güzel bir nefese sahip değilsen yürü, özü sözü doğru kardeşlerden dua iste.
  • Musa aleyhisselâm’a, Beni günah etmediğin ağızla çağır diye vahiy gelmesi
  • Allah, “Ey Musa, bana suç etmediğin, kötü söylemediğin bir ağızla sığın, dua et” dedi. 180
  • Musa, “Bende o ağız yok deyince Allah, “Başkasının ağzıyla dua et”
  • Başkasının ağzıyla nasıl günah edebilirsin? Yarabbi diye başkasının ağzıyla çağır” buyurdu.
  • Sen de öyle muamelede bulun ki ağızlar, gece gündüz sana dua edip dursunlar.