English    Türkçe    فارسی   

3
1387-1436

  • Çünkü bir meyve oldu mu kabuğu adamakıllı incelir, çatlar, dökülür.
  • Ceviz, fıstık ve badem bile olunca kabukları incelir.
  • İlmin hakikati de kemâle gelince kışrı azalır. Zira sevgilisi, âşıkı yakar, yandırır.
  • İstenen, sevilen kişinin vasfı, isteyen, seven kişinin vasıflarının zıddıdır. Vahiy ve nur şimşeği, peygamberi yakar. 1390
  • Kadîm olan Allah’ın sıfatları tecelli edince hâdisin sıfatlarını yakar, mahveder.
  • Sahabe arasında birisi Kur’an’ın dörtte birini ezberledi de duyuldu mu, sahabe, bu bizim ulumuzdur derdi.
  • Böyle bir büyük mana ile sureti bir arada cem etmek, hayretlere düşmüş, mest olmuş padişahtan başka kimseye mümkün değildir.
  • Böyle bir sarhoşluk âleminde edep kaidelerine riayet etmenin zaten imkânı yoktur, bu imkân bulunsa bile şaşılacak şeydir doğrusu!
  • İstiğna âleminde niyaza riayet etmek, yuvarlak bir şeyle uzun bir şeyi, zıddoldukları halde bir arada cem etmeye benzer. 1395
  • Sopa, esasen körlerin sevgilisidir. Kör, Kur’an sandığına benzer ancak.
  • Körlerin sözleri, Mushaf harfleriyle, eski hikâyelerle, korkutuşlarla dolu sandıklardır.
  • Fakat Kur’an’la dolu sandık, boş sandıktan iyidir elbet.
  • Yüksüz sandık fareler ve yılanlar dolu sandıktan daha iyidir.
  • Hâsılı insan, vuslata erdi mi vasıta olan kadın, adamın gözüne soğuk görünmeye başlar. 1400
  • Güzelim istediğin şeye ulaştın mı artık bilgi sahibi olmayı istemek kötüdür.
  • Göklerin damlarına çıktıktan sonra da merdiven aramak manasızdır.
  • Hayra ulaşan kişi, dostluk ve başkasına bir şey öğretmek maksatlarından başka bir maksatla yine hayır yolunu arar, o yoldan bahsederse bu iş, soğuk bir şeydir.
  • Aydın ayna saf ve cilâlı bir halde iken onu cilâlamaya kalkışmak bilgisizliktir.
  • Padişah tarafından kabul edilip huzurunda oturduktan sonra mektup ve elçi araştırmak çirkin bir şeydir. 1405
  • Bir âşığın, mâşukunun huzurunda aşk mektubu okuması, sevgilinin bu hareketi beğenmemesi, delâlet edilen şey meydana geldikten sonra delil aramak çirkin bir şeydir, bilinen şeye ulaşıldıktan sonra bilgi ile uğraşmak kötü bir şeydir
  • Sevgili âşıklarından birisini huzuruna çağırdı. Âşık aşk mektubunu çıkarıp sevgilisinin huzurunda okumaya başladı.
  • Mektupta beyitler, övüşler, ihtiyaç ve âciz yoksulluk… Birçok lâflar vardı.
  • Mâşuk dedi ki: “Eğer bu okuma, benim içinse vuslat zamanı ömür zayi etmektir bu!
  • Ben yanımdayım, sen mektup okuyorsun. Bu âşıklık alâmeti değil ki!”
  • Âşık dedi ki: “Doğru, sen buradasın ama ben, istediğim zevki, istediğim gibi bulamıyorum ki, 1410
  • Geçen yıl senden aldığım zevki, şimdi vuslatına erişmiş olduğum halde alamıyorum.
  • Ben bu kaynaktan arı, duru su içtim, o suyla gözümü de yeniledim, gönlümü de.
  • Şimdi kaynağı görüyorum ama su yok. Yoksa suyolumu birisi mi kesti” dedi.
  • Mâşuk dedi ki: “Şu halde ben, senin sevgilin değilim. Ben Bulgar Türküyüm, sen Katu Türkü istiyorsun.
  • Sen bana değil, bir hale âşıksın. Fakat yiğidim, hal elde kalmaz ki. 1415
  • Senin tamamıyla istediğin ben değilim. Âlemde istediğin şeyin bir kısımcağızı da ben de var.
  • Sevgilin değilim, sevgilinin eviyim. Hâlbuki aşk, peşindir, eldedir; sandıkta değil!
  • Sevgili, tek olan sevgiliye derler. Gelişin de ondandır, sonuncu gidişin de ona!
  • Onu buldun mu başkasını beklemezsin gayri. Ortada görünüp duran da odur, gizli olan da o!
  • O hallere sahip bir hâkimdir, mahkûm değil. Aylar, yıllar, o ay yüzlünün kuludur, kölesidir. 1420
  • Dilerse söyler, hâle ferman eder… Dilerse hükmeder, cisimleri can haline getirir.
  • Bekleyip duran, oturup hal arayan, hal bekleyen kişi, işin sonuna varmış değildir.
  • Sona varan kişinin eli, hal kimyasıdır, elini oynattı mı bakır, sarhoş bir hale gelir, altın olur.
  • Dilerse söyler, hale ferman eder… Dilerse, hükdiken ve neşter, nerkis ve ağustos gülü kesilir.
  • Hâle mahkûm olansa hal gelince derecesi artan, halsiz kalınca rütbesi eksilen bir adamdır. 1425
  • Hulâsa sofi “İbn-al vakit” tir, fakat vakitten de kurtulmuştur, halden de.
  • Haller, onun azmine onun reyine mahkûmdur. Haller, onun Mesih’in nefesine benzeyen nefesleriyle diridir.
  • Sense hale âşıkısın, bana değil. Sen, bir hale sahip olmak ümidiyle benim etrafımda dönüp dolaşıyorsun.
  • Bir an eksilen, bir an artıp kemâl bulan hal, Halil’in mâbudu olamaz, batar gider.
  • Batıp giden, gâh böyle, gâh şöyle olan güzel değildir, ben batıp gidenleri sevmem. 1430
  • Bazen hoş, bazen nahoş olan, bir zaman su, bir zaman ateş kesilen,
  • Ayın burcudur ama ay değil… Put gibi güzeldir, ama güzelliğinden haberi bile yok!
  • Saf sofi, "İbn-al vakit"tir ama vaktin babasıymış gibi vakti adamakıllı avucunun içine almıştır.
  • Bu çeşit sofi, tamamıyla ululuk sahibi Allah’ın nuruna gark olmuştur. Kimsenin oğlu değildir o… vakitlerden de kurtulmuştur, hallerden de!
  • Doğurmayan nura batmıştır. Doğmayan, doğurmayan zatsa ancak Allah’tır. 1435
  • Diriysen yürü, böyle bir aşk ara… Yoksa birbirine aykırı vakitlere kulsun.