English    Türkçe    فارسی   

3
1840-1889

  • Onun için hiçbir şey sormayayım, sabredeyim de sabırla muradıma erişeyim” dedi. 1840
  • Sabretti, bir müddet gönlü sıkıldı, fakat nihayet meseleyi anladı. Çünkü sabır, genişliğin anahtarıdır.
  • Lokman’ın Davud aleyhisselâm’ı demir halkalar yaparken görüp merak etmesi, sabredersem elbette anlarım diye sormayıp sabretmesi
  • Lokman, tertemiz Davud’un yanına gitmiş, onun demir halkalar yapmakta olduğunu görmüştü.
  • O yüce padişah demir halkalar yapıyor, halkaları birbirine takıyordu.
  • Lokman silah yapma sanatını pek görmemişti, şaşırıp kaldı, vesveseleri arttı.
  • Bu nedir acaba, şunu bir sorsam, bu kat kat halkalarla ne yapıyorsun desem, dedi. 1845
  • Sonra yine kendi kendisine dedi ki: “ Dur hele sabır daha iyi. Sabır, adamı maksadına çabucak ulaştırır.
  • Sormazsam iş daha çabuk anlaşılır. Sabırlı kuş, bütün kuşlardan daha iyi uçar.
  • Fakat sorarsam maksadı daha geç anlarım, kolaycacık anlayacağım şey, bu sorgumla güçleşir.
  • Lokman, orada bir müddet sabredip durdu. Bu müddet içinde Davud da zırhı yapıp tamamladı.
  • Kerem ve sabır sahibi Lokman’ın önünde bedenine geçirip giyindi. 1850
  • “Civanım, bu, savaşta yaralanmamak için güzel bir elbisedir” dedi.
  • Lokman dedi ki. “Sabır da güzel bir iş. Her dertte ona sığınmak gerek, her gamı o giderir.”
  • A kişi “Vel asri” suresinin sonunu dikkatlice oku da bak. Allah o surede sabrı hakla beraber andı, sabrı hakka eş etti.
  • Allah, yüz binlerce kimya yarattı ama insan, sabır gibi bir kimya görmedi.
  • Körün Mushaf okuması hikâyesinin sonu
  • Konuk da sabretti. Ansızın müşkül halloldu, anlamak istediğini anladı. 1855
  • Gece yarısı Kur’an sesini duydu. Uykusundan sıçradı, şu acayip şeyi gördü:
  • Kör, mushaftan Kur’an okumaktaydı. Hem de doğru olarak okuyordu. Sabırsızlandı, bu hali sordu, dedi ki:
  • “Gözün kör olduğu halde şaştım doğrusu, bu satırları nasıl okuyabiliyorsun sen?
  • Okuduğun satıra bakmakta, elini okuduğun harflerin üstünde gezdirmektesin.
  • Parmağını satırlar üstünde gezdirişinden anlaşılıyor, mutlaka harfleri görüyorsun.” 1860
  • Kör dedi ki. “Ey ten bilgisizliğinden kurtulan, bunu Allah yapamaz mı ki? Neye şaşırıyorsun?
  • Ben Allah’a, ey yardımcım olan Allah, ey yardım dilenen Rabbim, adam canına nasıl düşkünse ben de Kur’an okumaya öyle düşkünüm.
  • Fakat hafız değilim ki, Yarabbi Kur’an okuyacağım vakit gözlerime illetsiz bir nur ver,
  • Benim gözlerimi aç da Kur’an’ı elime alıp okuyayım diye dua ettim.
  • Allah’tan ey Kur’an’a düşkün adam, ey her dertte bize yüz tutan, bizden ümidini kesmeyen kişi, 1865
  • Senin bize karşı öyle bir hüsnü zan, o ümit, sana daima yücel, yüksel demekte.
  • Ne vakit Kur’an okumak istersen, ne vakit mushafı eline alırsan,
  • Ben de o zaman sana gözlerinin nurunu bağışlayacağım ey yaratılışı büyük kişi, diye nida geldi.
  • Öyle de yaptı Allah’ım, ben ne vakit okumak üzere mushafı elime alır, açarsam,
  • Her şeyi bilen, hiçbir işten gafil olmayan o ulu padişah. 1870
  • O tek Allah, gece çırağı gibi gözlerimin nurunu ihsan etmekte”
  • Allah, ne alırsa ona karşılık ihsanda bulunur. Velî bu sebeple Allah’a itiraz etmez.
  • Bağını mı yaktı? Sana bir bağ dolusu üzüm ihsan eder; yas içinde neşe verir.
  • O elsiz çolağa da el verir, gamlara maden olan kişiye neşeli, sarhoş bir gönül bağışlar.
  • Kaybettiğimiz şey büyük ve değerli bir şey bile olsa mademki bize karşılık olarak ihsanlarda bulunuyor, şu halde itiraz etmemize imkân yok. 1875
  • Ortada ateş olmadığı halde bana hararet verdikten, beni ısıttıktan sonra ateşimi söndürse de razıyım.
  • Mademki mumsuz da aydınlık vermekte, mumun sönüşüne neye feryat ediyorsun?
  • Bazı veliler, Allah hükümlerine razı olurlar Yarabbi, bu hükmü çevir diye niyaz etmezler
  • Şimdi, dünyada hiç itiraz etmeyen yolcuların hallerini işit.
  • Velîlerden dua edenler, gâh diken, gâh sökenler var. Bunlar başka.
  • Bir de velilerden öylelerini tanırım ki ağızları yumulmuştur, hiç dua etmezler. 1880
  • O, ulular, Allah hükümlerine razı olmuşlardır, takdirin def’ine çalışmak onlara haramdır.
  • Bunlar, kaza ve kaderde hususi bir zevk bulurlar, bundan kurtulmayı dilemek onlarca küfürdür.
  • Allah bunların gönlüne öyle bir hüsnü zan vermiştir ki derde düşüp hiç yaslanmazlar, gök renkli yas elbisesi giymezler.
  • Behlûl’ün dervişe sual sorması
  • Behlül, dervişin birine “Derviş, nasılsın? Anlat bakalım?” dedi.
  • Derviş, Dünyadaki işler daima bir adamın dilediği gibi olur; 1885
  • Seller, ırmaklar muradınca akar, yıldızlar hükmünce hükmeder;
  • Hayatla ölüm, ona çavuş olur, emrine uyup dilediği yere gider.
  • Nereye dilerse baş sağlığı haberi yollar, nereye dilerse kutlu olsun derse…
  • Yolcuların hepsi, onu izler, yolda kalanlar onun tuzağına tutulursa…