English    Türkçe    فارسی   

3
1879-1928

  • Velîlerden dua edenler, gâh diken, gâh sökenler var. Bunlar başka.
  • Bir de velilerden öylelerini tanırım ki ağızları yumulmuştur, hiç dua etmezler. 1880
  • O, ulular, Allah hükümlerine razı olmuşlardır, takdirin def’ine çalışmak onlara haramdır.
  • Bunlar, kaza ve kaderde hususi bir zevk bulurlar, bundan kurtulmayı dilemek onlarca küfürdür.
  • Allah bunların gönlüne öyle bir hüsnü zan vermiştir ki derde düşüp hiç yaslanmazlar, gök renkli yas elbisesi giymezler.
  • Behlûl’ün dervişe sual sorması
  • Behlül, dervişin birine “Derviş, nasılsın? Anlat bakalım?” dedi.
  • Derviş, Dünyadaki işler daima bir adamın dilediği gibi olur; 1885
  • Seller, ırmaklar muradınca akar, yıldızlar hükmünce hükmeder;
  • Hayatla ölüm, ona çavuş olur, emrine uyup dilediği yere gider.
  • Nereye dilerse baş sağlığı haberi yollar, nereye dilerse kutlu olsun derse…
  • Yolcuların hepsi, onu izler, yolda kalanlar onun tuzağına tutulursa…
  • Onun fermanı, onun rızası olmadıkça âlemde hiçbir ağız gülmezse bu adamın hali nasıldır? İşte o haldeyim ben” dedi. 1890
  • Behlûl, padişahım doğru söyledin. Bu hale sahip olduğun nurundan da belli, yüzünden de görünüp durmakta.
  • Böylesin, hatta yüz mislisin... Doğru ama bunu bir güzelce anlat.
  • Öyle bir anlat ki duyunca fazilet sahibi de kabul etsin, bir şeyden anlamaz adam da.
  • Herkesin aklının ereceği, fikrinin anlayacağı bir tarzda anlat.
  • Söz söyleyen kemal sahibi olursa söz söyleme sofrasını yaydı mı sofrası, her çeşit aşlarla doludur. 1895
  • Hiçbir konuk mahrum kalmaz. Herkes o sofrada kendi gıdasını bulur.
  • O sofra, Kur’an’a benzer; Kur’an’ın da yedi manası vardır; alelâde halk da ondan doyar, halkın bilgide, irfanda ileri gelenleri de” dedi.
  • Derviş dedi ki: “ Herkesçe şu muhakkaktır ki âlem Allah emrine râm olmuştur.
  • O padişahın kaza ve kaderi olmadıkça ağaçtan yaprak bile düşmez.
  • Allah lokmaya, gir içeri diye emretmedikçe boğazdan lokma bile geçmez. 1900
  • İnsanların yuları, dizgini olan, insanları dilediği yere sürüp götüren istekler de o gani Allah’ın emriyle meydana gelir.
  • Yeryüzünde olsun, göklerde olsun… Bir zerre bile onun hükmü olmadıkça kanat çırpmaz, harekete gelemez;
  • Onun yürür ve kadim fermanı olmadıkça kımıldayamaz bile. Bunu anlatmaya imkân da yoktur, bu hususta ısrar da hoş değil.
  • Ağaçların yapraklarını kim sayabilir? Sonu olmayan şey, nasıl söze sığar?
  • Sen şu kadar duy, mademki bütün işler, Allah’ın emrine tabi; Allah’ın emri olmadıkça hiçbir şey olmuyor. 1905
  • Allah’ın takdiri, kulun rızası olur; kul Allah takdirine rıza verir, onun hükmünü diler, isterse…
  • Zorla yahut sevaba girmek için değil de bu razılık, kendiliğinden meydana gelir, ona hoş görünürse,
  • Artık o kul yaşamayı bu lezzetli hayattan zevk almak için istemez. Hayatı kendisi için istenen bir şey olmaktan çıkar.
  • Ezelî emir, neyse ona uyarı hayatla ölüm, onun yanında bir olur.
  • Yaşarsa Allah için yaşar, mal, mülk ve hazine için değil… Ölürse Allah için ölür, korkudan hastalıktan değil! 1910
  • İmanı, onun dileği, onun rızası içindir, cennet için, ağaçlar, ırmaklar için değil!
  • Küfrü terk edişi de cehenneme gideceğim diye korkudan değildir, Allah içindir.
  • Bu ahlâk, ona ezelden verilmiştir; gözü ve sevgilinin cemalinin güzelliğiyle dolmuş aydın olmuştur.
  • Bu çeşit kul, Allah rızasını görünce güler, neşelenir. Kaza, ona şekerle yapılmış helva gibi gelir.
  • Bu kulun huyu ve yaradılışı böyle olursa âlem, onun emrine, onun fermanına tabi değil de nedir?” 1915
  • Peki… Neden dua edip de Yarabbi, bu takdiri sen tebdil et diye yalvarsın?
  • İşte şeyhe göre Allah rızası bakımından kendi ölümü de evlâtlarının ölümü de helva gibiydi.
  • O vefakâr, o yoksul şeyhe evlât ölümü, kadayıf gibi gelmişti.
  • O halde Allah rızasını, duada görmedikçe neden dua etsin?
  • Doğru yolu bulan bu çeşit kulun şefaati de acımaktan değildir, duası da. 1920
  • O, Allah aşkının mumunu yakar yakmaz kendi acımasını da yakmış yandırmıştır.
  • Onun aşkı, vasıflarına cehennem kesilmiştir O, kendi vasıflarını kıldan kıla tamamıyla yakmıştır.
  • Fakat geceleyin yol alanlar, bunları nereden anlayacaklar? Bunları Dekukî gibi yalnız bu devlete koşan, devlete ulaşan kişi bilir!
  • Dekukî ve kerametleri
  • Dekukî, iyi bir hale sahipti. Âşık ve keramet sahibi bir zat.
  • Yeryüzünde gökteki ay gibi seyreder dururdu. Gece yolcularının gönülleri, onunla aydınlanır, nurlanırdı. 1925
  • Bir yerde az otururdu, bir köyde iki günden fazla kalmazdı.
  • “Bir evde iki günden fazla otursam kalbimde oranın sevgisi alevlenir.
  • Eve barka mağrur olmaktan çekinir, hadi ey nefis zenginleşmek, bir şey elde etmek için sefere düş derim;