English    Türkçe    فارسی   

3
2005-2054

  • Dallar ta Sidre’ye kadar yükselmiş… hatta Sidre de ne oluyor? Halâ’yı bile aşmıştı. 2005
  • Kökleri, yerin dibine kadar girmiş, yayılmış, öküzle balığı bile geçmişti.
  • Kökleri, dallarından daha taze, daha lâtifti. Bunları seyredenin aklı, hayretlere düşüyor, altüst oluyordu.
  • Olgunluktan yarılan meyvelerinden su gibi nur şimşekleri fışkırtmaktaydı!
  • Bu ağaçların halkın gözünden gizli kalması
  • Asıl şaşılacak şeye gelince: O ovalardan, o çöllerden yüz binlerce adam geçiyor,
  • Gölgelik için can veriyorlar, başlarını kilimlerle örtüyorlardı da, 2010
  • Onların gölgesini bile görmüyorlardı. İyi görmeyen çakmaklaşmış gözlere yüzlerce kere tuuh!
  • Allah’ın kahrı, gözleri bağlanmış yoksa… Gözleri bağlı adam, ayı görmez de Sühayı görür!
  • Güneşi görmez de zerreyi görür. Fakat yine de Allah’ın lütfundan, kereminden ümit kesilmez ya!
  • Kervanlar aç susuz ağaçların altına dökülen bu olgun meyveleri görüyorlar. Yarabbi, bu ne sihir?
  • Halk, çürük meyveleri toplamakta, pisboğaz ve doymaz adamlar, bu pörsümüş meyveleri yağma etmek için birbirlerine girmekteydi. 2015
  • O dallar, meyveler, yapraklarsa anbean “Keşke kavmimiz bizi bilseydi, ne olurdu?” diyorlardı.
  • Her ağaçtan “A bahtsız kişiler, bize gelin, bize” diye ses geliyordu.
  • Fakat Allah’tan da ağaçlara: “Onların gözlerini bağladık, onlara sığınacak yer yok!” sesi gelmekteydi.
  • Onlara birisi, “Bu yana gelin de bu ağaçlardan faydalanın” dese,
  • Hepsi birden “Bu sarhoş yoksul, Allah’ın takdiriyle deli olmuş. 2020
  • Bu yoksulun beyni başa çıkmaz sevdalarla, sonu gelmez riyazatlarla soğan gibi çürümüş kokmuş!” diyorlardı.
  • Dekukî şaşıp kalıyor, “Yarabbi bu ne hal? Halka bu perde, bu sapıklık neden geliyor ki?
  • Çeşit çeşit adamlar, yüzlerce akla, yüzlerce tedbire sahip oldukları halde o tarafa bir adım olsun atamıyorlar.
  • Akılları, fikirleri de hep birden inkâra düşmüşler. Onların bu azgınlığına, bu isyanına bakıyorum da şüpheleniyorum…
  • Yoksa ben mi çıldırdım, ben mi sersem oldum? Şeytan, benim kafama mı bir şey vurdu? 2025
  • Her an gözlerimi ovup duruyorum, bu cihanda rüya mı görüp durmaktayım yoksa?
  • Fakat bu nasıl rüya olur? İşte ağaçlara doğru gidiyorum, meyvelerini yiyorum. Buna nasıl inanmayayım?
  • Sonra yine münkirlere bakıyorum; görüyorum ki bu bahçeden haberleri bile yok.
  • Son derece iştiyaka düşmüşler, fevkalâde ihtiyaçlarından bir yarım koruk için can veriyorlar.
  • Bu yoksullar, açlıklarından bir yaprak için ah edip duruyorlar! 2030
  • Sonra yine acaba ben mi kendimden değilim, ben mi hayale düştüm, gözüme görünen muhayyel bir ağacın dalına el attım, diyorum” demekteydi.
  • Peygamberler bile ye’se düşünce kendilerine yalan söylendi sandılar ayetini oku da bak.
  • Bu ayetteki “Küzzibû-tekzib edildiler, onlara yalan söylüyorsunuz dendi” kelimesini teşditsiz “Küzibû- Kendilerine yalan söylüyorlar sandılar” tarzında oku.
  • Bu takdirde mana şöyle olur: Peygamberler bile kendilerini aldanmış sandılar.
  • Peygamberler bile kötü kişilerin ittifakına baktılar da şüpheye düştüler. 2035
  • “Bu şüphe ve tereddütten sonra onlara yardım ettik. Neyse, sen bunları bırak da can ağacına gel!
  • Kısmetin neyse ye, yedir deniyor!” ona, her an vahiyden sihirler öğretiliyordu da,
  • Halk, “Şaşılacak şey, bu ses nedir? Sahrada ne ağaç var, ne meyve.
  • Kara sevdaya tutulmuş olanların yakınınızda bahçe var, sofra var demelerinden âdeta aptallaştık.
  • Gözümüzü ovuyor, bakıyoruz. Fakat burada bahçe yok ki… Önümüzdeki saha ya çöl yahut aşılması güç bir yol! 2040
  • Fakat bu kadar uzun uzadıya söylenip duran sözlerde beyhude olmaz ya. Acayip şey, nasıl olurda bu kadar sözün aslı olmaz. Fakat varsa nerede söyle!” diyordu.
  • Dekukî, macerasını şöyle anlatır: “Ben de tıpkı onlar gibi, acayip şey demekteydim, Allah bunların gözlerini ne de sıkı bağlamış?
  • Bu kavgalardan, bu aykırı hareketlerden Muhammed’de şaşmaktaydı. Ebu leheb de!
  • Fakat bu şaşmakla o şaşmak arasında pek büyük fark var.
  • Dekukî, tez tez yürü sükût et. Ne vakte kadar söylenip duracaksın, ne vakte kadar? Duyup anlayan kulak kıt! 2045
  • O yedi ağacın bir ağaç olması
  • Dekukî dedi ki: Bahtım yaver oldu, ileriye doğru yürüdüm, bir de baktım ki o yedi ağaç bir ağaç olmuş.
  • Her an bir ağaç, yedi ağaç olmakta, yedi ağaç bir ağaç haline gelmekteydi. Hayretten ne hale geldim, bilir misin? Dondum, kaldım!
  • Sonra ne göreyim; ağaçlar, cemaat gibi toplanmış, saf düzmüş, namaza durmuşlar!
  • Bir ağaç, imam gibi önlerine geçmiş, öbürleri de onun ardında kıyamdalar!
  • Onların kıyamı rükû etmeleri, secdeye varmaları beni büsbütün şaşırttı. 2050
  • O anda Allah’ın “Yıldız ve ağaç, Allah’a secde eder” sözünü hatırladım.
  • Bu ağaçların ne dizleri vardı, ne belleri! Nasıl rükûa, secdeye varıyorlar, bu ne biçim namaz? derken,
  • Allah’tan ilham geldi: A nurlu, pirli kişi, hâlâ bizim işimize şaşıyor musun? Bizce bu işler, şaşılacak işler değil ki!
  • Yedi ağacın yedi adam olması
  • Bir müddet sonra ağaçlar, yedi tane adam oldu. Hepsi de tek Allah’ın huzurunda ka’dedeydi.