English    Türkçe    فارسی   

3
2028-2077

  • Sonra yine münkirlere bakıyorum; görüyorum ki bu bahçeden haberleri bile yok.
  • Son derece iştiyaka düşmüşler, fevkalâde ihtiyaçlarından bir yarım koruk için can veriyorlar.
  • Bu yoksullar, açlıklarından bir yaprak için ah edip duruyorlar! 2030
  • Sonra yine acaba ben mi kendimden değilim, ben mi hayale düştüm, gözüme görünen muhayyel bir ağacın dalına el attım, diyorum” demekteydi.
  • Peygamberler bile ye’se düşünce kendilerine yalan söylendi sandılar ayetini oku da bak.
  • Bu ayetteki “Küzzibû-tekzib edildiler, onlara yalan söylüyorsunuz dendi” kelimesini teşditsiz “Küzibû- Kendilerine yalan söylüyorlar sandılar” tarzında oku.
  • Bu takdirde mana şöyle olur: Peygamberler bile kendilerini aldanmış sandılar.
  • Peygamberler bile kötü kişilerin ittifakına baktılar da şüpheye düştüler. 2035
  • “Bu şüphe ve tereddütten sonra onlara yardım ettik. Neyse, sen bunları bırak da can ağacına gel!
  • Kısmetin neyse ye, yedir deniyor!” ona, her an vahiyden sihirler öğretiliyordu da,
  • Halk, “Şaşılacak şey, bu ses nedir? Sahrada ne ağaç var, ne meyve.
  • Kara sevdaya tutulmuş olanların yakınınızda bahçe var, sofra var demelerinden âdeta aptallaştık.
  • Gözümüzü ovuyor, bakıyoruz. Fakat burada bahçe yok ki… Önümüzdeki saha ya çöl yahut aşılması güç bir yol! 2040
  • Fakat bu kadar uzun uzadıya söylenip duran sözlerde beyhude olmaz ya. Acayip şey, nasıl olurda bu kadar sözün aslı olmaz. Fakat varsa nerede söyle!” diyordu.
  • Dekukî, macerasını şöyle anlatır: “Ben de tıpkı onlar gibi, acayip şey demekteydim, Allah bunların gözlerini ne de sıkı bağlamış?
  • Bu kavgalardan, bu aykırı hareketlerden Muhammed’de şaşmaktaydı. Ebu leheb de!
  • Fakat bu şaşmakla o şaşmak arasında pek büyük fark var.
  • Dekukî, tez tez yürü sükût et. Ne vakte kadar söylenip duracaksın, ne vakte kadar? Duyup anlayan kulak kıt! 2045
  • O yedi ağacın bir ağaç olması
  • Dekukî dedi ki: Bahtım yaver oldu, ileriye doğru yürüdüm, bir de baktım ki o yedi ağaç bir ağaç olmuş.
  • Her an bir ağaç, yedi ağaç olmakta, yedi ağaç bir ağaç haline gelmekteydi. Hayretten ne hale geldim, bilir misin? Dondum, kaldım!
  • Sonra ne göreyim; ağaçlar, cemaat gibi toplanmış, saf düzmüş, namaza durmuşlar!
  • Bir ağaç, imam gibi önlerine geçmiş, öbürleri de onun ardında kıyamdalar!
  • Onların kıyamı rükû etmeleri, secdeye varmaları beni büsbütün şaşırttı. 2050
  • O anda Allah’ın “Yıldız ve ağaç, Allah’a secde eder” sözünü hatırladım.
  • Bu ağaçların ne dizleri vardı, ne belleri! Nasıl rükûa, secdeye varıyorlar, bu ne biçim namaz? derken,
  • Allah’tan ilham geldi: A nurlu, pirli kişi, hâlâ bizim işimize şaşıyor musun? Bizce bu işler, şaşılacak işler değil ki!
  • Yedi ağacın yedi adam olması
  • Bir müddet sonra ağaçlar, yedi tane adam oldu. Hepsi de tek Allah’ın huzurunda ka’dedeydi.
  • Gözlerini ovuşturup bu yedi aslan kimlerdir, âlemde ne işleri var ki, diye bakmaktaydım. 2055
  • Yanlarına yaklaşıp onlara uyanık bir gönülle selâm verdim.
  • Selâmımı alıp “Ey Dekukî, ey uluların tacı, büyüklerin övündüğü zat” dediler.
  • Kendi kendime beni nasıl tanıdılar? Bundan önce beni görmemişlerdi dedim.
  • Hatırımdan geçeni hemencecik anlayıp birbirlerine baktılar.
  • Gülerek “Ey aziz, bu sır, şimdi sana gizli mi ki? 2060
  • Allah’a ulaşıp hayrete varan bir gönle solun, sağın sırları gizli kalabilir mi?” dediler.
  • Yine kendi kendime bunlar hakikatlere ermişler, hakikatler âlemine ulaşmışlar, âlâ… Fakat bu surete ait ismi, bu surete ait harfi nasıl biliyorlar, dedim.
  • İçlerinden biri “Velî, bir adı bilmezse bil ki bu istiğraktan ileri gelen bir şeydir, cahillikten değil” dedi.
  • Ondan sonra bana “Ey temiz dost, biz namazda sana uymak istiyoruz” dediler.
  • Peki dedim, fakat bir an müsaade edin zamanın devrine ait müşküllerim var. 2065
  • Temiz sohbetinizle o müşküller hal olsun. Topraktan üzüm bile sohbetle biter.
  • İçi dolu olan tane kara toprağa ulaşır, toprakta halvet eder, toprakta sohbet eder,
  • Kendisini toprakta tamamıyla mahveder; nihayet ne sarı, ne kırmızı rengi kalır, kokusu da mahvolur da,
  • Tamamıyla mahvolur kabza eriştikten sonra kol kanat açar, basta erişir, atını sürmeye başlar.
  • Aslının önünde varlığından geçince suret ortadan gider, manası cilvelenir. 2070
  • Hüküm senin diye baş eğdiler. Onların bu baş eğmelerinden öyle hararetlendim, gönlümden öyle bir ateş çıktı ki!
  • Bir zaman o seçilmiş kişilerle murakabeye daldım, kendimden geçtim.
  • O zaman canım, zamandan kurtuldu. Zaman insanı gençken kocaltır.
  • Bütün renkten renge girişler, zamandan meydana gelir. Zamandan kurtulan, renkten renge girmekten de kurtulur.
  • Bir zaman, zamandan, zaman kaydından kurtuldun mu keyfiyet kalmaz, keyfiyetsiz Allah’a mahrem olursun. 2075
  • Zaman zamansızlığı bilmez. Zamansızlık âlemine varmak için hayretten başka yol yoktur.
  • Bu arayıp tarama âleminde herkesi, zamanın bir hususi tavlasına bağlamışlardır.