English    Türkçe    فارسی   

3
2245-2294

  • Sen dersin ki bizim gönlümüz var. Öyle ama gönül arşın yücesindedir, aşağılıklarda değil! 2245
  • Kara toprakta da su olur ama o suyla aptes alamazsın ki!
  • O da sudur, sudur ama toprakla karışık… Gayri sakın gönlüne gönül deme.
  • Göklerden yüce olan gönül, ya Abdal’ın gönlüdür, ya da Peygamberin.
  • Su, topraktan arındı mı saf olur, artar, her işe yarar.
  • Su topraktan arınınca denize kavuşur; zindandan kurtulur, denize katık olur. 2250
  • Bizim suyumuza, dikkat et de bak, toprakta hapsedilmiş. Ey rahmet denizi, sen de çek bizi!
  • Fakat deniz, “Ben, seni çekip duruyorum ama sen, ben iyi tatlı bir suyum demektesin.
  • Senin lâfın, seni mahrum ediyor. O zannı bırak da bana gel” demektedir.
  • Topraktaki su denize gitmek isterse de ayağını toprak tutmuştur, onu kendisine çekmektedir.
  • Ayağını toprağın elinden kurtarırsa toprak, kupkuru bir hale gelir, o da hür kalır, başına buyruk olur! 2255
  • O toprağın suyu çekip mahvetmesi nedir? Senin halis şarapla mezeye düşkünlüğün!
  • Böylece cihandaki her şehvet, ister mal olsun, ister mevki, ister ekmek…
  • Bunların her biri seni sarhoş eder. Bunları bulmazsan başın ağrımaya başlar, sersemleşirsin.
  • Bu gam sersemliği, bulamadığın şeyin seni sarhoş ettiğine delâlet eder.
  • Bunların ihtiyaçtan fazlasına meyletme de, sana galebe etmesin, sana bey olmasın! 2260
  • Sen, ben de gönül sahibiyim, başkasına ihtiyacım yok, Allah’a ulaştım diye baş çekersin ama,
  • Bu halin, toprakla bulanık olan suyun, ben de suyum, neden başkasından yardım isteyecekmişim ki diye serkeşlik etmesine benzer.
  • Bu bulaşık şeyi gönül sandın da gönlünü gönül sahiplerinden çektin.
  • Süt, bal sevdasına düşen bu gönlün, gönül olmasını reva görür müsün, sen böyle.
  • Sütün, balın güzelliği, gönlün onlara aksiyle hâsıl olur. Her güzele güzellik gönülden gelir. 2265
  • Şu halde gönül cevherdir, âlem araz. Gönlün gölgesi, nasıl olur da gönle maksat olur?
  • Mala, mevkiye âşık olan gönül, ya bu toprağa zebundur, ya kara suya!
  • Yahut da karanlıklarda hayallere kapılmıştır, dedikodu için o hayallere tapıp durmaktadır!
  • O nur denizinden başkası gönül olamaz. Gönül, hem Allah’ın nazargâhı olsun, hem kör… İmkân var mı buna?
  • Yüz binlerce halkta, yüz binlerce ileri gelenlerde bulunan gönül değildir. Gönül, bir tek kişide olur. O tek kişi hangisidir, hangisi? 2270
  • Sen, o kırık dökük, parça buçuk gönül kırpıntılarını bırak, asıl gönül ara da o kırık dökük gönül de onun sayesinde dağ kesilsin.
  • Gönül, bu vücut ülkesini kaplamıştır, cömertliğinden altınlar saçıp durmaktadır.
  • Âlemdekilere Allah selâmından selâmlar saçmaktadır.
  • Kimin eteği sağlamsa, kimin eteği hazırsa o gönül saçısına nail olur.
  • Senin eteğin de o niyazdır, o huzurdur. Kendine gel de kötülük taşlarını eteğine koyma. 2275
  • Koyma da o taşlar eteğini yırtmasın. Eteğin yırtılmasın sana asıl parayı uydurma paradan fark edesin.
  • Sen, eteğini cihandaki taşlarla, çocuklar gibi altın ve gümüş farz edilen taşlarla doldurdun.
  • Fakat hayali altın ve gümüş, hakiki altın ve gümüşe benzemez. Onlar, senin doğruluk eteğini yırttı, derdini artırdı.
  • Akıl, el atıp da eteklerini tutmadıkça çocuklar, taşın taş olduğunu nasıl görürler?
  • İnsan akılla bir olur; saçı sakalı ağarmakla değil. O talihe, o devlete ümit kılı sığmaz, o devlet ümit ile rica ile bulunmaz! 2280
  • O cemaatin, Dekukî’nin dua ve şefaatini hoş görmeyip uçması, gayp perdesi altında gizlenmesi Dekukî’ini, havaya mı çıktılar, yere mi geçtiler diye şaşırıp kalması
  • O gemi kurtuldu, murat hâsıl oldu, o cemaatin namazı da tamamlandı.
  • Onlar, birbirleriyle fısıldaşmaya başladılar. “Baba, bu aramızdaki herzevekil kim acaba” diyorlardı.
  • Her biri, öbürüne gizlice söz söylüyordu. Dekukî’nin arkasında olduklarından görünmüyorlardı.
  • Her biri, ben şimdiye kadar böyle bir duayı ne içimden geçirdim, ne dilime getirdim demekteydi.
  • Birisi, “Her halde bu işe karışan biz değiliz. Galiba imamımız derde düştü, üzerine lazım olmayan bir işe karıştı, münacatta bulundu” diyor; 2285
  • Öbürü” Canım dostum, bana da öyle geliyor.
  • O bir boşboğazmış, canı sıkılınca Allah’ın dileğine itiraz etti galiba” diyordu.
  • Dekukî, şöyle anlatır: Sonra bakayım, o kerem sahipleri ne diyorlar? dedim.
  • Bir de baktım ki hiçbiri yerinde yok, hepsi de gitmiş.
  • Ne solda adam var, ne sağda, ne yukarda kimse kalmış, ne aşağıda. Keskin gözüm, onların hiçbirini göremedi! 2290
  • Sanki inciymişler de erimişler, su olmuşlar. Ne ayak izleri kalmış, ne sahrada tozları var!
  • Hepsi de Allah kubbelerine gizlenmişler. O cemaat, acaba hangi bahçeye gitti ki?
  • Allah, bunları nasıl oldu da benim gözümden gizledi? Şaşırdım kaldım.
  • Onlar, balıklar nasıl dereye dalar, kaybolursa Dekukî’nin gözünden öyle kayboldular. Öyle gizlendiler.