English    Türkçe    فارسی   

3
2460-2509

  • Demek ki gizlediği şeyi ta ovalara çıkarsın da bayrak gibi diksin, el âleme göstersin diye Allah, zulmeden kötülükte bulunan kişinin başına bu memuru dikiyor. 2460
  • Bunu yapan Allah, mahşer gününde de sırrını meydana çıkarmak için başka memurlar yaratmaya kadirdir.
  • Zaten ey zulümde, kinde elden ele geçmiş, herkesçe ne olduğu bilinmiş, anlaşılmış adam, senin için, dışın meydanda… Elinin, ayağının şahadetine ne ihtiyaç var?
  • Kötülüğünü, ziyankârlığını etrafa yaymaya hacet yok. Senin ateşten ibaret olan içini herkes biliyor.
  • Nefsinden, her an, beni görün, ben cehennemliğim diye yüzlerce kıvılcım sıçramada.
  • Ben ateşin cüz’üyüm, işte aslıma gidiyorum. Nur değilim ki Allah’a gideyim demekte. 2465
  • Bu hak, hukuk tanımaz zalim gibi. Bir öküzceğiz için bunca hilelere girişti.
  • Hâlbuki o, efendisinden yüzlerce öküz, yüzlerce deve almıştı. Babacığım, işte senin nefis dediğin de budur. Tek hemen ondan kesile gör!
  • Bu zalim, bir gün bile Allah’a yüz tutup ağlamadı, inlemedi. Ağzından bir kerecik olsun aşkla, dertle “Yarabbi” sözü çıkmadı.
  • “Allah’ım, düşmanımı hoşnut et. Ben bir ziyankârlıkta bulundum ama sen onu kâra tebdil eyle.
  • Yanlışlıkla bir adam öldürdüysem diyetini vermek, akrabama düşer. Elest gününden beri benim canıma yakın olan sensin” demedi. 2470
  • Ey hür can, sen ona tövbe etmesi, yargılanma dilemesi için inci verirsin de o sana taş bile vermez… İşte nefsin insafı!
  • Halkın o ağacın dibine gitmesi
  • Halk, şehirden çıkıp o ağca doğru gidince Davut, “Önce ellerini bağlayın şu zalimin de
  • Sonra suçunu meydana koyalım, adalet bayrağını ovaya dikelim” dedi.
  • Sonra dedi ki: Ey köpek, sen bu adamın atasını öldürdün. Sen o zatın kölesiydin, bu yüzden onun kanına girdin.
  • Efendini öldürüp malını, mülkünü zapt ettin. Fakat Allah bunu meydana çıkardı. 2475
  • Karın yok mu? Onun cariyesiydi. Onunla birleştin de bu kötü işi yaptın.
  • Ondan erkek, dişi… Ne doğduysa hepsine mirasçı bu adamdır.
  • Çünkü sen bir kölesin, çalışıp çabalarsın, eline geçen onundur. Şeriat mı aradın, al sana mükemmel bir şeriat, hadi şimdi yürü bakalım!
  • Sen burada efendini zari zari ağlatarak öldürdün. Efendin sana burada, aman yapma, etme diyordu.
  • Korkunç bir hayal gördün, korktun... Acelenden bıçağı da adamcağızın başıyla beraber toprağa gömdün. 2480
  • İşte başı da şuracıkta gömülü, bıçak da. Haydi, kazın şurasını!
  • Bu köpeğin adı da bıçakta yazılıdır. Bu zalim, efendisine işte böyle bir hilede, böyle bir zulümde bulundu.”
  • Yeri kazdılar, bıçağı da bulup çıkardılar. Kesik başı da!
  • Halka bir velveledir düştü. Hepsi de zünnarlarını kestiler.
  • Ondan sonra öküzü kesene “Gel buraya hak sahibi, bu yüzü karadan hakkını al” dedi. 2485
  • Davud Aleyhisselâm’ın bu delili gösterdikten sonra katilin kısas edilmesini emretmesi
  • Aynı bıçakla o adamın da öldürülerek kısas edilmesini emretti. Ne hile yaparsa yapsın, Allah bilgisinden kurtulabilir mi hiç?
  • Allah’ın hilmi, müdarada bulunur. Bulunur ama adam, haddi aşınca iş değişir, meydana çıkar.
  • Kan uyumaz. Gönüllere onu araştırmak, müşkülü halletmek merakı düşer.
  • Kıyamet gününün sahibi olan Allah’ın adaleti, şunun, bunun gönlünden zuhur eder durur.
  • “Filân ne oldu, hali nedir, kim öldürdü acaba?” diye topraktan ekin fışkırır gibi şunun, bunun gönlünden meraklar fışkırır. 2490
  • Gönüllerdeki bu meraklar, bu araştırmalar, bundan bahsetmeler, hep o kanın kaynamasıdır.
  • O adamın gizli sırrı meydana çıkınca Davud’un mucizesi halka yayıldı; bu mucize bir dereceyken halk tarafından âdeta iki derece meşhur oldu.
  • Herkes baş açık gelip yerlere secde etmekte,
  • “Biz doğuştan körmüşüz, senden yüzlerce şaşılacak şey gördük.
  • Taş, Talût’la beraber savaşa giderken sana söyledi, beni al dedi. 2495
  • Sen elinde bir sapan, üç tane de taş olduğu halde geldin, yüz binlerce adamı birbirine kattın, kırdın, geçirdin.
  • Taşların yüz binlerce parçaya ayrıldı, her parçası bir düşmanın kanını içti.
  • Demir, elinde mum gibi yumuşadı, onunla zırh yaptın, bu da âleme yayıldı, herkes bildi.
  • Dağlar sana şükredici risaleler oldu, seninle berber adam gibi Zebur okudular!
  • Senin sözünle yüz binlerce kişinin can gözü açıldı, gayb âlemine hazırlandı. 2500
  • Fakat onların hepsinden kuvvetli mucizen bu: Sen, insana hayat bağışlamaktasın, bu bağışlaman daimî,
  • Zaten bütün mucizelerin canı da bu… Ölüye ebedî hayat bağışlamak!” demekteydi.
  • Zalim öldürüldü, bütün bir dünya dirildi. Halkın hepsi de yeni baştan Allah’a kul oldu.
  • İnsanın nefsi, öküzü öldüren davacıya benzer, öldüren de akıldır. Davud, Tantı yahut Allah vekili olan şeyhtir. Zalim, onun yardımıyla öldürülebilir. Çalışıp kazanamadan hesapsız rızık, onun himmetiyle elde edilebilir… İnsan, onun sayesinde devlete erişir, zenginleşir
  • Nefsini öldür de âlemi dirilt. Nefis, efendisini öldürmüştür; sen, onu kendine kul, köle yap!
  • Kendine gel, öküzü dâva eden senin nefsindir; kendisini efendi yerine koymuştur, ululuk taslamaktadır. 2505
  • Öküzü öldüren de aklındır. Hadi, artık ten öküzünü öldüreni inkâr etme!
  • Akıl bir esirdir. Daima Hak’tan zahmetsizce bir rızık, tabak tabak nimetler ister.
  • Onun zahmetsizce rızıklanması neye bağlıdır? Kötülüğün aslı olan öküzün öldürülmesine.
  • Nefis, “Benim öküzümü nasıl olurda öldürürsün?” der. Çünkü nefis öküz, ten suretidir.