English    Türkçe    فارسی   

3
2757-2806

  • İncilerle dolu olan deniz, gemiden ne şeref bulabilir? Hele o gemi, fışkıyla dolu olursa!
  • Yazıklar olsun ki o bozarmış kör göze güneş bile bir zerre göründü.
  • İblis’in gözü, eşsiz, örneksiz Âdem’i topraktan başka bir şey görmedi.
  • O iblis’e lâyık göz, yurdu olan yerden baktı, kendisine lâyık görüşle gördü de sahibine Âdem’in baharını kış gösterdi. 2760
  • Nice devletler vardır ki bazen devletsiz kişiye isabet eder de mal olmaz, geri döner!
  • Nice sevgili vardır ki bir bahtsızın yanına gelir de o, sevgiliyi tanımaz, onunla aşk oyununu oynamaya girişmez.
  • Gözü yanıltan da bizim ezelî nasipsizliğimiz. Kalbi çeviren de kötü kaza ve kader!
  • Taştan yontulup yapılan put, size kıble olduğundan lânetin, körlüğün gölgesine sığındınız, orada yurt edindiniz.
  • Zannınızca taştan yapılma putlarınız Allah’a eş oluyor da akılla, can nasıl Allah sırrına sahip olmuyor? 2765
  • Demek ki bir ölü sinek Allah’a eş oluyor sizce… Peki, o halde diri olan insan neden o padişahlar padişahına sırdaş olmasın?
  • Yoksa ölü sineğe benzeyen put, sizin tarafınızdan yapıldığı için mi Allah’a eş olmaya lâyık? Diri insan, Allah mahlûku olduğundan mı Allah sırrın mahrem olamıyor?
  • Siz, kendinize, kendi sanatınıza âşıksınız. Yılanların kuyruklarına lâyık olan elbette yılanbaşıdır.
  • Ne o kuyrukta bir devlet, bir nimet vardır, ne o başta bir rahat, bir lezzet!
  • Yılanın kuyruğu, başının etrafında dönüp dolaşır, kıvrılıp düzelir. Kuyruk ve baş… O iki dost birbirine tam lâyıktır, tam münasiptir! 2770
  • İlahi nâmeyi bir güzelce dinlesen görürsün; Hâkim-i Gaznevî öyle der:
  • Takdirin hükmüne itiraz edip de boş boğazlıkta bulunma. Tavşana tavşankulağı münasiptir.
  • Uzuvlarla bedenler tam uygundur… Huylarla canlar, tam birbirine denktir.
  • Ruha münasip olan her vasfı, şüphe yok ki tam yerli yerinde, tam uygun olarak halk eden Allah’tır.
  • Allah, mademki huyu, cana uygun ve eş olarak yarattı, o halde onu gözle kaş gibi yerinde ve birbirine münasip bil! 2775
  • Güzeldeki huylar da uygun ve yerinde, çirkindeki huylar da. Allah’ın yazdığı harfler birbirine tam münasip!
  • Ey Hasancık, yazı yazanın elindeki kalem gibi gözle gönül de Allah’ın iki parmağı arasında!
  • Gönül kalemi, lütuf ve kahır parmakları arasında gâh sıkıntıya düşer, gâh feraha çıkar.
  • Ey kalem, ululuğa lâyıksan kimin parmakları arasındasın, bak da gör!
  • Senin bütün kastin, bütün hareketin bu parmaklardan meydana geliyor. Başın, dört yol ağzında; kahrın, lütfun, doğru yolla sapıklığın birleştiği yeridir. 2780
  • Bu halden hale giriş harflerin, onun yazıp bozmasından meydana gelmekte… bir işe niyetin, yahut bir şeyden vazgeçmen de onun iradesiyle, onun takdiriyle!
  • Niyazdan, yalvarıp yakarmadan başka yol yok… bu değişmeyi, bu halden hale girmeyi her kalem bilmez.
  • Bilsen bile kendi miktarınca, kendi haddince bilir… iyi de kendi kadrini izhar eder, kötüde de!
  • Sebâlılar, tavşanla fil hikâyesini misal getirmeye kalkıştılar ama ezelî sırrı hilelerle karıştırmaya yeltendiler.
  • Herkes, misal getiremez, hele bu misal, Allah işine ait olursa
  • Bu misalleri düzüp koşmak, o tertemiz tapıya affetmeye kalkışmak sizin haddiniz mi, 2785
  • Misal getirmek, Allah’ın, bir de onun gizli ve aşikâr bilgisine bir delil olan kişinin hakkıdır.
  • Sen herhangi bir şeyin sırrını ne bilirin? Kafan kel iken saça, yüze ait nasıl misal getirebilirsin?
  • Musa bile sopayı, alelâde bir sopa gördü ama değildi ki… o, bir ejderhaydı; sırrı, dudağını açtı da hakikatini söyledi.
  • Öyle bir padişah bile bir sopanın sırrını bilemezse sen, bu tuzakla tanelerin sırrını ne bileceksin?
  • Musa’nın gözü bile misal hususunda yanılırsa bir fare nasıl olur da hakikate ulaşmaya yol bulur. 2790
  • O misal bir ejderha kesilir de cevabıyla seni paramparça eder!
  • İblis de bu misali getirdi de kıyamete kadar melun oldu.
  • Karun da inat etti, bu misali getirdi de tacıyla, tahtıyla yere geçti.
  • Sen bu getirdiğin misali kuzgun ve baykuş bil… Onların yüzünden yüzlerce ev bark yıkıldı, yerle yeksan oldu!
  • Nuh, gemi yaparken kavminin misaller getirerek alay etmesi
  • Nuh ovada gemi yaparken yüzlerce kişi başına üşüşüp misal getirerek alaya kalkıştılar. 2795
  • “Kuyu bile bulunmayan bir ovada gemi yapıyor, bu ne bilgisiz aptal!” dediler.
  • Biri diyordu ki. “Gemi, hadi yürü koş!” Öbürü diyordu ki: “Bu gemiye bir de kanat tak!”
  • Nuh da “Ben, bunu Allah emriyle yapıyorum, bu alaylarla işime kesat gelmez” demekteydi.
  • Bir hırsıza "Gece yarısı bu duvar dibinde ne yapıyorsun?" demeleri, hırsızın "davul çalıyorum" demesi
  • Şu hikâyeyi dinle de bak! Hırsızlığa alışmış herifin biri bir gece bir duvarın dibini delmekteydi.
  • Hasta ev sahibi, gece yarısı yavaş, yavaş bir tak taktır duydu. 2800
  • Dama çıkıp aşağıya eğildi, hırsızı görüp “Baba, ne yapıyorsun?
  • Hayırdır, inşallah… Gece yarısı ne ediyorsun, kim sen” dedi. Hırsız “Davulcuyum azizim” diye cevap verdi.
  • Adam “Peki, burada ne yapıyorsun?” deyince hırsız “Davul çalıyorum” dedi. Ev sahibi dedi ki: “Be adam, davul sesi hani?”
  • Hırsız “Dur hele, sesini yarın duyarsın eyvahlar olsun! Dediğin zaman kulağına dank eder!”
  • Kelîle’ de ki o hikâye de yalan, saçma, düzme… Fakat o saçma hikâyenin ne demek olduğunu, o hikâyenin maksadının anlamadın ki! 2805
  • Münkirlerin söyledikleri tavşanın aya elçilik ederek file haber getirmesi hikâyesinin hakikati
  • A herzevekil, o tavşanın hakikati şeytan’dır. Senin nefsine elçi olarak geldi de,