Taştan yontulup yapılan put, size kıble olduğundan lânetin, körlüğün gölgesine sığındınız, orada yurt edindiniz.
چون بت سنگین شما را قبله شد ** لعنت و کوری شما را ظله شد
Zannınızca taştan yapılma putlarınız Allah’a eş oluyor da akılla, can nasıl Allah sırrına sahip olmuyor?2765
چون بشاید سنگتان انباز حق ** چون نشاید عقل و جان همراز حق
Demek ki bir ölü sinek Allah’a eş oluyor sizce… Peki, o halde diri olan insan neden o padişahlar padişahına sırdaş olmasın?
پشهی مرده هما را شد شریک ** چون نشاید زنده همراز ملیک
Yoksa ölü sineğe benzeyen put, sizin tarafınızdan yapıldığı için mi Allah’a eş olmaya lâyık? Diri insan, Allah mahlûku olduğundan mı Allah sırrın mahrem olamıyor?
یا مگر مرده تراشیدهی شماست ** پشهی زنده تراشیدهی خداست
Siz, kendinize, kendi sanatınıza âşıksınız. Yılanların kuyruklarına lâyık olan elbette yılanbaşıdır.
عاشق خویشید و صنعتکرد خویش ** دم ماران را سر مارست کیش
Ne o kuyrukta bir devlet, bir nimet vardır, ne o başta bir rahat, bir lezzet!
نه در آن دم دولتی و نعمتی ** نه در آن سر راحتی و لذتی
Yılanın kuyruğu, başının etrafında dönüp dolaşır, kıvrılıp düzelir. Kuyruk ve baş… O iki dost birbirine tam lâyıktır, tam münasiptir!2770
گرد سر گردان بود آن دم مار ** لایقاند و درخورند آن هر دو یار
İlahi nâmeyi bir güzelce dinlesen görürsün; Hâkim-i Gaznevî öyle der:
آنچنان گوید حکیم غزنوی ** در الهینامه گر خوش بشنوی
Takdirin hükmüne itiraz edip de boş boğazlıkta bulunma. Tavşana tavşankulağı münasiptir.
کم فضولی کن تو در حکم قدر ** درخور آمد شخص خر با گوش خر
Uzuvlarla bedenler tam uygundur… Huylarla canlar, tam birbirine denktir.
شد مناسب عضوها و ابدانها ** شد مناسب وصفها با جانها
Ruha münasip olan her vasfı, şüphe yok ki tam yerli yerinde, tam uygun olarak halk eden Allah’tır.
وصف هر جانی تناسب باشدش ** بی گمان با جان که حق بتراشدش
Allah, mademki huyu, cana uygun ve eş olarak yarattı, o halde onu gözle kaş gibi yerinde ve birbirine münasip bil!2775
چون صفت با جان قرین کردست او ** پس مناسب دانش همچون چشم و رو
Güzeldeki huylar da uygun ve yerinde, çirkindeki huylar da. Allah’ın yazdığı harfler birbirine tam münasip!
شد مناسب وصفها در خوب و زشت ** شد مناسب حرفها که حق نبشت
Ey Hasancık, yazı yazanın elindeki kalem gibi gözle gönül de Allah’ın iki parmağı arasında!
دیده و دل هست بین اصبعین ** چون قلم در دست کاتب ای حسین
Gönül kalemi, lütuf ve kahır parmakları arasında gâh sıkıntıya düşer, gâh feraha çıkar.
اصبع لطفست و قهر و در میان ** کلک دل با قبض و بسطی زین بنان
Ey kalem, ululuğa lâyıksan kimin parmakları arasındasın, bak da gör!
ای قلم بنگر گر اجلالیستی ** که میان اصبعین کیستی
Senin bütün kastin, bütün hareketin bu parmaklardan meydana geliyor. Başın, dört yol ağzında; kahrın, lütfun, doğru yolla sapıklığın birleştiği yeridir.2780
جمله قصد و جنبشت زین اصبعست ** فرق تو بر چار راه مجمعست
Bu halden hale giriş harflerin, onun yazıp bozmasından meydana gelmekte… bir işe niyetin, yahut bir şeyden vazgeçmen de onun iradesiyle, onun takdiriyle!
این حروف حالهات از نسخ اوست ** عزم و فسخت هم ز عزم و فسخ اوست
Niyazdan, yalvarıp yakarmadan başka yol yok… bu değişmeyi, bu halden hale girmeyi her kalem bilmez.
جز نیاز و جز تضرع راه نیست ** زین تقلب هر قلم آگاه نیست
Bilsen bile kendi miktarınca, kendi haddince bilir… iyi de kendi kadrini izhar eder, kötüde de!
این قلم داند ولی بر قدر خود ** قدر خود پیدا کند در نیک و بد
Sebâlılar, tavşanla fil hikâyesini misal getirmeye kalkıştılar ama ezelî sırrı hilelerle karıştırmaya yeltendiler.
آنچ در خرگوش و پیل آویختند ** تا ازل را با حیل آمیختند
Herkes, misal getiremez, hele bu misal, Allah işine ait olursa
بیان آنک هر کس را نرسد مثل آوردن خاصه در کار الهی
Bu misalleri düzüp koşmak, o tertemiz tapıya affetmeye kalkışmak sizin haddiniz mi,2785
کی رسدتان این مثلها ساختن ** سوی آن درگاه پاک انداختن
Misal getirmek, Allah’ın, bir de onun gizli ve aşikâr bilgisine bir delil olan kişinin hakkıdır.
آن مثل آوردن آن حضرتست ** که بعلم سر و جهر او آیتست
Sen herhangi bir şeyin sırrını ne bilirin? Kafan kel iken saça, yüze ait nasıl misal getirebilirsin?
تو چه دانی سر چیزی تا تو کل ** یا به زلفی یا به رخ آری مثل
Musa bile sopayı, alelâde bir sopa gördü ama değildi ki… o, bir ejderhaydı; sırrı, dudağını açtı da hakikatini söyledi.
موسیی آن را عصا دید و نبود ** اژدها بد سر او لب میگشود
Öyle bir padişah bile bir sopanın sırrını bilemezse sen, bu tuzakla tanelerin sırrını ne bileceksin?
چون چنان شاهی نداند سر چوب ** تو چه دانی سر این دام و حبوب
Musa’nın gözü bile misal hususunda yanılırsa bir fare nasıl olur da hakikate ulaşmaya yol bulur.2790
چون غلط شد چشم موسی در مثل ** چون کند موشی فضولی مدخل
O misal bir ejderha kesilir de cevabıyla seni paramparça eder!
آن مثالت را چو اژدرها کند ** تا به پاسخ جزو جزوت بر کند
İblis de bu misali getirdi de kıyamete kadar melun oldu.
این مثال آورد ابلیس لعین ** تا که شد ملعون حق تا یوم دین
Karun da inat etti, bu misali getirdi de tacıyla, tahtıyla yere geçti.
این مثال آورد قارون از لجاج ** تا فرو شد در زمین با تخت و تاج
Sen bu getirdiğin misali kuzgun ve baykuş bil… Onların yüzünden yüzlerce ev bark yıkıldı, yerle yeksan oldu!
این مثالت را چو زاغ و بوم دان ** که ازیشان پست شد صد خاندان
Nuh, gemi yaparken kavminin misaller getirerek alay etmesi
مثلها زدن قوم نوح باستهزا در زمان کشتی ساختن
Nuh ovada gemi yaparken yüzlerce kişi başına üşüşüp misal getirerek alaya kalkıştılar.2795
نوح اندر بادیه کشتی بساخت ** صد مثلگو از پی تسخیر بتاخت
“Kuyu bile bulunmayan bir ovada gemi yapıyor, bu ne bilgisiz aptal!” dediler.
در بیابانی که چاه آب نیست ** میکند کشتی چه نادان و ابلهیست
Biri diyordu ki. “Gemi, hadi yürü koş!” Öbürü diyordu ki: “Bu gemiye bir de kanat tak!”
آن یکی میگفت ای کشتی بتاز ** و آن یکی میگفت پرش هم بساز
Nuh da “Ben, bunu Allah emriyle yapıyorum, bu alaylarla işime kesat gelmez” demekteydi.
او همیگفت این به فرمان خداست ** این بچربکها نخواهد گشت کاست
Bir hırsıza "Gece yarısı bu duvar dibinde ne yapıyorsun?" demeleri, hırsızın "davul çalıyorum" demesi
حکایت آن دزد کی پرسیدند چه میکنی نیمشب در بن این دیوار گفت دهل میزنم
Şu hikâyeyi dinle de bak! Hırsızlığa alışmış herifin biri bir gece bir duvarın dibini delmekteydi.
این مثل بشنو که شب دزدی عنید ** در بن دیوار حفره میبرید
Hasta ev sahibi, gece yarısı yavaş, yavaş bir tak taktır duydu.2800
نیمبیداری که او رنجور بود ** طقطق آهستهاش را میشنود
Dama çıkıp aşağıya eğildi, hırsızı görüp “Baba, ne yapıyorsun?
رفت بر بام و فرو آویخت سر ** گفت او را در چه کاری ای پدر
Hayırdır, inşallah… Gece yarısı ne ediyorsun, kim sen” dedi. Hırsız “Davulcuyum azizim” diye cevap verdi.
خیر باشد نیمشب چه میکنی ** تو کیی گفتا دهلزن ای سنی
Adam “Peki, burada ne yapıyorsun?” deyince hırsız “Davul çalıyorum” dedi. Ev sahibi dedi ki: “Be adam, davul sesi hani?”
در چه کاری گفت میکوبم دهل ** گفت کو بانگ دهل ای بوسبل
Hırsız “Dur hele, sesini yarın duyarsın eyvahlar olsun! Dediğin zaman kulağına dank eder!”
گفت فردا بشنوی این بانگ را ** نعره یا حسرتا وا ویلتا
Kelîle’ de ki o hikâye de yalan, saçma, düzme… Fakat o saçma hikâyenin ne demek olduğunu, o hikâyenin maksadının anlamadın ki!2805
آن دروغست و کژ و بر ساخته ** سر آن کژ را تو هم نشناخته
Münkirlerin söyledikleri tavşanın aya elçilik ederek file haber getirmesi hikâyesinin hakikati
جواب آن مثل کی منکران گفتند از رسالت خرگوش پیغام به پیل از ماه آسمان
A herzevekil, o tavşanın hakikati şeytan’dır. Senin nefsine elçi olarak geldi de,
سر آن خرگوش دان دیو فضول ** که به پیش نفس تو آمد رسول
Ahmak nefsini, Hızır’ın içtiği Âbıhayattan mahrum eti.
تا که نفس گول را محروم کرد ** ز آب حیوانی که از وی خضر خورد
Sen onun manasını ters anladın. Küfür söyledin, azabına hazırlan!
بازگونه کردهای معنیش را ** کفر گفتی مستعد شو نیش را
Arı duru suda ayın hareketini, bununla tavşanın filleri korkuttuğunu anlattın.
اضطراب ماه گفتی در زلال ** که بترسانید پیلان را شغال