Suyu az ara, susuzluğu elde et de sular yukardan da coşsun, aşağıdan da fışkırsın!
آب کم جو تشنگی آور بدست ** تا بجوشد آب از بالا و پست
Boğazcağızı nazik yavrucak doğmasaydı onu besleyecek süt nasıl olur da memeden akardı?
تا نزاید طفلک نازک گلو ** کی روان گردد ز پستان شیر او
Yürü, bu inişlerde, bu yokuşlarda koş da susa hararetlen!
رو بدین بالا و پستیها بدو ** تا شوی تشنه و حرارت را گرو
Ey ulu er, ondan sonra havadaki arı(gibi) bulutlardaki ırmakların sesini iç!3215
بعد از آن بانگ زنبور هوا ** بانگ آب جو بنوشی ای کیا
İhtiyacın, otlardan, sebzelerden az mı ki suyun önünü keser, sebzelere akıtırsın…
حاجت تو کم نباشد از حشیش ** آب را گیری سوی او میکشیش
Suyun kulağını çeker, kurumuş nebatlar yeşersin, gelişsin diye o tarafa yürütürsün.
گوش گیری آب را تو میکشی ** سوی زرع خشک تا یابد خوشی
Cevherleri gizli olan can ekinleri için de Kevser suyuyla dolu rahmet bulutları var. Susuz kal, susa da sana “Onları Rableri sular” hitabı gelsin…
زرع جان را کش جواهر مضمرست ** ابر رحمت پر ز آب کوثرست
Allah, doğrusunu daha iyi bilir!
تا سقاهم ربهم آید خطاب ** تشنه باش الله اعلم بالصواب
Kâfir karısının, süt emer çocuğuyla Mustafa aleyhisselâm’ın yanına gelmesi ve çocuğun, Rasûl sallallâhu aleyhi vesellem’in mucizesiyle İsa gibi dile gelip konuşması
آمدن آن زن کافر با طفل شیرخواره به نزدیک مصطفی علیه السلام و ناطق شدن عیسیوار به معجزات رسول صلی الله علیه و سلم
Yine o köyden bir kâfir karısı Peygamber’i sınamak için koşa koşa,3220
هم از آن ده یک زنی از کافران ** سوی پیغامبر دوان شد ز امتحان
Eşeğiyle beraber yanına geldi, kucağında da iki aylık bir çocuk vardı.
پیش پیغامبر در آمد با خمار ** کودکی دو ماه زن را بر کنار
Çocuk, Peygamber’e “Allah, sana selâm söyledi Ya Rasûllâllah, sana geldik işte” dedi.
گفت کودک سلم الله علیک ** یا رسول الله قد جنا الیک
Anası kızgınlıkla “Sus be, bu şahadeti kulağına kim üfürdü?
مادرش از خشم گفتش هی خموش ** کیت افکند این شهادت را بگوش
A yumurcak, bunu sana kim söyledi de böyle dilin açıldı, söyleyip duruyorsun?” dedi.
این کیت آموخت ای طفل صغیر ** که زبانت گشت در طفلی جریر
Çocuk dedi ki: “Evvelâ Allah, sonra da Cebrail! Ben, bu sözde Cebrail’e ahenk uyduruyorum.“3225
گفت حق آموخت آنگه جبرئیل ** در بیان با جبرئیلم من رسیل
Kadın “Nerede Cebrail?” deyince çocuk dedi ki: “Nah; başının üstünde. Görmüyor musun? Kafanı kaldır da bir yukarıya bak!
گفت کو گفتا که بالای سرت ** مینبینی کن به بالا منظرت
Cebrail, başının üstünde duruyor; bana yüz çeşit delil olmakta!“
ایستاده بر سر تو جبرئیل ** مر مرا گشته به صد گونه دلیل
Kadın, “Sahi görüyor musun?“ dedi. Çocuk dedi ki: “Evet, başının üstünde ayın on dördü gibi durmakta.
گفت میبینی تو گفتا که بلی ** بر سرت تابان چو بدری کاملی
Bana Peygamber’i vasfediyor. Beni, bu suretle bu aşağılıklardan yüceltmede!
میبیاموزد مرا وصف رسول ** زان علوم میرهاند زین سفول
Sonra Peygamber, “Ey süt emer yavru, adın ne? Hadi bunu da söyle de sonra ananın isteğine uy, sus“ dedi.3230
پس رسولش گفت ای طفل رضیع ** چیست نامت باز گو و شو مطیع
Çocuk, “Adım, Allah yanında Abdülâziz, fakat bu bir avuç edepsize göre Abdül Uzzâ!
گفت نامم پیش حق عبدالعزیز ** عبد عزی پیش این یک مشت حیز
Hâlbuki ben sana bu peygamberliği veren Allah hakkı için Uzzâ’dan usanmışım, berîyim!“ dedi.
من ز عزی پاک و بیزار و بری ** حق آنک دادت این پیغامبری
İki aylık, çocuk, ayın on dördü gibi parlamış, başköşeye geçen bilgi sahipleri gibi yetişmiş kişilere ders veriyordu.
کودک دو ماهه همچون ماه بدر ** درس بالغ گفته چون اصحاب صدر
Bu sırada çocuğun burnuna da, anasının burnuna da cennetten kâfuru kokusu geldi.
پس حنوط آن دم ز جنت در رسید ** تا دماغ طفل و مادر بو کشید
Her ikisi de yaşarsak yine bu mertebeden düşer, kâfir oluruz korkusuyla bunu söylediler ve bu kokuyu duya duya can verdiler.3235
هر دو میگفتند کز خوف سقوط ** جان سپردن به برین بوی حنوط
Birisini, Allah överse ona cansızlar da yüzlerce kere doğrudur, haktır der, canlılar da!
آن کسی را کش معرف حق بود ** جامد و نامیش صد صدق زند
Birisini koruyan Allah olursa ona kuş da gözcü, bekçi kesilir, balık da!
آنکسی را کش خدا حافظ بود ** مرغ و ماهی مر ورا حارس شود
Tavşancıl kuşunun Mustafa Aleyhisselâm’ın pabucunu kapıp havalanması ve havada pabucu ters çevirmesi, içindeki karayılanın düşmesi
ربودن عقاب موزهی مصطفی علیه السلام و بردن بر هوا و نگون کردن و از موزه مار سیاه فرو افتادن
Tam bu sırada Mustafa, yücelerden ezan sesini duydu.
اندرین بودند کواز صلا ** مصطفی بشنید از سوی علا
Abdest tazelemek üzere su istedi. O soğuk suyla elini, yüzünü yıkadı.
خواست آبی و وضو را تازه کرد ** دست و رو را شست او زان آب سرد
Ayaklarını da yıkayıp pabuçlarını giymek üzereyken bir kuş gelip pabucunun bir tekini kapıverdi.3240
هر دو پا شست و به موزه کرد رای ** موزه را بربود یک موزهربای
O güzel sözlü Peygamber, tam pabucu eline almışken tavşancıl pabucunu elinden kapıvermişti.
دست سوی موزه برد آن خوشخطاب ** موزه را بربود از دستش عقاب
Kuş, yel gibi havalandı, pabucu, tersine çevirdi, içinden bir yılan düştü.
موزه را اندر هوا برد او چو باد ** پس نگون کرد و از آن ماری فتاد
Kapkara bir yılandı o… tavşancıl, bu hareketiyle Peygamber’e iyilik etmek istemiş, Allah inayetine sebep olmuştu.
در فتاد از موزه یک مار سیاه ** زان عنایت شد عقابش نیکخواه
Kuş, sonra pabucu getirip “Buyur, namaza git” diye Peygamber’in önüne koydu.
پس عقاب آن موزه را آورد باز ** گفت هین بستان و رو سوی نماز
Âdeta “Bu küstahlığı zoraki yaptım, yoksa benim de edep ağacından bir dalcağızım var, ben de haddimce edep erkân nedir, bilirim“ diyordu.3245
از ضرورت کردم این گستاخیی ** من ز ادب دارم شکستهشاخیی
Vay o kişiye ki küstahça adım atar, nefsine uyar da lüzumsuz fetvalar verir!
وای کو گستاخ پایی مینهد ** بی ضرورت کش هوا فتوی دهد
Peygamber, şükretti de dedi ki: “Biz, bunu cefa sanıyorduk, hâlbuki vefanın ta kendisiymiş!“
پس رسولش شکر کرد و گفت ما ** این جفا دیدیم و بود این خود وفا