English    Türkçe    فارسی   

3
3502-3551

  • Allah bütün kudretiyle beraber insanı, yavaş yavaş ve tam kırk yılda kemal sahibi eder.
  • Bir anda yokluktan elli kişiyi uçurup bu âleme getirmeye kadirdi ama.
  • İsa, bir dua ile hemencecik ölüyü diriltir de
  • İsa’yı yaratan, insanları bir anda yaratmaya kadir değil midir? İsa’ya nazaran kudreti, kat kat üstün mü değil mi? 3505
  • Dilediğin şeyi yavaş yavaş, fakat sağlam bir halde yapman lâzım… İşte bu yavaşlık, sana bunu öğretmek içindir.
  • Daima akıp duran küçük bir dere ne pislenir, ne kokar.
  • Bu yavaşlıkla insan, ikbale, devlete erişir. Yavaşlık, yumurtadır, devlet de kuşlara benzer.
  • A inatçı adam, kuş hiç yumurtaya benzer mi? Ama yumurtadan çıkar ya!
  • Sen de davran da cüz’ülerin, yumurtalarından kuşlar çıkarsın. 3510
  • Yılan yumurtası da serçe kuşu yumurtasına benzer, fakat aralarında ne fark var?
  • Armut da elmaya benzer, benzer ama aralarında farkları bil ey yüce kişi!
  • Yapraklar da bakılınca bir renktedir. Fakat meyveleri çeşit çeşittir.
  • Yapraklara benzeyen bedenler de birbirine benzer… Benzer ama herkes bir iş için yaratılmıştır.
  • Halk yolda her bir tarzda yürür durur; fakat birisi zevk içinde, öbürü dertli, kederli! 3515
  • İşte tıpkı bunun gibi ölürken de aynı çeşit ölürüz ama yarımız ziyan içindedir, yarımız padişah!
  • Allah razı olsun, Bilâl’in neşeyle ölümü
  • Bilâl; zayıflıktan hilâle dönmüş, yüzüne ölüm rengi çökmüştü.
  • Karısı görüp “Ah, bu ne elem, bu ne keder” dedi. Bilâl, “Hayır hayır… Bu ne zevk ve ne neşe,
  • Şimdiye kadar hayattan elem duymaktaydım, ölüm nasıl bir zevktir, nedir, nedir? Sen bunu ne bileceksin?”
  • Demekte, bu sözleri söylerken de yüzünde nerkisler, güller, lâleler açılmaktaydı! 3520
  • Yüzünün parlaklığıyla nurlu gözleri, sözünün doğruluğuna şehadet ediyordu.
  • Her gönlü kara adam onun yüzünü simsiyah görürdü ama o, insanların gözbebeğiydi, neden gözbebeği de siyah?
  • Yüzü kara olanlar, hakikati görmeyenlerdir. İnsanların gözbebeği olan adam ise ayın aynasıdır.
  • Zaten dünyada can gözüne sahip olanlardan başka, senin gözbebeğini kim görebilir ki?
  • Onu, gözbebeği haline gelenlerden başka kimse göremeyince artık ondan başka kim, onun rengini görüp anlar? 3525
  • İnsanların gözbebeği olan kişiden başka herkes, mertebesi yüce insanın sıfatlarını taklit eder. Hakikati bilmez.
  • Karısı “Ah ayrılık, ah ayrılık” deyince Bilâl, “Hayır, hayır… Vuslat, vuslat!” dedi.
  • Karısı “Bu gece gurbete gidiyorsun… Soyunun sopunun gözlerinden kaybolacaksın” dedi.
  • Bilâl dedi ki: “Hayır, hayır… Bu gece ruhum, gurbet elinden vatanına ulaşacak!”
  • Karısı, “Gayri senin yüzünü nerede göreceğiz biz?” dedi. Bilâl dedi ki: “Allah haslarının halkasında! 3530
  • Başını kaldırır da –aşağıya değil- yukarıya bakarsan Allah haslarının halkasını görürsün.
  • Yüzük taşının yüzüğe nur saçtığı gibi Âlemlerin Rabbi de o halkayı nurlandırıp durmaktadır!”
  • Karısı, “Yazıklar olsun, bu ev yıkıldı artık “ dedi. Bilâl dedi ki: “ Buluta bakma, aya bak! “
  • Akrabam kalabalık, ev de küçük… Allah, daha mamur bir hale getirmek için yıktı!
  • Bedenin ölümle harap olmasındaki hikmet
  • Ben evvelce sıkıntılar içinde hapis olmuş adama benzerdim, şimdi ruhumun nesli doğuyu da kapladı, batıyı da. 3535
  • Bu kuyuya benzeyen evde bir yoksuldum, şimdi padişah oldum, padişaha bir köşk, bir saray lâzım!
  • Padişahlar, köşklerde, saraylarda otururlar, ölüye yurt olarak bir mezar kâfi!
  • Peygamberlere bu dünya dar geldi de padişahlar gibi Lâmekân âlemine gittiler.
  • Kalbi ölmüş kişilereyse bu dünya nurlu göründü. Görünüşü büyük, geniş… Fakat hakikatte dar!
  • Dar olmasaydı bu feryat neden? Baksana… Daha evvel doğup bu âleme gelenlerin hepsi iki büklüm oldu! 3540
  • İnsan, uyku zamanında bak, nasıl azat olmakta… Ruh, o vardığı, ulaştığı mekândan nasıl neşelenmekte.
  • Zalim, zulüm tabiatından kurtuluyor, zindandaki mahpus, hapse düştüğünü, hapiste bulunduğunu unutuyor.
  • Pek geniş olan bu yer, bu gök devenin çökeceği zaman pek daralmakta.
  • Bu dünyanın genişliği, bir gözbağı… Oysaki pek dar. Gülmesi ağlamaktan ibaret, övünmesi ardan, ayıptan başka bir şey değil.
  • Dünya, görünüşte geniş, hakikatte dardır, uyku da bu darlıktan kurtulmaya benzer
  • Hamam kızıştı, ısındı mı daralırsın, için sıkılır. 3545
  • Oysaki hamam geniştir, uzundur. O hararetten sana dar gelir, ruhun sıkılır, usanırsın.
  • Dışarı çıkmadıkça gönlün açılmaz peki… Mekânın genişmiş ne fayda?
  • Yahut da meselâ dar bir ayakkabı giyersin de geniş bir ovada yürürsün.
  • Fakat o geniş ova, sana öyle daralır ki… o ova o sahra sana âdeta zindan kesilir.
  • Seni uzaktan gören ovada bir lâle gibi açılmış der. 3550
  • Bilmez ki sen, zalimler gibi görünüşte gül bahçesindesin, fakat ruhun, feryat edip duruyor!