Gördüğü adam öyle dilberdi ki Yusuf bile görse Yusuf’u gören kadınlar gibi şaşırıp kalır, ellerini doğrardı.3705
صورتی که یوسف ار دیدی عیان ** دست از حیرت بریدی چو زنان
Gönülden baş gösterip çıkan bir hayal gibi o gül yüzlü, Meryem’in önünde topraktan bitivermişti.
همچو گل پیشش برویید آن ز گل ** چون خیالی که بر آرد سر ز دل
Meryem, kendisinden geçti ve bu dalgınlık âleminde, bu adamdan Allah’a sığınayım dedi.
گشت بیخود مریم و در بیخودی ** گفت بجهم در پناه ایزدی
O yeni, yakası temiz kızın âdetiydi, bir şeyden ürktü mü pılısını pırtısını gayp âlemine çeker, Allah’a sığınırdı.
زانک عادت کرده بود آن پاکجیب ** در هزیمت رخت بردن سوی غیب
Dünyanın kararsız bir âlem olduğunu görmüş, ihtiyata riayet ederek Allah’a sığınmayı âdet edinmişti.
چون جهان را دید ملکی بیقرار ** حازمانه ساخت زان حضرت حصار
Bu suretle de ölüm zamanına dek gideceği yolu düşmanın kesmemesini diler, Allah tapısının kendisine bir kale olmasını temin etmek isterdi.3710
تا به گاه مرگ حصنی باشدش ** که نیابد خصم راه مقصدش
Allah’a sığınmadan daha iyi bir kale görmemişti; bu yüzden de kale civarında yurt edinmişti.
از پناه حق حصاری به ندید ** یورتگه نزدیک آن دز برگزید
Meryem o akılları yakan, ciğerleri okşayan bakışları gördü.
چون بدید آن غمزههای عقلسوز ** که ازو میشد جگرها تیردوز
Padişahta o bakışlara kulağı küpeli bir köle olmuştu, asker de… O bakışlar, akıl padişahlarının akıllarını almış, onları divaneye döndürmüştü!
شاه و لشکر حلقه در گوشش شده ** خسروان هوش بیهوشش شده
O güzel gözler, yüz binlerce padişahı fermanlı köle yapmış, yüzbinlerce dolunayı hilâl haline getirmişti.
صد هزاران شاه مملوکش برق ** صد هزاران بدر را داده به دق
Zühre de bile ondan bahsetmeye kudret yoktu… Aklı kül bile onu görünce noksanlaşırdı.3715
زهره نی مر زهره را تا دم زند ** عقل کلش چون ببیند کم زند
Ben ne söyleyebilirim, ağzı, ağzımı kapattı; söylemeye takatim kalmadı ki!
من چگویم که مرا در دوختهست ** دمگهم را دمگه او سوختهست
Ben, yalnız o ateşin bir dumanıyım ateşe delâlet etmekteyim. O padişahtan uzaktayken, onu görmeden hakkında ne söylenmişse hepsi de asılsız, hepsi de saçma!
دود آن نارم دلیلم من برو ** دور از آن شه باطل ما عبروا
Zaten güneşe, âlemi kaplayan nurundan başka bir delil olamaz ki.
خود نباشد آفتابی را دلیل ** جز که نور آفتاب مستطیل
Gölgenin on delâlet etmesine imkân mı var? Gölge, onun yanında hor, hakir olup kalıyor ya… işte bu, kâfi ona!
سایه کی بود تا دلیل او بود ** این بستش کع ذلیل او بود
Bu ululuk, ona tam doğru bir delil: bütün anlayışlar geridedir, o ilerde!3720
این جلالت در دلالت صادقست ** جمله ادراکات پس او سابقست
Bütün anlayışlar topal eşeklere binmiş… O, ok gibi uçup giden rüzgâra!
جمله ادراکات بر خرهای لنگ ** او سوار باد پران چون خدنگ
Padişah kaçarsa tozunu bile kimse bulamaz… Onlar kaçarlarsa padişah, yolarını kesiverir!
گر گریزد کس نیابد گرد شه ** ور گریزند او بگیرد پیش ره
Âlemde bütün anlayışlar, durup dinlenmezler… Meydanda koşup yelme zamanıdır, oturup zevkle içkiye dalma zamanı değil!
جمله ادراکات را آرام نی ** وقت میدانست وقت جام نی
Birinin vehmi, bir doğan gibi uçup geçer, öbürünün vehmini mesafeleri delip geçen ok gibi uçar!
آن یکی وهمی چو بازی میپرد ** وآن دگر چون تیر معبر میدرد
Öbürünün ki yelken açmış gemi gibi gider… Bir başkasınınkiyse her an gerileyip durur!3725
وان دگر چون کشتی با بادبان ** وآن دگر اندر تراجع هر زمان
Bütün bu vehimler, bütün bu anlayış kuşları, uzaktan bir av gördüler mi hep birden saldırırlar.
چون شکاری مینمایدشان ز دور ** جمله حمله میفزایند آن طیور
Av ortadan kayboldu mu şaşırırlar, baykuşlar gibi viranelere dalarlar!
چونک ناپیدا شود حیران شوند ** همچو جغدان سوی هر ویران شوند
O av tekrar nazlana, nazlana salınsın, görünsün diye bir gözünü açıp bir tekini yumarak beklerler.
منتظر چشمی به هم یک چشم باز ** تا که پیدا گردد آن صید به ناز
Av gecikince beklemekten usanır, sıkılırlar da acaba gördüğümüz av mıydı, hayal miydi derler.
چون بماند دیر گویند از ملال ** صید بود آن خود عجب یا خود خیال
Bir an istirahat ederek güçlenip kuvvetlenmeleri daha doğrudur.3730
مصلحت آنست تا یک ساعتی ** قوتی گیرند و زور از راحتی
Eğer gece olmasaydı bütün halk, hırstan, isteklerinin üstüne titremeden kendilerini yakar, helâk ederlerdi.
گر نبودی شب همه خلقان ز آز ** خویشتن را سوختندی ز اهتزاز
Herkes bir şey elde etmek, bir kâr kazanmak hevesiyle bedenini ateşlere atmış, yanıp yakılmıştır.
از هوس وز حرص سود اندوختن ** هر کسی دادی بدن را سوختن
Bir müddet hırslarından kurtulsunlar diye gece, Allah rahmeti gibi zuhur etti.
شب پدید آید چو گنج رحمتی ** تا رهند ازحرص خود یکساعتی
Yolcu, sana da bir sıkıntı, bir gönül darlığı geldi mi alevlenme, meyus olma… Senin için muvafıktır o.
چونک قبضی آیدت ای راهرو ** آن صلاح تست آتش دل مشو
Çünkü ferahlık ve genişlik zamanında varını, yoğunu harcedip duruyorsun demektir. Harcetmeye karşılık bir de gelir lâzım elbet!3735
زآنک در خرجی در آن بسط و گشاد ** خرج را دخلی بباید زاعتداد
Ya mevsimi sürüp gitseydi güneş, bağları, bahçeleri yakar kavururdu.
گر هماره فصل تابستان بدی ** سوزش خورشید در بستان شدی
Nebatları kökünden yakardı, bir daha o yanıp kavrulan şeyler yenilemezdi, yeşerip tazelenmezdi.
منبتش را سوختی از بیخ و بن ** که دگر تازه نگشتی آن کهن
Kışın yüzü ekşidir ama şefkatlidir... yaz gülümser ama yakar, yandırır!
گر ترشرویست آن دی مشفق است ** صیف خندانست اما محرقست
Darlık geldi mi onda genişlik gör de canlan, alnını kırıştırma!
چونک قبض آید تو در وی بسط بین ** تازه باش و چین میفکن در جبین
Çocuklar gülüp dururlar, bilenlerinse yüzü ekşidir. Gam karaciğerden meydana gelir, neşe akciğerden!3740
کودکان خندان و دانایان ترش ** غم جگر را باشد و شادی ز شش
Çocuğun gözü, eşek gibi ahırdadır… Akıllı adamsa gözünü işin sonuna diker.
چشم کودک همچو خر در آخرست ** چشم عاقل در حساب آخرست
Akılsız, ahırdaki otu tatlı görür… Akıllı, ahırdaki hayvanın nihayet kasap elinde telef olacağını görür, bilir.
او در آخر چرب میبیند علف ** وین ز قصاب آخرش بیند تلف
Şu kasabın verdiği ot yok mu? Acıdır, acı! Kasap o otu bizi semirtmek, tartıda ağır gelmemizi temin etmek için veriyor.
آن علف تلخست کین قصاب داد ** بهر لحم ما ترازویی نهاد
Yürü, Allah’ın verdiği hikmet otunu ye! Çünkü Allah, onu ancak cömertliğinden, ihsanından dolayı karşılık istemeksizin vermiştir.
رو ز حکمت خور علف کان را خدا ** بی غرض دادست از محض عطا
Allah “Allah’ın verdiği rızıktan yiyin” dedi. Sen, buradaki rızkı ekmek sandın, hikmet olduğunu anlamadın ha!3745
فهم نان کردی نه حکمت ای رهی ** زانچ حق گفتت کلوا من رزقه
Allah’ın verdiği rızık, insan mertebesine göre hikmettir. O rızık sonunda senin boğazında durmaz, seni öldürüp mahvetmez!
رزق حق حکمت بود در مرتبت ** کان گلوگیرت نباشد عاقبت
Bu ağzını kapadın mı başka bir ağız açılır… O ağız sır lokmalarını yer, yutar.
این دهان بستی دهانی باز شد ** کو خورندهی لقمههای راز شد
Bedenini Şeytan aslanından kurtarabilirsen Allah sofrasında nice nimetler yersin!
گر ز شیر دیو تن را وابری ** در فطام اوبسی نعمت خوردی
Ben bu sözü, Türklerin et yemeği gibi yarı pişmiş, yarı ham bir halde anlattım. Sen tamamını Hâkim-i Gaznevî’den duy!
ترکجوشش شرح کردم نیمخام ** از حکیم غزنوی بشنو تمام
O gayb hakîmi, o ariflerin övündükleri zat, bunu İlahînâme’de anlatır:3750
در الهینامه گوید شرح این ** آن حکیم غیب و فخرالعارفین
Gam ye de, gam artıranların, seni derde sokanların ekmeğini yeme... çünkü akıllı adam gam yer, çocuksa şeker!