Hem bu sözleri söylüyordu, hem de dudaklarından pak nurlar çıkıyor, birbirine ulanıp göğe ağrıyordu. 3770
این همی گفت و ذبالهی نور پاک ** از لبش میشد پیاپی بر سماک
Melek diyordu ki: “Sen, benim varlığımdan yokluğa kaçıyorsun ama ben yokluktan bir padişahım, bir bayrak sahibiyim.
از وجودم میگریزی در عدم ** در عدم من شاهم و صاحب علم
Zaten yurdum orası, ağırlığım da orada… Sana görünen bir suretimden ibaret.
خود بنه و بنگاه من در نیستیست ** یکسواره نقش من پیش ستیست
Ey Meryem, bir bak hele… Ben, anlaşılması müşkül bir nakşım, hem hilâlim, hem gönüllerde ki hayal!
مریما بنگر که نقش مشکلم ** هم هلالم هم خیال اندر دلم
Gönlüne bir hayal geldi de yerleşti mi nereye kaçsan o seninledir.
چون خیالی در دلت آمد نشست ** هر کجا که میگریزی با توست
Ancak gelip geçici bir aslı olmayan hayal müstesna… O çeşit hayal yalancı sabah gibi gözden kayboluverir. 3775
جز خیالی عارضی باطلی ** کو بود چون صبح کاذب آفلی
Bensen Allah nurundan doğmuş düpedüz sabahım… Gündüzümün etrafında gece, hiç dönüp dolaşamaz.
من چو صبح صادقم از نور رب ** که نگردد گرد روزم هیچ شب
Kendine gel… Lâhavle deyip durma ey İmran’ın kızı… Ben zaten buraya Lâhavle makamından gelip düştüm.
هین مکن لاحول عمران زادهام ** که ز لاحول این طرف افتادهام
Daha Lâhavle denmeden önce Lâhavlenin nuru benim aslımdı, benim gıdamdı.
مر مرا اصل و غذا لاحول بود ** نور لاحولی که پیش از قول بود
Sen, benden Allah’a sığınmadasın ama ben o sığındığın Allah’ın ezelde düzüp koştuğu bir suretim zaten.
تو همیگیری پناه ازمن به حق ** من نگاریدهی پناهم در سبق
Seni defalarca kurtaran o sığındığın makam, benim makamım… Allah’a sığınırım diyorsun ya; o sığınmak yok mu? Ben ta kendisiyim zaten. 3780
آن پناهم من که مخلصهات بوذ ** تو اعوذ آری و من خود آن اعوذ
Tanımazlıktan beter bir afet yoktur. Sen, sevgilinin yanındasın da aşkbazlığı bilmiyorsun.
آفتی نبود بتر از ناشناخت ** تو بر یار و ندانی عشق باخت
Yâri, ağyar sanmada, neşeye gam adını takmaktasın.
یار را اغیار پنداری همی ** شادیی را نام بنهادی غمی
eksik
اینچنین نخلی که لطف یار ماست ** چونک ما دزدیم نخلش دار ماست
Sevgilimizin şu miskler gibi saçları, biz deli olursak zincirimiz olur!
اینچنین مشکین که زلف میر ماست ** چونک بیعقلیم این زنجیر ماست
Nil gibi akıp duran şu lütuf, biz firavun muyuz? Kan kesilir bize! 3785
اینچنین لطفی چو نیلی میرود ** چونک فرعونیم چون خون میشود
Kan, aklını başını al, ben suyum, dökme beni… Ben Yusuf’um fakat sana kurt gibi görünüyorum a savaşçı der.
خون همیگوید من آبم هین مریز ** یوسفم گرگ از توم ای پر ستیز
Sen görmüyorsun yoksa… Halim, selim sevgili, onunla zıt oldun mu yılanlaşır.
تو نمیبینی که یار بردبار ** چونک با او ضد شدی گردد چو مار
Hâlbuki ne eti başkalaştı, ne yağı… Sen onu kötü gördün de ondan kötüleşti!”
لحم او و شحم او دیگر نشد ** او چنان بد جز که از منظر نشد
Vekilin aşk yüzünden hiçbir şeye aldırış etmeyerek Buhara’ya dönmesi
عزم کردن آن وکیل ازعشق کی رجوع کند به بخارا لاابالیوار
Meryem’in mumunu bırak, yana dursun… Evet… O yanıp yakılan âşık, Buhara ya dönüyordu.
شمع مریم را بهل افروخته ** که بخارا میرود آن سوخته
Gönül, ne de sabırsızsın, ateşler içindesin. Yürü, Sadr-ı Cihan’a doğru kaç! 3790
سخت بیصبر و در آتشدان تیز ** رو سوی صدر جهان میکن گریز
Şu Buhara yok mu? Bilgi kaynağıdır. Kimde ateş varsa Buharalıdır zaten!
این بخارا منبع دانش بود ** پس بخاراییست هر کنش بود
Şeyhin huzurunda oldukça Buhara’dasın, sakın Buhara’yı hor görme!
پیش شیخی در بخارا اندری ** تا به خواری در بخارا ننگری
Şeyhin denize benzeyen gönlü taşar çekilir, taşar çekilir… Bu med ve cezir, o Buhara’ya horluktan başka bir surette gidene yol vermez.
جز به خواری در بخارای دلش ** راه ندهد جزر و مد مشکلش
Ne mutlu kişiye ki nefsini aşağılatmıştır. Vay o kişiye ki nefsinin tekmesi altında kalmıştır!
ای خنک آن را که ذلت نفسه ** وای آنکس را که یردی رفسه
Sadr-ı Cihan’ın ayrılığı, o âşığın canına tesir etmiş, varlığını parçalamış gitmişti. 3795
فرقت صدر جهان در جان او ** پاره پاره کرده بود ارکان او
Diyordu ki, yine oraya gideyim, kâfir olmuşsam bile tekrar imana geleyim.
گفت بر خیزم همآنجا واروم ** کافر ار گشتم دگر ره بگروم
Oraya varayım da yerlere döşeneyim; o iyi düşünceli Sadr’ın huzurunda kendimi yerlere atayım.
واروم آنجا بیفتم پیش او ** پیش آن صدر نکواندیش او
Diyeyim ki: İşte canımı önüne attım. İster dirilt, ister koyun gibi kes başımı!
گویم افکندم به پیشت جان خویش ** زنده کن یا سر ببر ما را چو میش
Ey ay yüzlü, senin huzurunda kesilip ölmek, başka yerde dirilere padişah olmaktan yeğ.
کشته و مرده به پیشت ای قمر ** به که شاه زندگان جای دگر
Ben bin kere, hatta daha da fazla sınadım, anladım: sensiz yaşamam pek acı, tahammül edilir şey değil! 3800
آزمودم من هزاران بار بیش ** بی تو شیرین مینبینم عیش خویش
Ey emelim, maksadım sevgili, sur üfürür gibi nağmelerle terennüm et de beni dirilt… Ey devem, çök artık… Neşe tamamlandı!
غن لی یا منیتی لحن النشور ** ابرکی یا ناقتی تم السرور
Ey yeryüzü, gözyaşlarımı em, yeter gayri… Ey nefis, iç o tatlı suyu, bulanıklığı geçti, duruldu artık!
ابلعی یا ارض دمعی قد کفی ** اشربی یا نفس وردا قد صفا
Ey yeryüzü, gözyaşlarımı em, yeter gayri… Merhaba ey seher yeli! Bize dostun kokusunu getirdin, ne güzel de estin ya!
عدت یا عیدی الینا مرحبا ** نعم ما روحت یا ریح الصبا
Dostlar, dedi, ben gidiyorum, elveda. Ben o emîre, o emrine itaat edilen Sadr-ı Cihan’a gidiyorum.
گفت ای یاران روان گشتم وداع ** سوی آن صدری که امیرست و مطاع
Anbean onun aşkıyla, onun ayrılığıyla yanmaktayım… Artık ne olursa olsun, gidiyorum ben! 3805
دمبدم در سوز بریان میشوم ** هرچه بادا باد آنجا میروم
Sevgilinin gönlü mermerler gibi katı bir hale gelse bile ruhum yine Buhara’ya gitmek istiyor.
گرچه دل چون سنگ خارا میکند ** جان من عزم بخارا میکند
Orası sevgilimin konağı, padişahımın şehri; benim vatanım orası… Âşıklara vatan sevgisi budur!
مسکن یارست و شهر شاه من ** پیش عاشق این بود حب الوطن
Bir mâşukun, garip âşığına “Şehirlerden hangi şehri daha güzel buldun, Hangi şehir daha kalabalık, daha büyük? Hangi şehrin nimetleri daha bol, hangi şehir daha ziyade iç açıcı” diye sorması
پرسیدن معشوقی از عاشق غریب خود کی از شهرها کدام شهر را خوشتر یافتی و انبوهتر و محتشمتر و پر نعمتتر و دلگشاتر
Bir güzel, âşığına dedi ki: Yiğidim, gurbette birçok şehirler gördün.
گفت معشوقی به عاشق کای فتی ** تو به غربت دیدهای بس شهرها
Hangi şehir daha ziyade hoşuna gitti. Âşık, “Sevgilinin oturduğu şehir”
پس کدامین شهر ز آنها خوشترست ** گفت آن شهری که در وی دلبرست
Padişahımız, nereye yaygısını yayar, oturursa orası, iğne deliği kadar dar bile olsa bize sahra gelir. 3810
هرکجا باشد شه ما را بساط ** هست صحرا گر بود سم الخیاط
Ay gibi Yusuf neredeyse orası, kuyunun dibi bile olsa cennettir.” dedi.
هر کجا که یوسفی باشد چو ماه ** جنتست ارچه که باشد قعر چاه
Dostlarının, Buhara’ya gitme diye âşığı menetmeleri ve hiçbir şeye aldırış etmeksizin ulu orta sözler söyleme diyerek tehdit eylemeleri
منع کردن دوستان او را از رجوع کردن به بخارا وتهدید کردن و لاابالی گفتن او
O âşığa da öğütçünün biri dedi ki: “Ey bihaber, aklın varsa işin sonunu düşün.
گفت او را ناصحی ای بیخبر ** عاقبت اندیش اگر داری هنر
Aklını başına devşir de işin önüne, sonuna dikkat et. Pervane gibi kendini yakıp yandırma!
درنگر پس را به عقل و پیش را ** همچو پروانه مسوزان خویش را
Delicesine Buhara’ya gidersen zincire vurulmaya, hapishaneye atılmaya lâyıksın.
چون بخارا میروی دیوانهای ** لایق زنجیر و زندانخانهای
Sadr-ı Cihan, sana kızgın… Âdeta demir çiğnemede, dişlerini gıcırdatıp durmada. Seni yirmi gözle bekliyor. 3815
او ز تو آهن همیخاید ز خشم ** او همیجوید ترا با بیست چشم
Senin için bıçak bileyip duruyor. O âdeta kırlıkta kalmış bir köpek, sense unla dolu dağarcıksın!
میکند او تیز از بهر تو کارد ** او سگ قحطست و تو انبان آرد
Allah, bir fırsat verdi, kurtuldun… Sonra da zindana gidiyorsun ha… Ne oldu sana?
چون رهیدی و خدایت راه داد ** سوی زندان میروی چونت فتاد
Sana on çeşit memur dikseler bile onlardan kaçıp gizlenmen lazım; akıl, bunu emreder.
بر تو گر دهگون موکل آمدی ** عقل بایستی کز ایشان کم زدی
Hâlbuki senin başında tek bir memur bile yok. Neden böyle önden, arttan yolun bağlandı?”
چون موکل نیست بر تو هیچکس ** از چه بسته گشت بر تو پیش و پس