English    Türkçe    فارسی   

3
3790-3839

  • Gönül, ne de sabırsızsın, ateşler içindesin. Yürü, Sadr-ı Cihan’a doğru kaç! 3790
  • سخت بی‌صبر و در آتشدان تیز ** رو سوی صدر جهان می‌کن گریز
  • Şu Buhara yok mu? Bilgi kaynağıdır. Kimde ateş varsa Buharalıdır zaten!
  • این بخارا منبع دانش بود ** پس بخاراییست هر کنش بود
  • Şeyhin huzurunda oldukça Buhara’dasın, sakın Buhara’yı hor görme!
  • پیش شیخی در بخارا اندری ** تا به خواری در بخارا ننگری
  • Şeyhin denize benzeyen gönlü taşar çekilir, taşar çekilir… Bu med ve cezir, o Buhara’ya horluktan başka bir surette gidene yol vermez.
  • جز به خواری در بخارای دلش ** راه ندهد جزر و مد مشکلش
  • Ne mutlu kişiye ki nefsini aşağılatmıştır. Vay o kişiye ki nefsinin tekmesi altında kalmıştır!
  • ای خنک آن را که ذلت نفسه ** وای آنکس را که یردی رفسه
  • Sadr-ı Cihan’ın ayrılığı, o âşığın canına tesir etmiş, varlığını parçalamış gitmişti. 3795
  • فرقت صدر جهان در جان او ** پاره پاره کرده بود ارکان او
  • Diyordu ki, yine oraya gideyim, kâfir olmuşsam bile tekrar imana geleyim.
  • گفت بر خیزم هم‌آنجا واروم ** کافر ار گشتم دگر ره بگروم
  • Oraya varayım da yerlere döşeneyim; o iyi düşünceli Sadr’ın huzurunda kendimi yerlere atayım.
  • واروم آنجا بیفتم پیش او ** پیش آن صدر نکواندیش او
  • Diyeyim ki: İşte canımı önüne attım. İster dirilt, ister koyun gibi kes başımı!
  • گویم افکندم به پیشت جان خویش ** زنده کن یا سر ببر ما را چو میش
  • Ey ay yüzlü, senin huzurunda kesilip ölmek, başka yerde dirilere padişah olmaktan yeğ.
  • کشته و مرده به پیشت ای قمر ** به که شاه زندگان جای دگر
  • Ben bin kere, hatta daha da fazla sınadım, anladım: sensiz yaşamam pek acı, tahammül edilir şey değil! 3800
  • آزمودم من هزاران بار بیش ** بی تو شیرین می‌نبینم عیش خویش
  • Ey emelim, maksadım sevgili, sur üfürür gibi nağmelerle terennüm et de beni dirilt… Ey devem, çök artık… Neşe tamamlandı!
  • غن لی یا منیتی لحن النشور ** ابرکی یا ناقتی تم السرور
  • Ey yeryüzü, gözyaşlarımı em, yeter gayri… Ey nefis, iç o tatlı suyu, bulanıklığı geçti, duruldu artık!
  • ابلعی یا ارض دمعی قد کفی ** اشربی یا نفس وردا قد صفا
  • Ey yeryüzü, gözyaşlarımı em, yeter gayri… Merhaba ey seher yeli! Bize dostun kokusunu getirdin, ne güzel de estin ya!
  • عدت یا عیدی الینا مرحبا ** نعم ما روحت یا ریح الصبا
  • Dostlar, dedi, ben gidiyorum, elveda. Ben o emîre, o emrine itaat edilen Sadr-ı Cihan’a gidiyorum.
  • گفت ای یاران روان گشتم وداع ** سوی آن صدری که امیرست و مطاع
  • Anbean onun aşkıyla, onun ayrılığıyla yanmaktayım… Artık ne olursa olsun, gidiyorum ben! 3805
  • دم‌بدم در سوز بریان می‌شوم ** هرچه بادا باد آنجا می‌روم
  • Sevgilinin gönlü mermerler gibi katı bir hale gelse bile ruhum yine Buhara’ya gitmek istiyor.
  • گرچه دل چون سنگ خارا می‌کند ** جان من عزم بخارا می‌کند
  • Orası sevgilimin konağı, padişahımın şehri; benim vatanım orası… Âşıklara vatan sevgisi budur!
  • مسکن یارست و شهر شاه من ** پیش عاشق این بود حب الوطن
  • Bir mâşukun, garip âşığına “Şehirlerden hangi şehri daha güzel buldun, Hangi şehir daha kalabalık, daha büyük? Hangi şehrin nimetleri daha bol, hangi şehir daha ziyade iç açıcı” diye sorması
  • پرسیدن معشوقی از عاشق غریب خود کی از شهرها کدام شهر را خوشتر یافتی و انبوه‌تر و محتشم‌تر و پر نعمت‌تر و دلگشاتر
  • Bir güzel, âşığına dedi ki: Yiğidim, gurbette birçok şehirler gördün.
  • گفت معشوقی به عاشق کای فتی ** تو به غربت دیده‌ای بس شهرها
  • Hangi şehir daha ziyade hoşuna gitti. Âşık, “Sevgilinin oturduğu şehir”
  • پس کدامین شهر ز آنها خوشترست ** گفت آن شهری که در وی دلبرست
  • Padişahımız, nereye yaygısını yayar, oturursa orası, iğne deliği kadar dar bile olsa bize sahra gelir. 3810
  • هرکجا باشد شه ما را بساط ** هست صحرا گر بود سم الخیاط
  • Ay gibi Yusuf neredeyse orası, kuyunun dibi bile olsa cennettir.” dedi.
  • هر کجا که یوسفی باشد چو ماه ** جنتست ارچه که باشد قعر چاه
  • Dostlarının, Buhara’ya gitme diye âşığı menetmeleri ve hiçbir şeye aldırış etmeksizin ulu orta sözler söyleme diyerek tehdit eylemeleri
  • منع کردن دوستان او را از رجوع کردن به بخارا وتهدید کردن و لاابالی گفتن او
  • O âşığa da öğütçünün biri dedi ki: “Ey bihaber, aklın varsa işin sonunu düşün.
  • گفت او را ناصحی ای بی‌خبر ** عاقبت اندیش اگر داری هنر
  • Aklını başına devşir de işin önüne, sonuna dikkat et. Pervane gibi kendini yakıp yandırma!
  • درنگر پس را به عقل و پیش را ** همچو پروانه مسوزان خویش را
  • Delicesine Buhara’ya gidersen zincire vurulmaya, hapishaneye atılmaya lâyıksın.
  • چون بخارا می‌روی دیوانه‌ای ** لایق زنجیر و زندان‌خانه‌ای
  • Sadr-ı Cihan, sana kızgın… Âdeta demir çiğnemede, dişlerini gıcırdatıp durmada. Seni yirmi gözle bekliyor. 3815
  • او ز تو آهن همی‌خاید ز خشم ** او همی‌جوید ترا با بیست چشم
  • Senin için bıçak bileyip duruyor. O âdeta kırlıkta kalmış bir köpek, sense unla dolu dağarcıksın!
  • می‌کند او تیز از بهر تو کارد ** او سگ قحطست و تو انبان آرد
  • Allah, bir fırsat verdi, kurtuldun… Sonra da zindana gidiyorsun ha… Ne oldu sana?
  • چون رهیدی و خدایت راه داد ** سوی زندان می‌روی چونت فتاد
  • Sana on çeşit memur dikseler bile onlardan kaçıp gizlenmen lazım; akıl, bunu emreder.
  • بر تو گر ده‌گون موکل آمدی ** عقل بایستی کز ایشان کم زدی
  • Hâlbuki senin başında tek bir memur bile yok. Neden böyle önden, arttan yolun bağlandı?”
  • چون موکل نیست بر تو هیچ‌کس ** از چه بسته گشت بر تو پیش و پس
  • Gizli aşk, onu esir etmişti. O öğütçü, o korkutucu o gizli memuru görmüyordu ki! 3820
  • عشق پنهان کرده بود او را اسیر ** آن موکل را نمی‌دید آن نذیر
  • Her memurun başında gizli bir memur var. Böyle değil de o memur, neden köpeğe benzeyen tabiatına esir. Neden onun bağlarıyla bağlı?
  • هر موکل را موکل مختفیست ** ورنه او در بند سگ طبعی ز چیست
  • Padişahın kızgınlığı ruhuna tesir etmiş, onu memurluğa, kara yüzlülüğe bağlamış.
  • خشم شاه عشق بر جانش نشست ** بر عوانی و سیه‌روییش بست
  • Hadi vur şu adamı diye onu dövüp duruyor! Benim feryadım, işte o gizli memurlardan!
  • می‌زند او را که هین او رابزن ** زان عوانان نهان افغان من
  • Kimi ziyanda görürsen bil ki görünüşte yapayalnız bile olsa hakikatte o ziyana bir memurla sürüklenir, gider.
  • هرکه بینی در زیانی می‌رود ** گرچه تنها با عوانی می‌رود
  • Bu hali bilseydin feryat eder, o padişahlar padişahına sığınırdın. 3825
  • گر ازو واقف بدی افغان زدی ** پیش آن سلطان سلطانان شدی
  • Padişahın huzurunda başına topraklar saçar da o korkunç Şeytan’dan kurtulurdun.
  • ریختی بر سر به پیش شاه خاک ** تا امان دیدی ز دیو سهمناک
  • A karıncadan daha aşağı, daha kuvvetsiz ve ehemmiyetsiz adam, kendini bey görüyorsun ha… sen körsün de ondan başına dikilmiş olan o memuru görmüyorsun.
  • میر دیدی خویش را ای کم ز مور ** زان ندیدی آن موکل را تو کور
  • Bu yalancı kanatlarla gururlandın ha... Adamı suça, ziyankârlığa çeken kol kanat, ama da kol kanattır ya!
  • غره گشتی زین دروغین پر و بال ** پر و بالی کو کشد سوی وبال
  • Kanat dediğin adamı yücelere çeker… Topraklara bulandı mı da ağırlaşır, adam uçamaz gayrı!
  • پر سبک دارد ره بالا کند ** چون گل‌آلو شد گرانیها کند
  • Âşığın, aşk sırrını anlamayan öğütçüye ulu orta cevabı
  • لاابالی گفتن عاشق ناصح و عاذل را از سر عشق
  • Âşık dedi ki: “Ey öğütçü, sus… Niceye bir öğüt vereceksin, niceye bir? Vazgeç bu öğütten; bağ, pek kuvvetli. 3830
  • گفت ای ناصح خمش کن چند چند ** پند کم ده زانک بس سختست بند
  • Senin öğüdünden daha da kuvvetlendi. Senin âlimin aşk nedir, tanımadı ki!
  • سخت‌تر شد بند من از پند تو ** عشق را نشناخت دانشمند تو
  • Bir yerde aşk fazlalaştı, derdi arttırdı mı orada ne Ebû Hanîfe bir ders verebilir, ne Şâfiî!”
  • آن طرف که عشق می‌افزود درد ** بوحنیفه و شافعی درسی نکرد
  • Beni ölümle tehdit etme... Kendi kanıma susamış birisiyim ben zaten!
  • تو مکن تهدید از کشتن که من ** تشنه‌ی زارم به خون خویشتن
  • Âşıklara her an bir ölüm var… Âşıkların ölümü bir çeşit değil!
  • عاشقان را هر زمانی مردنیست ** مردن عشاق خود یک نوع نیست
  • Âşık, doğru yolun ruhunu bulmuş, o ruhla iki yüz cana sahip olmuştur da her an iki yüzünü de feda edip durmadadır. 3835
  • او دو صد جان دارد از جان هدی ** وآن دوصد را می‌کند هر دم فدی
  • Feda ettiği her cana karşılık da on tana ecir alır. Kur’an’dan “ Kim bir iyilik yaparsa on mislini bulur” ayetini okusan a!
  • هر یکی جان را ستاند ده بها ** از نبی خوان عشرة امثالها
  • O güzel yüzlü sevgili, kanımı dökerse neşeyle dönerek, zevkimden ayaklarımı yerlere vurarak canımı saçarım!
  • گر بریزد خون من آن دوست‌رو ** پای‌کوبان جان برافشانم برو
  • Ben sınadım, benim hayatım ölümümde. Bu hayattan kurtuldum mu ebediyete erişeceğim.
  • آزمودم مرگ من در زندگیست ** چون رهم زین زندگی پایندگیست
  • Ey inanılacak, güvenilecek kişiler, beni öldürün, öldürülmemde hayat içinde hayat var.
  • اقتلونی اقتلونی یا ثقات ** ان فی قتلی حیاتا فی حیات