- Senin öğüdünden daha da kuvvetlendi. Senin âlimin aşk nedir, tanımadı ki!
- سختتر شد بند من از پند تو ** عشق را نشناخت دانشمند تو
- Bir yerde aşk fazlalaştı, derdi arttırdı mı orada ne Ebû Hanîfe bir ders verebilir, ne Şâfiî!”
- آن طرف که عشق میافزود درد ** بوحنیفه و شافعی درسی نکرد
- Beni ölümle tehdit etme... Kendi kanıma susamış birisiyim ben zaten!
- تو مکن تهدید از کشتن که من ** تشنهی زارم به خون خویشتن
- Âşıklara her an bir ölüm var… Âşıkların ölümü bir çeşit değil!
- عاشقان را هر زمانی مردنیست ** مردن عشاق خود یک نوع نیست
- Âşık, doğru yolun ruhunu bulmuş, o ruhla iki yüz cana sahip olmuştur da her an iki yüzünü de feda edip durmadadır. 3835
- او دو صد جان دارد از جان هدی ** وآن دوصد را میکند هر دم فدی
- Feda ettiği her cana karşılık da on tana ecir alır. Kur’an’dan “ Kim bir iyilik yaparsa on mislini bulur” ayetini okusan a!
- هر یکی جان را ستاند ده بها ** از نبی خوان عشرة امثالها
- O güzel yüzlü sevgili, kanımı dökerse neşeyle dönerek, zevkimden ayaklarımı yerlere vurarak canımı saçarım!
- گر بریزد خون من آن دوسترو ** پایکوبان جان برافشانم برو
- Ben sınadım, benim hayatım ölümümde. Bu hayattan kurtuldum mu ebediyete erişeceğim.
- آزمودم مرگ من در زندگیست ** چون رهم زین زندگی پایندگیست
- Ey inanılacak, güvenilecek kişiler, beni öldürün, öldürülmemde hayat içinde hayat var.
- اقتلونی اقتلونی یا ثقات ** ان فی قتلی حیاتا فی حیات
- Ey aydın yüzlü, ey daimî varlığın ruhu, ruhumu kendine çek, bana vuslatınla cömertlik et! 3840
- یا منیر الخد یا روح البقا ** اجتذب روحی وجد لی باللقا
- Öyle bir sevgilim var ki sevgisi kalbimi yakıp kavurmada. Dilerse gözlerimin üstünde yürür!
- لی حبیب حبه یشوی الحشا ** لو یشا یمشی علی عینی مشی
- Arapça daha hoş ama Farsça söyle. Zaten aşkın bunlardan başka daha yüzlerce dili var ama
- پارسی گو گرچه تازی خوشترست ** عشق را خود صد زبان دیگرست
- Sevgilisinin kokusu uçup geldi mi o dillerin hepsi de şaşırır, lâl olur kalır.
- بوی آن دلبر چو پران میشود ** آن زبانها جمله حیران میشود
- Artık ben susayım, kâfi… Sevgili söylemeye başladı. Dinle, kulak kesil… Allah, doğruyu daha iyi bilir.
- بس کنم دلبر در آمد در خطاب ** گوش شو والله اعلم بالصواب
- Âşık tövbe etti mi… işte o zaman kork. Çünkü âşık, ayyarlar gibi daracığında ders verir! 3845
- چونک عاشق توبه کرد اکنون بترس ** کو چو عیاران کند بر دار درس
- Bu âşık, Buhara’ya gidiyor ama ders okumaya, üstada hizmet etmeye değil.
- گرچه این عاشق بخارا میرود ** نه به درس و نه به استا میرود
- Âşıklara dostun güzelliği müderristir… Defterleri, dersleri, meşkleri de onun yüzü!
- عاشقان را شد مدرس حسن دوست ** دفتر و درس و سبقشان روی اوست
- Susarlar ama tekrar tekrar attıkları nâralar sevgilinin arşına, tahtına kadar ulaşır.
- خامشند و نعرهی تکرارشان ** میرود تا عرش و تخت یارشان
- Dersleri fitne, oyun, dönüş ve titreyiştir. Onlar ne Ziyadat okurlar, ne Silsile.
- درسشان آشوب و چرخ و زلزله ** نه زیاداتست و باب سلسله
- Bu kavmin silsilesi, sevgilinin simsiyah ve kıvırcık saçlarıdır. Onlarda devir meselesinden bahsederler ama sevgilinin devrinden. 3850
- سلسلهی این قوم جعد مشکبار ** مسلهی دورست لیکن دور یار
- Eğer birisi sana kese meselesini sorarsa ona de ki: Allah hazinesi keselere sığmaz ki!
- مسلهی کیس ار بپرسد کس ترا ** گو نگنجد گنج حق در کیسهها
- Âşıklara aralarında Hul ve Mübara’dan dem vururlarsa hoş gör. Hakikatte Buhara’yı anıyorlar demektir.
- گر دم خلع و مبارا میرود ** بد مبین ذکر بخارا میرود
- Her şeyi anış, başka bir hassa verir… her sıfatın başka bir mahiyeti var.
- ذکر هر چیزی دهد خاصیتی ** زانک دارد هرصفت ماهیتی
- Buhara’da her hünere ermiş, olgun bir hale gelmişsin ama horluğa yüz kodun mu hepsinden vazgeçer, her şeyi unutursun.
- در بخارا در هنرها بالغى ** چون به خوارى رو نهى ز آن فارغى
- O Buhara’lı âşık da bilgi derdinde değildi… Gözünü görüş güneşine dikmişti o. 3855
- آن بخاری غصهی دانش نداشت ** چشم بر خورشید بینش میگماشت
- Kim, halvette görüşe yol bulur, hakikati görürse artık bilgilerle yücelmeyi dilemez.
- هرکه درخلوت ببینش یافت راه ** او ز دانشها نجوید دستگاه
- Can güzelliğiyle bir kâseden şarap içen, ağızdan duyulma haberlerle bilgilerden tasalanmaz.
- با جمال جان چوشد همکاسهای ** باشدش ز اخبار و دانش تاسهای
- Görüş, ekseriyetle bilgiden üstündür, bilgiye galebe eder. Bu yüzden halk nazarında dünya galiptir, sevimlidir.
- دید بردانش بود غالب فرا ** زان همی دنیا بچربد عامه را
- Çünkü dünyayı gözler görür; bu, eldeki matahtır… ahireti ise verilmesi va’dedilen borç bilirler.
- زانک دنیا را همیبینند عین ** وآن جهانی را همیدانند دین
- O âşık kulun Buhara’ya yüz tutması
- رو نهادن آن بندهی عاشق سوی بخارا
- Kanlı gözyaşları döken o âşık yüreği çarpa çarpa hararetle, iştiyakla koşarak Buhara’ya yüz tuttu. 3860
- رو نهاد آن عاشق خونابهریز ** دلطپان سوی بخارا گرم و تیز
- İştiyakından çölün kumları, ona ipek geliyor, Ceyhun’un suyu küçücük bir şey görünüyordu!
- ریگ آمون پیش او همچون حریر ** آب جیحون پیش او چون آبگیر
- Çöl önünde gül bahçesi kesilmekte, gül gibi gülerek düşe kalka, yuvarlanarak koşup gitmekteydi!
- آن بیابان پیش او چون گلستان ** میفتاد از خنده او چون گلستان
- Şeker, Semerkant’tadır ama o, şekeri Buhara’da bulmuş Buhara yolunu tutmuştu.
- در سمرقندست قند اما لبش ** از بخارا یافت و آن شد مذهبش
- “Ey Buhara, sen akıllara akıl katardın ama benim aklımı da aldın dinimi de!
- ای بخارا عقلافزا بودهای ** لیکن ازمن عقل و دین بربودهای
- Ben bir tolunay aramaktaydım, o yüzden hilâle döndüm. Kapı dibinde Sadr-ı (başköşeyi) istiyorum!” demekteydi. 3865
- بدر میجویم از آنم چون هلال ** صدر میجویم درین صف نعال
- Buhara’nın karaltısını görünce gam karanlığında bir beyazlıktır göründü.
- چون سواد آن بخارا را بدید ** در سواد غم بیاضی شد پدید
- Yere yığıldı, uzun bir müddet kendisinden geçti. Aklı, sır bahçesine uçup gitti.
- ساعتی افتاد بیهوش و دراز ** عقل او پرید در بستان راز
- Onu ayıltacak, aşk gül suyuydu, bunu bilmediklerinden başına, yüzüne gül suları serptiler.
- بر سر و رویش گلابی میزدند ** از گلاب عشق او غافل بدند
- O gizli gül bahçesi görmüştü… Aşk, onu yakalamış kendisinden geçirmiş gitmişti.
- او گلستانی نهانی دیده بود ** غارت عشقش ز خود ببریده بود
- Sen donmuş, taş kesilmiş birisin; bu söze, bu nefese lâyık değilsin… Evet, sen de kamışsın ama içinde şeker yok! 3870
- تو فسرده درخور این دم نهای ** با شکر مقرون نهای گرچه نیی
- Aklın başında, akıllısın sen. “Görmediğiniz askerleri yolladı” ayetinden gafilsin!
- رخت عقلت با توست و عاقلی ** کز جنودا لم تروها غافلی
- O sallapati âşığın Buhara’ya gelmesi, dostlarının onu meydana çıkarmamaya çalışmaları
- در آمدن آن عاشق لاابالی در بخارا وتحذیر کردن دوستان او را از پیداشدن
- Sevine, sevine o emniyet şehrine sevgilisinin bulunduğu yere, Buhara’ya geldi.
- اندر آمد در بخارا شادمان ** پیش معشوق خود و دارالامان
- Gökyüzünde uçan, ay tarafından kucaklandığını, kendisine sen de beni kucaklasana dendiğini sanan sarhoşa benziyordu.
- همچو آن مستی که پرد بر اثیر ** مه کنارش گیرد و گوید که گیر
- Onu Buhara’da her gören “Durma, görünmeden hemen bir tarafa sıvış!
- هرکه دیدش در بخارا گفت خیز ** پیش از پیدا شدن منشین گریز
- Padişah gazap etmiş, tam on yıllık öcünü almak için seni arayıp duruyor. 3875
- که ترا میجوید آن شه خشمگین ** تا کشد از جان تو ده ساله کین
- Allah aşkına olsun kendi kanına girme… Kendine pek o kadar güvenme!
- الله الله درمیا در خون خویش ** تکیه کم کن بر دم و افسون خویش
- Sadr-ı Cihan’ın Şahnesiydin, itimadına mazhar olmuş üstat bir mühendistin.
- شحنهی صدر جهان بودی و راد ** معتمد بودی مهندس اوستاد
- Ona hıyanette bulundun, cezadan da kaçtın… Neyse, bu suretle kurtulduğun halde şimdi nasıl oldu da tekrar geldin?
- غدو کردی وز جزا بگریختی ** رسته بودی باز چون آویختی
- Yüzlerce hileyle belâdan kurtulmuştun, seni buraya aptallığın mı getirdi, ecelin mi?
- از بلا بگریختی با صد حیل ** ابلهی آوردت اینجا یا اجل
- Aklın Utaridi bile beğenmez, kınardı… Fakat kaza ve kader, aklı da ahmak bir hale sokuyor, akıllıyı da! 3880
- ای که عقلت بر عطارد دق کند ** عقل و عاقل را قضا احمق کند