English    Türkçe    فارسی   

3
3879-3928

  • Yüzlerce hileyle belâdan kurtulmuştun, seni buraya aptallığın mı getirdi, ecelin mi?
  • Aklın Utaridi bile beğenmez, kınardı… Fakat kaza ve kader, aklı da ahmak bir hale sokuyor, akıllıyı da! 3880
  • Sen, aslanı arayan talihsiz tavşansın. Nerede aklın, nerede bilgin, nerede çevikliğin, çabuk anlayışın?
  • Kaza ve kaderin böyle yüzlerce afsunları vardır. Kaza geldi mi âlem daralır derler.
  • Sağda, solda yüzlerce yol, yüzlerce kaçıp kurtulunacak yer vardır da kaza ve kader, gelince hepsi bağlanır, kapanır; kaza ve kader bir ejderhadır” diyordu.
  • Âşığın, kendisini kınayan ve tehdit edenlere cevap vermesi
  • Âşık dedi ki. “Ben, susuzluk hastalığına tutulmuş birisiyim. Biliyorum da… Su beni öldürür.”
  • Fakat bu hastalığa tutulan, sudan kaçamaz ki… İsterse su onu yüzlerce defa öldürsün, harap etsin! 3885
  • Elim, karnım şişse bile suya olan aşkım azalmıyor.
  • Karnımı görüp bu ne diye sordukları zaman keşke bütün deniz, karnıma aksaydı diyorum.
  • Bir tuluma benzeyen karnım, isterse su dalgalarından yırtılsın… Ölsem bile ne mutlu bir ölüm!
  • Ben, nerede bir ırmak görsem ah, o ırmak ben olsam diye haset etmekteyim.
  • Elim defe benzese; karnım davul gibi şişse yine gül gibi neşeyle onun sevda davulunu döver dururum. 3890
  • O, Ruhulemin, kanımı dökse yer gibi yudum, yudum kan içerim.
  • Ben yer gibi, karnındaki çocuk gibi kanlar içiyorum… Âşık oldum olalı işim gücüm bu!
  • Geceleri tencere gibi ateş üstünde kaynamakta… Gündüzleri kum gibi akşamlara kadar kan içmekteyim.
  • Hileye saptım, o bana kızmıştı, yapmak istediğim şeye mâni oldum, hışmından kaçtım diye nadimim.
  • Söyleyin… Kızgınlıkla bana ne yapmak istiyorsa yapsın. O kurban bayramıdır, âşık da kurbanlık! 3895
  • Öküz uyur, istirahat eder, bir şey yerse kurban bayramı için besleniyor demektir.
  • Beni Musa’nın kurban edilerek ölüyü dirilten öküzü bil. Cüz’lerimin cüz’ü bile hür kişinin hasredilmesine sebeptir.
  • Musa’nın öküzü de kurban olmuştu. En küçük cüz’ ü bile bir öldürülmüşe hayat verdi.
  • Öküzün bazı yerleriyle ölüye vurun hitabı geldi; vurdular. O öldürülmüş adam dirildi, fırlayıp kalktı.
  • Eğer şu ruhların haşredilmesini istiyorsanız ey ulu kişilerim, bu sözü kesin! 3900
  • Ben cemaattandım… Öldüm, yetişip gelişen bir varlık, nebat oldum. Nebatken öldüm, hayvan suretinde zuhur ettim.
  • Hayvanlıktan da geçtim, hayvanken de öldüm de insan oldum. Artık ölüp de yok olmaktan ne korkayım?
  • Bir hamle daha edeyim, insanken öleyim de melekler âlemine geçip kol kanat açayım.
  • Melek olduktan sonra da ırmağı atlamak, melek sıfatını da terk etmek gerek, “Her, şey fanidir, helâk olur… ancak onun hakikati bakidir.”
  • Bir kere daha melekken kurban olur da o vehme gelmeyen yok mu? İşte o olurum. 3905
  • Yok olurum, suretlerin hepsini terk ederim de erganun gibi “ Biz, mutlaka geri dönenleriz, ona ulaşanlarız” derim…
  • Ümmet, bunda ittifak etmiştir. Karanlıklarda gizli olan Âbıhayat yok mu? Ölümdür o.
  • Nilüfer gibi ırmağın bu tarafında bit… Susama hastalığına uğrayan adam gibi haris ol, ölümü ara!
  • Susama hastalığına uğrayanın ölümü sudur da yine su arar, su içer durur. Allah, doğrusunu daha iyi bilir.
  • Ey ayıp ve ar hırkasını giyinen donmuş, üşümüş âşık sen can korkusuyla candan kaçıyorsun. 3910
  • Ey karılara bile ayıp ve ar olan kişi, hele bak… onun aşk kılıcının önünde yüz binlerce can, elceğizlerini çırparak ölüme müştak!
  • Irmağı gördün ya… Testideki suyu ırmağa döküver. Su, hiç ırmaktan kaçar, çekinir mi?
  • Testideki su, ırmağa döküldü mü ırmakta mahvolur, ırmak kesilir.
  • Vasfı yok olur da zatı kalır… Artık bundan böyle ne kaybolur, ne kötüleşir, pislenir!
  • Ben de ondan kaçtığım için pişmanım, özrümü bildirmek üzere kendimi onun fidanına astım!” 3915
  • Canından el yıkayan o âşığın mâşukuna ulaşması
  • Top gibi başının, yüzünün üstüne kapanıp secdeler ederek gözleri yaşlı bir halde Sad-ı Cihan’ın huzuruna gitti.
  • Herkes, acaba onu yakacak mı, asacak mı diye başını havaya dikmiş bekliyordu.
  • Sadr-ı Cihan, işte o vakit zaman, talihsiz kişilere ne gösterirse bu bir avuç ahmağa onu gösterdi.
  • İşten anlamayan ahmak, pervane gibi alevi nur sandı, ahmakçasına aleve atıldı, canından oldu.
  • Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır. 3920
  • O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir.
  • Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık
  • Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle:
  • Rey şehrinin kıyısında bir mescit vardı.
  • Hiç kimse yoktu ki orada gecelesin, yatsın da korkudan ödü patlayıp ölmesin; oğlu o gece yetim kalmasın.
  • Ona nice aç, çıplak garip gitti… Hepsi de sabah çağı yıldızlar gibi battı, mezara girdi! 3925
  • Sen de bunu iyice anla, kendine gel. Sabah geldi çattı, uykuyu bırak artık!
  • Herkes, orada kuvvetli periler var, orada konaklayanları kör kılıçla kesip öldürüyorlar derdi.
  • Bazıları sihir ve tılsım var. Düşmanın canını almak için gözetip durmada diyordu.