English    Türkçe    فارسی   

3
3987-4036

  • Ondan kaçıp kurtulmak için bir mühlet istersin. Verirse ne âlâ… Vermezse “Olmaz, hadi kalk” diye emreder.
  • Mühlet istemen, mühlet alman ilâçlardır, tedavidir. Âdeta ten hırkasını yamalarla yamarsın!
  • Fakat nihayet bir sabah kızgın bir hale gelir. “ Bu mühlet niceye bir sürecek? Utan artık!” der.
  • Ey hasetlerle dopdolu adam, o gün gelmeden önce davran da padişahtan özür iste! 3990
  • Atını karanlıklara süren adam, gönlünü o nurdan tamamıyla ayırır.
  • Şahdan da kaçar, şahitten de, götürmek istediği yerden de. Çünkü o şahit, onu kazaya, hükme davet etmektedir.
  • Mescid halkının bir kere daha geceleyin o mescide kalmak istemesini kınamaları
  • Ahali dedi ki: “Babayiğitlik satma, yürü… bu sevdadan vazgeç de elbisen de burada rehin kalmasın, canın da!
  • Burada gecelemek, uzaktan kolay görünür ama bu geçit sonunda güçleşir!
  • Nice kişiler vardır ki kasınır, böbürlenir... Fakat elem ve ıstırap zamanında yapışacak, el atacak bir şey arar! 3995
  • Savaştan önce halkın gönlüne iyi ve kötü hayal kolay görünür.
  • Fakat adam savaşa girdi mi iş o zaman sarpa sarar!
  • Mademki aslan değilsin, ileriye ayak atma. Çünkü ecel kurttur, canınsa koyun!
  • Yok… Eğer Abdal’dan olmuşsan, koyunun aslan haline gelmişse korkma, emin bir halde gel ileri… Ölümün sana mağlûp olur, bir şey yapamaz!
  • Abdal kimdir? Varlığı değişmiş olan, Allah’ın değiştirmesiyle şarabı sirke kesilen! 4000
  • Fakat sarhoşsan kendini aslanları bile tutarım, emrime ram ederim sanıyor, sarhoşlukla aslan olduğunu zannediyorsan kendine gel, sakın ileri atılma!
  • Allah, doğru yolu bulmamış kötü münafıklar hakkında “Onların savaşmaları, kendi aralarında şiddetlenir” dedi.
  • Kendi kendilerine kaldılar mı er kesilirler. Fakat savaşta evdeki karılara dönerler.
  • O gayp askerinin başbuğu Peygamber dedi ki: “Ey yiğit, savaştan önce yiğitlik olamaz!”
  • Sarhoşlar, savaş lâfına kalkıştılar mı ağızlarından köpük saçarlar ama savaş kızışınca köpük gibi kalırlar, hiçbir işe yaramazlar. 4005
  • Bu çeşit adamın kılıcı savaş sözü olunca, uzar. Asıl savaştaysa soğan gibi kat, kat kınlara gömülür!
  • Savaşı düşündüğü zaman gönlü, yaraları arar, saflara dalar, erlikler gösterir. Savaş zamanındaysa bucak bucak kaçar?
  • Cefaya uğrayıp cilâlanacağı zaman kaçan, sonra da safa dileyen kişiye şaşarım doğrusu.
  • Aşk dâvaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa dâvayı kazanamazsın ki!
  • Kadı, senden şahit isterse incinme. Yılanı öp ki hazineyi elde edesin! 4010
  • Zaten o cefa sana değildir ki ey oğul! Sendeki kötü hulyadır.
  • Sopayla kilime vuran, kilimi dövmez, tozlarını silker!
  • Kızıp atı döven, hakikatte atı dövmez, aksak yürüyüşünü döver.
  • Bu yürüyüşü bıraksın da iyi yürüsün, rahvanlaşsın der. Üzüm suyunu şarap olsun diye hapis edersin ya…
  • Birisi bir yetimi dövse gören der ki: O yetimceğizi neye dövüyorsun. Allah’tan korkmuyor musun? 4015
  • Döven de “Canım, dostum, ben onu ne vakit dövdüm ki? Ben, ondaki Şeytan’ı dövüyorum” der.
  • Annen, sana “geber” dese bu sözüyle kötü huyunun, kötülüğünün gebermesini ister.
  • Edepten, terbiyeden kaçanlar, erliğin yüzsuyunu da dökerler, erlerin yüzsuyunu da!
  • Bunlar, kendilerini kınayanları da savaştan döndürürler… Nihayet böyle rezil ve kahpe bir halde kala kaldılar.
  • Herzevekillerin herzelerini, manasız sözlerini saçma gururlarını az dinle, bu çeşit adamlarla savaş safına girme. 4020
  • Allah, bunlar hakkında buyurdu ki “Onlar size uyunca sayınızı çoğaltmazlar, ancak hile ve fesadı çoğaltırlar", "Kaypak arkadaşlara uyma, çevir onların yaprağını!
  • Çünkü onlar sizinle yoldaş olurlarsa gaziler de saman gibi içsiz bir hale düşerler.
  • Size uymuş görünür, sizinle beraber safa girerler ama sonra kaçarlar, safı da bozar perişan ederler.
  • Bu çeşit adamdansa… Münafıklardan pek kalabalık kişinin size uymadansa azlık asker daha iyi.
  • Az, fakat adamakıllı olmuş güzel badem, acımış, kötü fakat çok bademden iyidir elbette. 4025
  • Suret bakımından acı da birdir, tatlı da… Fakat hakikatte bunlar birbirine zıttır, ikidir.
  • Kâfir, o âlemin varlığından şüphe eder, dirileceğini ummaz. Bu yüzden gönlünde korku vardır.
  • Yola düşüp gider ama bir konak bile bilmez. Gönlü kör olan adam, korka korka adım atar.
  • Yolcu, yol bilmezse nasıl gider? Tereddütlerle, gönlü kanlarla dolu olarak!
  • Birisi “Hay adam hay… Yol, burası değil ki!” dese korkusundan hemen oracıkta duruverir. 4030
  • Fakat gönlüyle hakikati duyan, yolu bilen kişinin kulağına hiç öyle hay huylar girer mi?
  • Şu halde bu deve yüreklilerle yoldaş olma. Çünkü onlar, darlık ve korku zamanında kayboluverirler.
  • Onlar, lâf da Bâbil sihrine maliktirler, her şeyi yapar, çatarlar ama iş dara geldi mi kaçar, seni yapayalnız bırakıverirler!
  • Kendine gel ve züppelerden savaş umma. Tavus kuşlarından av avlama hünerini bekleme!
  • Tabiat tavus kuşuna benzer, sana vesveseler verir, saçma sapan söylenir durur; nihayet seni yerinden yurdundan eder. 4035
  • Şeytan’ın, Kureyş kabilesine “Ahmed’le savaşa girişin, ben de yardım eder, size yardım etmek üzere kabilemi getiririm” demesi, iki saf karşılaşınca da onları bırakıp kaçması
  • Şeytan gibi… o da asker içine girdi, yüzün biri oldu, “ Ben size yardımcıyım” dedi, onlara afsun okudu, onları aldattı.