- Hadi ye, işte bizim yağlı gıdamız budur diyorsun. Hâlbuki ona Allah vuslatından başka gıda yoktur.
- که بخور اینست ما را لوت و پوت ** نیست او را جز لقاء الله قوت
- O dertlere düşmüş zavallı da bu işkenceden bu sınanmadan kırılıp senden Allah’a şikâyet ederek der ki:
- زین شکنجه و امتحان آن مبتلا ** میکند از تو شکایت با خدا
- “ arabbi, bu kocamış kurttan elâman.” Allah da ona “Sabret, işte vakit geldi.
- کای خدا افغان ازین گرگ کهن ** گویدش نک وقت آمد صبر کن
- Haberi olmayan her kişiden öcünü alacağım” der. Feryada erişen Allah’tan başka kim feryada erişir ki.
- داد تو وا خواهم از هر بیخبر ** داد کی دهد جز خدای دادگر
- O “Yarabbi, yüzünün ayrılığından sabrım bitti. 405
- او همیگوید که صبرم شد فنا ** در فراق روی تو یا ربنا
- Yahudiler elinde âciz kalmış Ahmed’im Semud kavminin hepsine düşmüş Salih’im.
- احمدم در مانده در دست یهود ** صالحم افتاده در حبس ثمود
- Ey Peygamberlerin canlarına kutluluk bağışlayan. Ya beni öldür, ya kendine çağır yahut da sen gel!
- ای سعادتبخش جان انبیا ** یا بکش یا باز خوانم یا بیا
- با فراقت کافران را نیست تاب ** میگود یا لیتنی کنت تراب
- Kâfirlere bile ayrılığına tahammül yok… Onların bile her birisi, keşke toprak olsaydım, der.
- حال او اینست کو خود زان سوست ** چون بود بی تو کسی کان توست
- “Kâfirin bile hâli böyle olursa senin ülkenden olanın hâli, sensiz ne olur?” der. 410
- حق همیگوید که آری ای نزه ** لیک بشنو صبر آر و صبر به
- Sabah yaklaştı, sus, çok coşma. Ben senin için çalışıp duruyorum, sen çalışma!”
- صبح نزدیکست خامش کم خروش ** من همیکوشم پی تو تو مکوش
- Şehirlinin, köylünün daveti üzerine köye gitmesi
- بقیهی داستان رفتن خواجه به دعوت روستایی سوی ده
- Ey yiğit arkadaş, dön… Bu söz hadden aştı. Köylü, şehirliyi evine nasıl götürdü, onu söyle.
- شد ز حد هین باز گرد ای یار گرد ** روستایی خواجه را بین خانه برد
- Seba’lıların hikâyesi bir tarafta kalsın, daha iyi. Sen şehirlinin köye gelişini anlat.
- قصهی اهل سبا یک گوشه نه ** آن بگو کان خواجه چون آمد به ده
- Köylü, yaltaklandıkça, yaltaklandı. Nihayet şehirlinin reyi, tedbiri elden gitti, şaşırdı, ahmaklaştı.
- روستایی در تملق شیوه کرد ** تا که حزم خواجه را کالیوه کرد
- Köylünün haber üstüne haber salması, nihayet şehirlinin duru suyunu bulandırdı. 415
- از پیام اندر پیام او خیره شد ** تا زلال حزم خواجه تیره شد
- Bir taraftan da çocukları neşeyle “Baba, gezer oynarız, ne olur?” demeye başladılar.
- هم ازینجا کودکانش در پسند ** نرتع و نلعب بشادی میزدند
- Yusuf gibi. Onu da “Gezer oynarız” sözü tuhaf bir takdir neticesi babasın gölgesinden ayırdı.
- همچو یوسف کش ز تقدیر عجب ** نرتع و نلعب ببرد از ظل آب
- O oyun değil, canlı oynayış… Hile, düzen, hainlik.
- آن نه بازی بلک جانبازیست آن ** حیله و مکر و دغاسازیست آن
- Seni dostundan ayıran sözü dinleme sözde ziyan vardır, ziyan!
- هرچه از یارت جدا اندازد آن ** مشنو آن را کان زیان دارد زیان
- Hatta o sözde sad edenler sad vefkının faydası bile olsa aldırış etme. Altın için hazineyi bırakma yoksul! 420
- گر بود آن سود صد در صد مگیر ** بهر زر مگسل ز گنجور ای فقیر
- Şunu dinle, Allah, Peygamber’in eshabına iyi, kötü nice şeyler söyleyip kaç kere hitabetti.
- این شنو که چند یزدان زجر کرد ** گفت اصحاب نبی را گرم و سرد
- Çünkü kıtlık yılında davul sesini duyunca Cuma namazını hemencecik bırakıverdiler.
- زانک بر بانگ دهل در سال تنگ ** جمعه را کردند باطل بی درنگ
- Başkaları daha ucuza almasınlar, o alışverişle bizim kârımızı onlar elde etmesinler dediler.
- تا نباید دیگران ارزان خرند ** زان جلب صرفه ز ما ایشان برند
- Peygamber, namazda kendini tamamıyla niyaza vermiş iki üç yoksulla kalakaldı.
- ماند پیغامبر بخلوت در نماز ** با دو سه درویش ثابت پر نیاز
- Allah; “Davul sesi, abes işler ve alışveriş, Allah Rasülünden sizi nasıl ayırdı? 425
- گفت طبل و لهو و بازرگانیی ** چونتان ببرید از ربانیی
- Şaşkın bir halde buğdaya doğru dağılıverdiniz de Peygamber’i atakta yalnız bıraktınız.
- قد فضضتم نحو قمح هائما ** ثم خلیتم نبیا قائما
- Buğday için olmayacak tohumlar ektiniz, o Hak Resulünü terk ettiniz.
- بهر گندم تخم باطل کاشتید ** و آن رسول حق را بگذاشتید
- Onun sohbeti oyundan da hayırlıdır, maldan da. Hele bir gör, kimi bıraktın. Gözünü ov da bak!
- صحبت او خیر من لهوست و مال ** بین کرا بگذاشتی چشمی بمال
- Hırsınızın yüzünden şunu yakînen bilmediniz mi ki rızık verici benim, rızık verenlerin hayırlısı benim.
- خود نشد حرص شما را این یقین ** که منم رزاق و خیر الرازقین
- Buğdaya güneşle rızık veren Allah, senin ona dayanmanı nasıl olur da zayi eder? 430
- آنک گندم را ز خود روزی دهد ** کی توکلهات را ضایع نهد
- Buğday için, gökyüzünden buğday gönderenden ayrıldın ha!
- از پی گندم جدا گشتی از آن ** که فرستادست گندم ز آسمان
- Doğanın kazları ovaya çağırması
- دعوت باز بطان را از آب به صحرا
- Doğan, Kaza “Sudan çık da şekerler akan ovaları bir gör” dedi.
- باز گوید بط را کز آب خیز ** تا ببینی دشتها را قندریز
- Akıllı kaz dedi ki: “Ey sudan uzakta kalmış doğan, su bizim kalemizdir, huzurumuzdur, neşemizdir.”
- بط عاقل گویدش ای باز دور ** آب ما را حصن و امنست و سرور
- Şeytan da doğan gibidir. Kazlar, koşun, kendinize gelin, su kalesinden dışarıya az çıkın.
- دیو چون باز آمد ای بطان شتاب ** هین به بیرون کم روید از حصن آب
- Doğana deyin ki: “Haydi yürü yürü, dön geri. Ey aşağılık adam, başımızdan el çek. 435
- باز را گویند رو رو باز گرد ** از سر ما دست دار ای پایمرد
- Biz senin davetinden uzağız, bu davet senin olsun. Biz senin şu nefesini içmeyiz bile a kâfir!
- ما بری از دعوتت دعوت ترا ** ما ننوشیم این دم تو کافرا
- Kale bizim olsun, şekerle şeker yurdu senin. Bize senin hediyenin lüzumu yok, al, senin olsun!
- حصن ما را قند و قندستان ترا ** من نخواهم هدیهات بستان ترا
- Can oldu mu gıda eksik gelmez elbet. Asker var mı, bayrak elbette bulunur!
- چونک جان باشد نیاید لوت کم ** چونک لشکر هست کم ناید علم
- Tedbirli şehirli, birçok özürler getirdi, o merdut ifrite nice bahaneler serdetti.
- خواجهی حازم بسی عذر آورید ** بس بهانه کرد با دیو مرید
- “Şimdi mühim işlerim var. Gelirsem onlar yüzüstü kalır. Düzene girmez. 440
- گفت این دم کارها دارم مهم ** گر بیایم آن نگردد منتظم
- Padişah bana mühim ve nazik bir iş buyurdu, geceleri bile uyumuyor, benim bu işi başarmamı bekliyor.
- شاه کار نازکم فرموده است ** ز انتظارم شاه شب نغنوده است
- Padişahın emrinden dışarı çıkamam, huzurunda yüzü kara olamam.
- من نیارم ترک امر شاه کرد ** من نتانم شد بر شه رویزرد
- Her sabah, her akşam hususi çavuşu gelip işin neticesini soruyor.
- هر صباح و هر مسا سرهنگ خاص ** میرسد از من همیجوید مناص
- Reva görür müsün, köye geleyim de padişah, bana yüzünü assın, kaşlarını çatsın?
- تو روا داری که آیم سوی ده ** تا در ابرو افکند سلطان گره
- Kızarsa kızgınlığına karşı ne çare bulurum, diriyken kendimi topraklara mı gömeyim?” dedi. 445
- بعد از آن درمان خشمش چون کنم ** زنده خود را زین مگر مدفون کنم
- Daha da bu çeşit yüzlerce bahaneler etti, fakat hileleri, Allah takdirine eş olmadı.
- زین نمط او صد بهانه باز گفت ** حیلهها با حکم حق نفتاد جفت
- Âlemin zerreleri birbirine girse yine Allah’ın kaza ve kaderine karşı hiçtir hiç!
- گر شود ذرات عالم حیلهپیچ ** با قضای آسمان هیچند هیچ
- Bu yeryüzü, gökten nasıl kaçabilir, yeryüzü kendini gökten nasıl gizleyebilir?
- چون گریزد این زمین از آسمان ** چون کند او خویش را از وی نهان
- Gökten yeryüzüne ne yağarsa yağar. Yeryüzü, ne kaçabilir, ne bir çareye başvurabilir, ne bir pusuda gizlenebilir.
- هرچه آید ز آسمان سوی زمین ** نه مفر دارد نه چاره نه کمین
- Güneşten ateş yağsa yine o, gökten yağan ateşe karşı yüzünü yerlere döşemiştir. 450
- آتش ار خورشید میبارد برو ** او بپیش آتشش بنهاده رو