English    Türkçe    فارسی   

3
4065-4114

  • O gizli memur yüzünden hırsız oldun, kendini berbat ettin de nihayet bu görünen memurlar, seni kahretmek için yol buldular. 4065
  • Hadisteki şu güzel öğüdü duy; Düşmanlarınızın en kuvvetlisi, içinizdedir!
  • Bu düşmanın palavrasını dinleme kaç ondan… Çünkü o da inatta İblis’e benzer.
  • Dünya sevgisi, dünya geçimine savaşma yüzünden sana o ebedî azabı ehemmiyetsiz gösterir.
  • Ölümü bile ehemmiyetsiz bir hale getirirse bunda şaşılacak ne var ki? O, sihriyle bunun gibi yüzlerce iş yapar!
  • Sihir, bazen sanatla samanı dağ gösterir, bazen dağı saman! 4070
  • Gözbağcılıkla çirkinleri güzelleştirir, güzelleri, çirkin bir şekle sokar.
  • Sihrin hali budur; afsunlar, üfürür, her an hakikatleri başka bir şekle çevirir.
  • Bir an gelir, insanı eşek gösterir… Bir an gelir eşeği şaşılacak bir adam şekline bürür!
  • İşte senin içinde böyle bir sihirbaz gizlidir. Vesveselerde daimî bir sihir kudreti vardır!
  • Fakat bu sihirlerin hüküm sürdüğü âlemde öyle sihirbazlar da var ki sihirlerin hükmünü gideriverirler. 4075
  • Bu kuvvetli zehrin bittiği ovada tiryak da bitmiştir ey oğul!
  • Tiryak, sana “Gel, beni kendine siper et… Ben, sana zehirden daha yakınım.
  • Onun sözü sihirdir, seni yıkar harap eder… Benim sözüm de sihir ama onun sihrini defeder” der!
  • Konuk öldüren mescide konuklamak isteyeni menetmeye kalkışanların tekrar ona öğüt vermeleri
  • O güzel yiğit, o Peygamber; “Sözde sihir hassası var” dedi, doğru da söyledi.
  • Ey kerem sahibi kendine gel, yiğitlik taslama, mescidimizi de töhmet altında bırakma, bizi de! 4080
  • Bir düşman düşmanlığından bir söz söyler… Bir alçak, yarın bize bir ateştir salar…
  • Onu zalimin birisi boğdu, mescidi de kurtulmak için bahane etti.
  • Mescidin adı çıkmış zaten. O da konuk, mescitte konukladı da öldü derler, ben de kurtulurum dedi, diyebilir.
  • Ey canı pek adam, bizi töhmet altında bırakma… Zaten düşmanların hilelerinden emin değiliz.
  • Hadi yürü, yiğitliğini bırak, bu ham sevdayı pişirmeye kalkışma. Zuhal yıldızı arşınla ölçülemez! 4085
  • Senin gibi çokları bahttan, talihten dem vurdular ama sonunda birer birer, tutam tutam sakallarını yoldular!
  • Aklını başına al da bu dedikoduyu kısa kes, yürü git… Kendini de vebale sokma, bizi de!”
  • Konuğun, onlara sırtına Sultan Mahmud’un davulu konmuş ve nöbet vurulması âdet olmuş deveyi bile defle kuşları kaçıran ekin bekçisinin kaçırdığını anlatarak misal getirmek suretiyle cevap vermesi
  • Dedi ki: “Dostlar, ben bir Lâhavle’yle ürküp kaçacak şeytanlardan değilim.
  • Bir çocuk, ekin bekçiliği yapar ve yanındaki defi çalarak kuşları kaçırırdı.
  • Kuşlar, o küçücük defin sesini duyup tarladan kaçarlar, ekinler de zararlı kuşlardan kurtulurdu. 4090
  • Kerem sahibi Sultan Mahmud’un yolu, o taraflara düştü, koca otağı o civara kuruldu.
  • Gökteki yıldızlar kadar çok, talihleri aydın, saflar yaran, ülkeler alan ordusuyla oraya kondu.
  • Bir de horoz gibi önde giden esrik bir deve vardı ki nöbet davulunu sırtına yüklemişlerdi.
  • Nöbet, gidişte de onun sırtında vurulurdu, gelişe de.
  • O deve, tarlaya giriverdi. Çocuk, ekinleri korumak için o küçücük defi çalmaya başladı. 4095
  • Bir akıllı kişi, çocuğa dedi ki: “Def çalıp durma. O esrik deve, zaten davul taşıyan deve… o sese alışmış.
  • A çocuk senin bu defceğizin ona vız gelir. O, bu defin yirmisi kadar olan koskocaman nöbet davulunu taşıyor!
  • Ben de Lâ kılıcıyla kurban olmuş bir âşığım. Canım, belâ davulunun nöbet vurulduğu yer!
  • Sizin bu tehditleriniz yok mu? Bu gözlerin gördüğü şeylere karşı ancak bir defceğizin gümbürtüsünden ibaret!
  • Erler, ben, hayallere kapılıp bu yolda duracaklardan değilim. 4100
  • Ben, İsmail Peygambere mensup olanlardanım, öldürülmeden çekinmem yok… Hatta İsmail gibi başından geçmiş bir adamım ben!
  • Gösterişlerden de geçmişim, riyadan da “Söyle geliniz” emri canıma gel demiştir.
  • Peygamber dedi ki: İhsan edilen şeye verilecek karşılığı iyice bilen bu dünyada ihsanda bulunur.
  • Verilen şeye verilecek yüzlerce karşılığı gören derhal cömertliğe ihsana başlar.
  • Herkes, kâr elde etmek için malını vermek üzere pazara, çarşıya bağlanmıştır. 4105
  • Dağarcıktaki altın sahibi bir kâr elde etsin de onu yoksullara versin diye ısrarla oturmuş beklemektedir.
  • Satıcı, elindeki kumaşın fazla para ettiğini gördü mü ona olan aşkı soğuyuverir.
  • Kumaşların fazla bir kâr getirdiğini görmez de o yüzden onlara ısınır, onları elden çıkarmaz.
  • Bilgi, hüner ve sanatlarda böyledir. Bunlara sahip olanlar, bunlardan daha şerefli, daha üstün bir şey görmezler de o yüzden ehemmiyet verirler.
  • İnsan için candan iyi bir şey yoksa can azizdir. Fakat candan iyi bir şeye sahip oldu mu, canın adı hor, hakir olur gider. 4110
  • Çocuğun canı, çocuk kaldıkça, büyümedikçe oyun için yapılan bebeciktir.
  • Bu düşünceler bu hayallenmeler de bebeciklerdir. Sen çocuk kaldıkça onlara ihtiyacın vardır.
  • Fakat çocuk, çocukluktan kurtuldu da kemale erişti mi, adam oldu mu artık duygulardan da vazgeçer, düşüncelerden de, hayallerden de!
  • Mahrem yok ki açıkça söyleyeyim… Sükût ettim; Allah hakikate uygun olanı daha iyi bilir.