English    Türkçe    فارسی   

3
4210-4259

  • Çünkü çok kişiler Kur’an’ı anlayamadılar da yol azıttılar… Bazı kişilerse o ipe sarıldılar ama kuyunun dibine gittiler. 4210
  • A inatçı, yücelere çıkmak sevdasında değilsen ipin ne suçu var?
  • Konuk öldüren mescide konuklayan adam hikâyesinin sonu ve o konuğun niyetindeki doğruluk
  • O himmeti yüce garip dedi ki: “Ben, bu mescitte kalacak, bu mescitte uyuyacağım.
  • Ey mescit, bana Kerbelâ olsan yine aldırış etmem. Sen beni muradıma eriştiren bir Kâbe olacaksın!
  • Ey seçilmiş ev, aman beni kurtar da Mansur gibi ipimle oynayayım.
  • Size gelince: Öğüt vermede Cebrail bile olsanız Halil, ateş içinde medet istemez ki. 4215
  • Ey Cebrail, git… Ben tutuşmuş yanmaktayım; amber ve öd ağacı gibi yanmakta, bana daha hoş geliyor.
  • Ey Cebrail, sen bana yardım ediyorsun, kardeş gibi beni görüp gözetiyorsun ama
  • Ben ateşe atılmada pek çeviğim… Yanmakla azalacak, yanmakla çoğalacak, yaşayacak can değilim ki!
  • Ot yemekle artan, gelişen can hayvan canıdır… O can, ateşe mensuptur, odun gibi de telef olur gider.
  • Odun olmasaydı meyve verir, ebediyen mamur bir halde kalır, her şeyi de mahmurlaştırırdı. 4220
  • Bu ateş, bil ki yakıcı bir yelden ibarettir… Asıl ateşin ışığıdır, kendisi değil!
  • Asıl ateş, esîrdedir. Yeryüzündeki onun ışığı, onun gölgesidir.
  • Hulâsa ışık ve gölge, daima oynar durur, baki kalmaz… Yine koşa koşa madenine gider, aslına kavuşur.
  • Boyun daima olduğu gibidir de gölgesi bir an kısalır bir an uzar.
  • Çünkü ışıkların hiç kimse sebat ettiğini görmemiştir; akisler yine döner; asıllarına, analarına giderler. 4225
  • Kendine gel… Ağzını yum; fitne, dudaklarını açtı… Kuru sözlere giriş, doğrusunu Allah daha iyi bilir!
  • İyi anlayanları kötü hayallere düşmeleri
  • Bu hikâye sone ermeden hasetçilerden bir kötü dumandır geldi.
  • Ben, bundan korkmam ama bu tekme, belki bir gönlü saf kişinin ayağını çeler.
  • O Hakîmi Gaznevî, perde ardında kalanlara ne güzel manevi bir misal getirdi.
  • Sapıklar, Kur’an’da sözden, lâftan başka bir şey görmezlerse şaşılmaz ki 4230
  • Körün gözüne, nurlarla dolu güneşin ışıkları gelmez de yalnız bir hararet gelir.
  • Göbekli biri, ansızın eşek yurdundan şunu, bunu kınayan karılar gibi baş çıkararak,
  • “Bu söz, yani Mesnevi, aşağılık bir söz… Peygamber’in hikâyesi ona uymayı anlatıp durmakta.
  • Bunda öyle velilerin at koşturdukları makamlara ait yüce bahisler, yüksek şeyler yok…
  • Dünyadan ve Allah’tan başka her şeyden kesilmeden tut da yokluk makamına kadar derece derece, mertebe mertebe Allah’a ulaşıncaya kadar 4235
  • Her durağın, her konağın şehri de yok ki bir gönül sahibi onunla kanatlanıp uçsun” dedi.
  • O kâfirler Allah’ın kitabını da bu çeşit kınadılar.
  • “Bu esatirden eski masallardan ibaret… Öyle derin bahisler, yüce hakikatleri eşelemeler yok, bunda.
  • Bunu küçücük çocuklar bile anlar. Kabul edilecek yahut edilmeyecek emirlerden nehiylerden ibaret.
  • Yusuf, Yusuf’un büklüm, büklüm zülüfleri… Yakup, Zeliha, Zeliha’nın derdi… 4240
  • Hep bunlar değil mi? Bunları herkes anlar, bilir. Nerede bir söz ki akıl, onu idrak edemesin de hayretlere düşsün” dediler.
  • Allah’ta dedi ki: “Eğer bu sana kolay görünüyorsa bu çeşit kolay, basit bir sure söyleyiver.
  • Cinlerinize, insanlarınıza kudret ve sanat sahibi olanlarınıza söyleyin de ehemmiyetsiz gördüğünüz ayetler gibi bir ayet meydana getirsinler!”
  • Mustafa aleyhisselâm’ın “Kur’an’ın zahiri var, bâtını var, bâtının da yedinci bâtına kadar bâtını var” hadisinin tefsiri
  • Bil ki Kur’an’ın bir zahiri var… Zahirin de gizli ve pek kuvvetli bir de içyüzü var.
  • O bâtının bir bâtını, onun da bir üçüncü bâtını var ki onu akıllar anlayamaz, hayran kalır. 4245
  • Kur’an’ın dördüncü bâtınıysa eşsiz, örneksiz Allah’tan başka kimse görmemiş, kimse bilmemiştir.
  • Oğul, sen Kur’an’ın dış yüzüne bakma… Şeytan da Âdem’in topraktan ibaret gördü, hakikatine eremedi!
  • Kur’an’ın zahiri, insana benzer… Sureti görünür, meydandadır da canı gizli!
  • İnsanın amcası, dayısı bile insana o kadar yakın olduğu halde yüzyıl beraber yaşasalar halini bir kıl ucu olsun göremez, anlayamaz.
  • Peygamberlerle velilerin –aleyhimüsselâm– dağlara, mağaralara gitmeleri, gizlenmek için olmadığı gibi halkta korkularından da değildir. Onlar, mümkün olduğu kadar halkın dünyadan alâkasının kesmek ve bu suretle insanları irşad etmek için bu işi yaparlar
  • Veliler, halkın gözünden gizlenmek için dağlara giderler derler ya… 4250
  • Hakikatte zaten halka nazaran bunlar yüz tane dağın tepesine çıkmışlar, ayaklarını yedinci kat göğün üstüne atmışlardır.
  • Onla, halka nazaran yüzlerce denizden yüzlerce dağdan ötedeyken neden dağlara giderler de gizlenirler?
  • Velinin dağa kaçmaya ihtiyacı yoktur ki… Gök tayı bile onun ardından koşar, ayağından yüzlerce nal sökülür, düşer de yine de izine yetişemez!
  • Gökyüzü bile döndü dolaştı da o canın tozuna erişemedi… Bu yüzden de yaslandı, gök elbiselere büründü!
  • Hani zahiren peri gözden gizlidir ya… İnsan, perilerden daha gizlidir. 4255
  • Akıllıya göre insan, gizli olan periye nazaran yüz kat daha gizli!
  • Akıllıya nazaran insan bu kadar gizli olunca gayb âlemindeki seçilmiş insan nasıl olur?
  • Velîlerle velilerin sözleri Musa’nın aşasıyla İsa’nın afsununa benzer
  • İnsan, Musa’nın asasına benzer, İsa’nın afsunu gibidir.
  • Müminin kalbi, adalet sahibi olan ve yardım dilenen Allah elindedir. Allah’ın iki parmağı arasındadır.