- Allah; “Davul sesi, abes işler ve alışveriş, Allah Rasülünden sizi nasıl ayırdı? 425
- گفت طبل و لهو و بازرگانیی ** چونتان ببرید از ربانیی
- Şaşkın bir halde buğdaya doğru dağılıverdiniz de Peygamber’i atakta yalnız bıraktınız.
- قد فضضتم نحو قمح هائما ** ثم خلیتم نبیا قائما
- Buğday için olmayacak tohumlar ektiniz, o Hak Resulünü terk ettiniz.
- بهر گندم تخم باطل کاشتید ** و آن رسول حق را بگذاشتید
- Onun sohbeti oyundan da hayırlıdır, maldan da. Hele bir gör, kimi bıraktın. Gözünü ov da bak!
- صحبت او خیر من لهوست و مال ** بین کرا بگذاشتی چشمی بمال
- Hırsınızın yüzünden şunu yakînen bilmediniz mi ki rızık verici benim, rızık verenlerin hayırlısı benim.
- خود نشد حرص شما را این یقین ** که منم رزاق و خیر الرازقین
- Buğdaya güneşle rızık veren Allah, senin ona dayanmanı nasıl olur da zayi eder? 430
- آنک گندم را ز خود روزی دهد ** کی توکلهات را ضایع نهد
- Buğday için, gökyüzünden buğday gönderenden ayrıldın ha!
- از پی گندم جدا گشتی از آن ** که فرستادست گندم ز آسمان
- Doğanın kazları ovaya çağırması
- دعوت باز بطان را از آب به صحرا
- Doğan, Kaza “Sudan çık da şekerler akan ovaları bir gör” dedi.
- باز گوید بط را کز آب خیز ** تا ببینی دشتها را قندریز
- Akıllı kaz dedi ki: “Ey sudan uzakta kalmış doğan, su bizim kalemizdir, huzurumuzdur, neşemizdir.”
- بط عاقل گویدش ای باز دور ** آب ما را حصن و امنست و سرور
- Şeytan da doğan gibidir. Kazlar, koşun, kendinize gelin, su kalesinden dışarıya az çıkın.
- دیو چون باز آمد ای بطان شتاب ** هین به بیرون کم روید از حصن آب
- Doğana deyin ki: “Haydi yürü yürü, dön geri. Ey aşağılık adam, başımızdan el çek. 435
- باز را گویند رو رو باز گرد ** از سر ما دست دار ای پایمرد
- Biz senin davetinden uzağız, bu davet senin olsun. Biz senin şu nefesini içmeyiz bile a kâfir!
- ما بری از دعوتت دعوت ترا ** ما ننوشیم این دم تو کافرا
- Kale bizim olsun, şekerle şeker yurdu senin. Bize senin hediyenin lüzumu yok, al, senin olsun!
- حصن ما را قند و قندستان ترا ** من نخواهم هدیهات بستان ترا
- Can oldu mu gıda eksik gelmez elbet. Asker var mı, bayrak elbette bulunur!
- چونک جان باشد نیاید لوت کم ** چونک لشکر هست کم ناید علم
- Tedbirli şehirli, birçok özürler getirdi, o merdut ifrite nice bahaneler serdetti.
- خواجهی حازم بسی عذر آورید ** بس بهانه کرد با دیو مرید
- “Şimdi mühim işlerim var. Gelirsem onlar yüzüstü kalır. Düzene girmez. 440
- گفت این دم کارها دارم مهم ** گر بیایم آن نگردد منتظم
- Padişah bana mühim ve nazik bir iş buyurdu, geceleri bile uyumuyor, benim bu işi başarmamı bekliyor.
- شاه کار نازکم فرموده است ** ز انتظارم شاه شب نغنوده است
- Padişahın emrinden dışarı çıkamam, huzurunda yüzü kara olamam.
- من نیارم ترک امر شاه کرد ** من نتانم شد بر شه رویزرد
- Her sabah, her akşam hususi çavuşu gelip işin neticesini soruyor.
- هر صباح و هر مسا سرهنگ خاص ** میرسد از من همیجوید مناص
- Reva görür müsün, köye geleyim de padişah, bana yüzünü assın, kaşlarını çatsın?
- تو روا داری که آیم سوی ده ** تا در ابرو افکند سلطان گره
- Kızarsa kızgınlığına karşı ne çare bulurum, diriyken kendimi topraklara mı gömeyim?” dedi. 445
- بعد از آن درمان خشمش چون کنم ** زنده خود را زین مگر مدفون کنم
- Daha da bu çeşit yüzlerce bahaneler etti, fakat hileleri, Allah takdirine eş olmadı.
- زین نمط او صد بهانه باز گفت ** حیلهها با حکم حق نفتاد جفت
- Âlemin zerreleri birbirine girse yine Allah’ın kaza ve kaderine karşı hiçtir hiç!
- گر شود ذرات عالم حیلهپیچ ** با قضای آسمان هیچند هیچ
- Bu yeryüzü, gökten nasıl kaçabilir, yeryüzü kendini gökten nasıl gizleyebilir?
- چون گریزد این زمین از آسمان ** چون کند او خویش را از وی نهان
- Gökten yeryüzüne ne yağarsa yağar. Yeryüzü, ne kaçabilir, ne bir çareye başvurabilir, ne bir pusuda gizlenebilir.
- هرچه آید ز آسمان سوی زمین ** نه مفر دارد نه چاره نه کمین
- Güneşten ateş yağsa yine o, gökten yağan ateşe karşı yüzünü yerlere döşemiştir. 450
- آتش ار خورشید میبارد برو ** او بپیش آتشش بنهاده رو
- Yağmur yağsa da tufanlar coşsa, üstündeki şehirler yıkılıp yerle yeksan olsa
- ور همی طوفان کند باران برو ** شهرها را میکند ویران برو
- O, yine Eyyup gibi teslim olmuştur, ben bir esirim, ne dilersen yağdır demektedir.
- او شده تسلیم او ایوبوار ** که اسیرم هرچه میخواهی ببار
- Sen de bu yeryüzünün bir cüzünün, baş çekme. Allah hükmünü görünce isyan etme.
- ای که جزو این زمینی سر مکش ** چونک بینی حکم یزدان در مکش
- “Sizi topraktan yarattık” sözünü duydun ya, demek ki senden toprak olmanı istiyor, yüz çevirme!
- چون خلقناکم شنودی من تراب ** خاک باشی جست از تو رو متاب
- (Allah diyor ki:) “Toprağa nice tohum ektim. İnsan da toprağın bir tozundan ibaretti, onu ben yükselttim. 455
- بین که اندر خاک تخمی کاشتم ** کرد خاکی و منش افراشتم
- Yine bir hamle et de kendine topraklığı sıfat edin, alçal. Ben de seni bütün beylere emir yapayım.
- حملهی دیگر تو خاکی پیشه گیر ** تا کنم بر جمله میرانت امیر
- Su, yukardan aşağıya, akar da sonra aşağıdan yukarıya akar.
- آب از بالا به پستی در رود ** آنگه از پستی به بالا بر رود
- Buğday, yukarıdan aşağıya, yerin dibine gider de ondan sonra yerden baş çıkarıp yükselir.
- گندم از بالا بزیر خاک شد ** بعد از آن او خوشه و چالاک شد
- Her meyvenin tohumu yerden biter de ondan sonra yerden baş verir.
- دانهی هر میوه آمد در زمین ** بعد از آن سرها بر آورد از دفین
- Nimetlerin aslı felekten ta yere kadar umumiyetle aşağıya geldiler, alçaldılar da temiz cana gıda oldular. 460
- اصل نعمتها ز گردون تا بخاک ** زیر آمد شد غذای جان پاک
- Tevazula felekten toprağa inince de diri ve yiğit adamın cüzü oldular.
- از تواضع چون ز گردون شد بزیر ** گشت جزو آدمی حی دلیر
- Bu suretle o cemad, insan sıfatlarını kazandı, arşın yücesine uçtu, neşelendi.
- پس صفات آدمی شد آن جماد ** بر فراز عرش پران گشت شاد
- Önce diri âlemden geldik, sonra yine aşağılıktan yücelere çıktık.
- کز جهان زنده ز اول آمدیم ** باز از پستی سوی بالا شدیم
- Diyerek bütün cüzüler, hareket ve sükûn hâllerinde “ Biz, şüphe yok, yine gerisin geri Allah’ ya dönüyoruz“ derler.
- جمله اجزا در تحرک در سکون ** ناطقان که انا الیه راجعون
- Gizli cüzlerin zikir ve tespihleri, gökyüzüne bir gulguledir salar. 465
- ذکر و تسبیحات اجزای نهان ** غلغلی افکند اندر آسمان
- Kaza, hileler düzmeye başladı mı köylü, şehirliyi matetti.
- چون قضا آهنگ نارنجات کرد ** روستایی شهریی را مات کرد
- Şehirli, binlerce rey ve tedbiri olduğu halde matoldu ve bu seferden afetlere uğradı.
- با هزاران حزم خواجه مات شد ** زان سفر در معرض آفات شد
- Kendi sebatına itimadı vardı, bir dağdı ama yarım bir sel, onu kapıp götürdü.
- اعتمادش بر ثبات خویش بود ** گرچه که بد نیم سیلش در ربود
- Kaza ve kader, felekten baş çıkardı mı akıllıların hepsi kör ve sağır olur…
- چون قضا بیرون کند از چرخ سر ** عاقلان گردند جمله کور و کر
- Balıklar, kendilerini denizden dışarıya atarlar. Tuzak, uçan kuşu zebun eder. 470
- ماهیان افتند از دریا برون ** دام گیرد مرغ پران را زبون
- Peri ve şeytan, şişe içine girer. Hattâ Bâbil Harut’unu bile kaza ve kader kapar, avlar.
- تا پری و دیو در شیشه شود ** بلک هاروتی به بابل در رود
- Ancak kaza ve kaderden yine kaza ve kadere kaçan kişi kurtulur. Hiçbir tedbir onun kanını dökemez.
- جز کسی کاندر قضا اندر گریخت ** خون او را هیچ تربیعی نریخت
- Allah’ın kaza ve kaderinden yine Allah’ın kaza ve kaderine kaçan, kişiden başka hiçbir kimseyi, hiçbir hile, kaza ve kaderden kurtaramaz.
- غیر آن که در گریزی در قضا ** هیچ حیله ندهدت از وی رها
- Darvan’lılar ve onların yoksullara bir şey vermeden bahçelerden meyva devşirmek için hileye sapmaları
- قصهی اهل ضروان و حیلت کردن ایشان تا بی زحمت درویشان باغها را قطاف کنند
- Darvan’lıların hikâyesini okumadın mı? Okuduysan niçin hileye sapmakta ısrar edip duruyorsun?
- قصهی اصحاب ضروان خواندهای ** پس چرا در حیلهجویی ماندهای