English    Türkçe    فارسی   

3
433-482

  • Akıllı kaz dedi ki: “Ey sudan uzakta kalmış doğan, su bizim kalemizdir, huzurumuzdur, neşemizdir.”
  • Şeytan da doğan gibidir. Kazlar, koşun, kendinize gelin, su kalesinden dışarıya az çıkın.
  • Doğana deyin ki: “Haydi yürü yürü, dön geri. Ey aşağılık adam, başımızdan el çek. 435
  • Biz senin davetinden uzağız, bu davet senin olsun. Biz senin şu nefesini içmeyiz bile a kâfir!
  • Kale bizim olsun, şekerle şeker yurdu senin. Bize senin hediyenin lüzumu yok, al, senin olsun!
  • Can oldu mu gıda eksik gelmez elbet. Asker var mı, bayrak elbette bulunur!
  • Tedbirli şehirli, birçok özürler getirdi, o merdut ifrite nice bahaneler serdetti.
  • “Şimdi mühim işlerim var. Gelirsem onlar yüzüstü kalır. Düzene girmez. 440
  • Padişah bana mühim ve nazik bir iş buyurdu, geceleri bile uyumuyor, benim bu işi başarmamı bekliyor.
  • Padişahın emrinden dışarı çıkamam, huzurunda yüzü kara olamam.
  • Her sabah, her akşam hususi çavuşu gelip işin neticesini soruyor.
  • Reva görür müsün, köye geleyim de padişah, bana yüzünü assın, kaşlarını çatsın?
  • Kızarsa kızgınlığına karşı ne çare bulurum, diriyken kendimi topraklara mı gömeyim?” dedi. 445
  • Daha da bu çeşit yüzlerce bahaneler etti, fakat hileleri, Allah takdirine eş olmadı.
  • Âlemin zerreleri birbirine girse yine Allah’ın kaza ve kaderine karşı hiçtir hiç!
  • Bu yeryüzü, gökten nasıl kaçabilir, yeryüzü kendini gökten nasıl gizleyebilir?
  • Gökten yeryüzüne ne yağarsa yağar. Yeryüzü, ne kaçabilir, ne bir çareye başvurabilir, ne bir pusuda gizlenebilir.
  • Güneşten ateş yağsa yine o, gökten yağan ateşe karşı yüzünü yerlere döşemiştir. 450
  • Yağmur yağsa da tufanlar coşsa, üstündeki şehirler yıkılıp yerle yeksan olsa
  • O, yine Eyyup gibi teslim olmuştur, ben bir esirim, ne dilersen yağdır demektedir.
  • Sen de bu yeryüzünün bir cüzünün, baş çekme. Allah hükmünü görünce isyan etme.
  • “Sizi topraktan yarattık” sözünü duydun ya, demek ki senden toprak olmanı istiyor, yüz çevirme!
  • (Allah diyor ki:) “Toprağa nice tohum ektim. İnsan da toprağın bir tozundan ibaretti, onu ben yükselttim. 455
  • Yine bir hamle et de kendine topraklığı sıfat edin, alçal. Ben de seni bütün beylere emir yapayım.
  • Su, yukardan aşağıya, akar da sonra aşağıdan yukarıya akar.
  • Buğday, yukarıdan aşağıya, yerin dibine gider de ondan sonra yerden baş çıkarıp yükselir.
  • Her meyvenin tohumu yerden biter de ondan sonra yerden baş verir.
  • Nimetlerin aslı felekten ta yere kadar umumiyetle aşağıya geldiler, alçaldılar da temiz cana gıda oldular. 460
  • Tevazula felekten toprağa inince de diri ve yiğit adamın cüzü oldular.
  • Bu suretle o cemad, insan sıfatlarını kazandı, arşın yücesine uçtu, neşelendi.
  • Önce diri âlemden geldik, sonra yine aşağılıktan yücelere çıktık.
  • Diyerek bütün cüzüler, hareket ve sükûn hâllerinde “ Biz, şüphe yok, yine gerisin geri Allah’ ya dönüyoruz“ derler.
  • Gizli cüzlerin zikir ve tespihleri, gökyüzüne bir gulguledir salar. 465
  • Kaza, hileler düzmeye başladı mı köylü, şehirliyi matetti.
  • Şehirli, binlerce rey ve tedbiri olduğu halde matoldu ve bu seferden afetlere uğradı.
  • Kendi sebatına itimadı vardı, bir dağdı ama yarım bir sel, onu kapıp götürdü.
  • Kaza ve kader, felekten baş çıkardı mı akıllıların hepsi kör ve sağır olur…
  • Balıklar, kendilerini denizden dışarıya atarlar. Tuzak, uçan kuşu zebun eder. 470
  • Peri ve şeytan, şişe içine girer. Hattâ Bâbil Harut’unu bile kaza ve kader kapar, avlar.
  • Ancak kaza ve kaderden yine kaza ve kadere kaçan kişi kurtulur. Hiçbir tedbir onun kanını dökemez.
  • Allah’ın kaza ve kaderinden yine Allah’ın kaza ve kaderine kaçan, kişiden başka hiçbir kimseyi, hiçbir hile, kaza ve kaderden kurtaramaz.
  • Darvan’lılar ve onların yoksullara bir şey vermeden bahçelerden meyva devşirmek için hileye sapmaları
  • Darvan’lıların hikâyesini okumadın mı? Okuduysan niçin hileye sapmakta ısrar edip duruyorsun?
  • Birkaç akrep iğneli kişi, birkaç yoksulun rızkını çarpmak için hileye, düzene giriştiler. 475
  • Gece vakti, sabaha kadar birkaç, Amır’la Bekir, yüz yüze verip hile düşündüler.
  • Sırlarını, Allah anlamasın diye gizli söylüyorlardı.
  • Sıvacıya çamur sıvamaya koyuldular. Hiç, el, gönülden gizli bir iş yapabilir mi?
  • Allah, “Seni yaratan, düşünceni, gizli konuşuşunda, fısıltısında doğruluk mu var, hile mi… bunu hiç bilmez mi?” buyurdu.
  • Sabahleyin yola çıkanı gözüyle gören, ertesi gün nereye konacak, bundan sonra nasıl gâfil olur? 480
  • Yüzünü nereye döndürdüğünü, sayısını, yolunu, yordamını, ineceği, çıkacağı yeri nasıl bilmez?
  • Şimdi sen de kulağını gafletten temizle de o dertlinin ayrılık derdini dinle.