- İki kandilin yağ konan kapları birbirine bitişik değildir ama ışıkları katışmış birleşmiştir.
- متصل نبود سفال دو چراغ ** نورشان ممزوج باشد در مساغ
- Hiçbir âşık yoktur ki sevgilisinin vuslatını arasın. Dilesin de sevgilisi onu aramasın, dilemesin!
- هیچ عاشق خود نباشد وصلجو ** که نه معشوقش بود جویای او
- Fakat aşk, âşıkların vücutlarını inceltir, zayıflatır… Sevgililerin vücutlarını ise güzelleştirir, semirtir.
- لیک عشق عاشقان تن زه کند ** عشق معشوقان خوش و فربه کند
- Bu gönülden sevgi ve şimşeği çaktı mı bil ki o gönülde de sevgi vardır. 4395
- چون درین دل برق مهر دوست جست ** اندر آن دل دوستی میدان که هست
- Gönlünde Allah sevgisi arttı mı şüphe yok ki Allah seni seviyor.
- در دل تو مهر حق چون شد دوتو ** هست حق را بی گمانی مهر تو
- Tek elin sesi çıkmaz. Öbür elin olmadıkça, iki elin birbirine vurulmadıkça ne ses çıkar, ne seda!
- هیچ بانگ کف زدن ناید بدر ** از یکی دست تو بی دستی دگر
- Susuz, ey tatlı su diye ağlar, inler ama su da nerede o susamış, diye ağlar, inler!
- تشنه مینالد که ای آب گوار ** آب هم نالد که کو آن آبخوار
- Bizdeki bu susuzluk suyun bizi çekmesinden ileri gelir… Biz suyunuz, su bizim.
- جذب آبست این عطش در جان ما ** ما از آن او و او هم آن ما
- Allah hikmeti ezelde bizi birbirimize âşık etti. 4400
- حکمت حق در قضا و در قدر ** کرد ما را عاشقان همدگر
- O ezeli hükme göre kâinatın büyük zerreleri çift çifttir ve her cüz’ü de kendi çiftine âşıktır.
- جمله اجزای جهان زان حکم پیش ** جفت جفت و عاشقان جفت خویش
- Âlemde her cüz’ü de muhakkak kendi çiftini ister. Kehlibar nasıl saman çöpünü çekerse her cüz’ü de muhakkak kendi çiftini çeker.
- هست هر جزوی ز عالم جفتخواه ** راست همچون کهربا و برگ کاه
- Gökyüzü yere merhaba der, demirle mıknatıs nasılsa ben de seninle öyleyim.
- آسمان گوید زمین را مرحبا ** با توم چون آهن و آهنربا
- Gökyüzü aklen erkektir, yer kadın. Onun verdiğini bu, besler, yetiştirir.
- آسمان مرد و زمین زن در خرد ** هرچه آن انداخت این میپرورد
- Yerin harareti kalmadı mı gök hararet yollar… Rutubeti bitti mi rutubet verir. 4405
- چون نماند گرمیش بفرستد او ** چون نماند تری و نم بدهد او
- Gökyüzünde bulunan ve toprağa mensup olan burç, yere yardım eder… Suya mensup burç, yere rutubet verir, yeri terü taze bir hale sokar.
- برج خاکی خاک ارضی را مدد ** برج آبی تریش اندر دمد
- Yele mensup burç yele bulutları sevk eder, yerdeki buharları ufunetleri çeker alır.
- برج بادی ابر سوی او برد ** تا بخارات وخم را بر کشد
- Ateş burcu da güneşe hararet verir… Güneşin önü de, ardı da o burçtan kızmış, tava gibi kızarmıştır.
- برج آتش گرمی خورشید ازو ** همچو تابهی سرخ ز آتش پشت و رو
- Kadına nail olmak için kazancının etrafında dönüp dolaşan erkek gibi felek de zamane de dönüp dolaşmaktadır.
- هست سرگردان فلک اندر زمن ** همچو مردان گرد مکسب بهر زن
- Bu yeryüzü, hanımlıklar etmekte, doğurduğu çocukları emzirip yetiştirmektedir. 4410
- وین زمین کدبانویها میکند ** بر ولادات و رضاعش میتند
- Şu halde yerle göğün de aklı var; böylece bil. Çünkü akıllıların işlerini işliyorlar.
- پس زمین و چرخ را دان هوشمند ** چونک کار هوشمندان میکنند
- Bu iki güzel, birbirlerinden süt emmeseler, birbirlerini sevip koçmasalar nasıl olur da birbirlerinin muradına dolanırlardı?
- گر نه از هم این دو دلبر میمزند ** پس چرا چون جفت در هم میخزند
- Yer olmasa güller, erguvanlar nasıl biter, gökyüzünün suyu, harareti olmasa yerden ne hâsıl olur?
- بی زمین کی گل بروید و ارغوان ** پس چه زاید ز آب و تاب آسمان
- Dişinin erkeğe meyli, ikisinin de işi tamamlansın diyedir.
- بهر آن میلست در ماده به نر ** تا بود تکمیل کار همدگر
- Bu birlikte âlem baka bulsun diye Allah erkekle kadına da birbirlerine karşı bir meyil verdi. 4415
- میل اندر مرد و زن حق زان نهاد ** تا بقا یابد جهان زین اتحاد
- Her cüz’e de, diğer bir cüz’e meyil verdi… İkisinin birleşmesinden bir şey doğar, bir şey vücut bulur.
- میل هر جزوی به جزوی هم نهد ** ز اتحاد هر دو تولیدی زهد
- Gece de böylece gündüzle sarmaş dolaş olmuştur. Geceyle gündüz, sureta birbirlerine aykırıdır ama hakikatte birdir.
- شب چنین با روز اندر اعتناق ** مختلف در صورت اما اتفاق
- Geceyle gündüz görünüşte birbirine zıttır, düşmandır; fakat her ikisi de bir hakikatin etrafında dönmekte, ağ kurmaktadır.
- روز و شب ظاهر دو ضد و دشمنند ** لیک هر دو یک حقیقت میتنند
- İşini gücünü başarıp tamamlamak için her biri, canciğer gibi öbürünü ister.
- هر یکی خواهان دگر را همچو خویش ** از پی تکمیل فعل و کار خویش
- Çünkü gece olmayınca insanın geliri, kuvveti olmaz… bu gelir olmayınca da gündüzler neyi harceder? 4420
- زانک بی شب دخل نبود طبع را ** پس چه اندر خرج آرد روزها
- İnsanın vücudunda, kendi cinsinden başka bir şeyle hapsedilmiş olan unsurların kendi cinslerini çekmeleri
- جذب هر عنصری جنس خود را کی در ترکیب آدمی محتبس شده است به غیر جنس
- Toprak, bedenin toprağına “Dön geri, canı bırak, toz gibi bize gel.
- خاک گوید خاک تن را باز گرد ** ترک جان کن سوی ما آ همچو گرد
- Sen, bizim cinsimizdensin, bedenden, o rutubetli yurttan kurtulup bize gelmen daha doğru” der.
- جنس مایی پیش ما اولیتری ** به که زان تن وا رهی و زان تری
- Beden de “Doğru… Ben de senin gibi ayrılıktan perişanım, fakat ayağım bağlı” diye cevap verir.
- گوید آری لیک من پابستهام ** گرچه همچون تو ز هجران خستهام
- Sular, “Ey yaşlı gurbetten gel, bize ulaş” diye bedenin yaşlığını aramakta.
- تری تن را بجویند آبها ** کای تری باز آ ز غربت سوی ما
- Esir, “Sen ateştensin… Aslına ulaşma yolunu tut” diye bedenin hararetini çağırıp durmaktadır. 4425
- گرمی تن را همیخواند اثیر ** که ز ناری راه اصل خویش گیر
- Unsurların ipsiz, halatsız çekişleri yüzünden bedende yetmiş iki türlü illet vardır.
- هست هفتاد و دو علت در بدن ** از کششهای عناصر بی رسن
- İllet, unsurlar, birbirlerini bıraksınlar diye bedeni koparıp dağıtmak üzere gelir.
- علت آید تا بدن را بسکلد ** تا عناصر همدگر را وا هلد
- Bu unsurlar ayakları bağlı dört kuştur. Ölüm, hastalık ve illet de onların ayak bağlarını çözer.
- چار مرغاند این عناصر بستهپا ** مرگ و رنجوری و علت پاگشا
- Birbirlerine bağlı olan ayakları çözüldü, açıldı mı her unsur kuşu hemencecik uçuverir.
- پایشان از همدگر چون باز کرد ** مرغ هر عنصر یقین پرواز کرد
- Bu asıllarla feri’lerin birbirlerini çekişi yüzünden her an bedenimizde bir illet zuhur eder. 4430
- جذبهی این اصلها و فرعها ** هر دمی رنجی نهد در جسم ما
- Kuşa benzeyen her cüz’ün aslına uçması için bu ulaşmayı bozup yırtmak ister
- تا که این ترکیبها را بر درد ** مرغ هر جزوی به اصل خود پرد
- Fakat Allah’ın hikmeti, bu aceleye mâni olur. Onları ecel gelinceye kadar sıhhat vasıtasıyla toplu tutar.
- حکمت حق مانع آید زین عجل ** جمعشان دارد بصحت تا اجل
- “Ey cüz’ler, daha ecel gelip görünmedi. Ecelden önce kanat çırpmanızda bir fayda yok” der.
- گوید ای اجزا اجل مشهود نیست ** پر زدن پیش از اجلتان سود نیست
- Her cüz’ü, kendi aslına arkadaş olmayı diler, ararsa ayrılıkta kalan bu garip canın hali ne olur. Var, sen kıyas et!
- چونک هر جزوی بجوید ارتفاق ** چون بود جان غریب اندر فراق
- Canın da ruhlar âlemine çekilmeyi dilemesi, onun da vatanına gitmeyi ve ayağının bağlayan şu cisme ait cüz’ülerden kurtulmayı istemesi
- منجذب شدن جان نیز به عالم ارواح و تقاضای او و میل او به مقر خود و منقطع شدن از اجزای اجسام کی هم کندهی پای باز روحاند
- Can der ki: “Ey benim şu yeryüzüne mensup cüz’ülerim benim garipliğim sizin garipliğinizden daha acı… Ben, arşa mensubum.” 4435
- گوید ای اجزای پست فرشیم ** غربت من تلختر من عرشیم
- Tenin meyli, yeşilliğe, akarsuya… Çünkü aslı ondan.
- میل تن در سبزه و آب روان ** زان بود که اصل او آمد از آن
- Canın meyli ise diriliğe, diriye… Çünkü aslı Lâmekân’ın canı!
- میل جان اندر حیات و در حی است ** زانک جان لامکان اصل وی است
- Can, hikmete, bilgilere… Ten, bağa, bahçeye, üzüme meyleder.
- میل جان در حکمتست و در علوم ** میل تن در باغ و راغست و کروم
- Can, yücelmeye, yükselmeye can atar; ten, kazanca, ota, yiyeceğe, içeceğe!
- میل جان اندر ترقی و شرف ** میل تن در کسب و اسباب علف
- O yücelmenin aşkı, o yücelmenin meylide canadır. “Allah onları sever onlarda Allah’ı” ayetini bundan anla! 4440
- میل و عشق آن شرف هم سوی جان ** زین یحب را و یحبون را بدان
- Bunu anlatmaya kalkışsam sonu, ucu gelmez… Mesnevi’ye, daha böyle sekiz misli kâğıt bile yetişmez!
- حاصل آنک هر که او طالب بود ** جان مطلوبش درو راغب بود