English    Türkçe    فارسی   

3
917-966

  • “Padişahımızı aldattınız, hıyanetten, tamahtan vazgeçmediniz.
  • Onu bu meydana kadar sürükleyip yüzünün suyunu döktünüz, şerefini hiçe saydınız.
  • Ellerinizi, göğüslerinize koyup padişahı dertlerden kurtaracağız diye vaatlerde bulundunuz” dedi.
  • Padişah da bunu duyunca “Hainler, dedi, ben de sizi asayım da görün. 920
  • Kendimizi gülünç hallere soktuk, düşmanlara mallar ihsan edip ziyana girdik.
  • Bu gece bütün İsrailoğulları, karılarından uzak kaldılar diye,
  • Mal da gitti, şeref de. İşe gelince hiçbir şey olmadı. Bu mudur iyi adamların muaveneti, bu mudur iyi kişinin yapacakları iş?
  • Yıllardır paralar, libaslar alıyor, ülkelerin servetini rahatça yiyip duruyorsunuz.
  • Bu mu sizin tedbiriniz, bu mu nücum bilginiz? Siz besbedava lokma yiyen hilekâr ve şom kişilersiniz. 925
  • Sizi öldürür, parçalatır, ateşlere atar, burunlarınızı, kulaklarınızı, dudaklarınızı kestirir…
  • Sizi ateşe odun yapar, yiyip içtiklerinizi fitil fitil burnunuzdan getiririm.”
  • Müneccimler, secde edip “Padişahım, Şeytan bu sefer bize galebe etti.
  • Fakat yılardır nice belâlar defettik. Yaptıklarımıza vehim bile hayran olmakta.
  • Bu sefer tedbirimiz, hiçe çıktı. O Peygamber’in anası gebe kaldı, o, ana rahmine düştü. 930
  • Düştü ama padişahım, suçumuzu, affettirmek için biz de doğum gününe dikkat ederiz.
  • Bu fırsatı da kaçırmamak, kaza ve kaderin zuhuruna mâni olmak için doğacağı günü hesaplayacak, gözleyeceğiz.
  • Ey akıllarla fikirler, reyinin kulu, kölesi olan padişah, bunu da yapamazsak bizi öldür” derler.
  • Firavun, düşmanları vurup öldüren takdir oku, yayından fırlamasın diye günden güne dokuz ayı sayıp duruyordu.
  • Takdirle savaşa girişen, takdire baskın yapmaya kalkışan, baş aşağı gelir, kendi kanına bulanır. 935
  • Yer, göğe düşmanlığa kalkışırsa çoraklaşır, ölü haline girer.
  • Resim, ressamına pençe vurmaya kalkarsa kendi saçını sakalını yolmuş olur!
  • Firavunun hileye girişerek yeni doğuran kadınları meydana çağırması
  • Dokuz ay sonra padişah, yine tahtını meydana kurdurup tellâllar çağırttı.
  • Tellâllar, “Kadınlar, bütün israiloğullarının kadınları çocuklarıyla meydana gelsinler.
  • Bundan önce erkekler, ihsanlara nail oldular. Elbiseler, altınlar elde ettiler. 940
  • Kadınlar, bu yıl devlet sizin. Herkes dilediği şeye nail olacak.
  • Padişah, kadınlara elbise verecek, ihsanlar edecek. Çocukların başlarına da altın külâhlar koyacak.
  • Padişah diyor ki “Hele bu ay doğanlar yok mu, bilhassa onlar ihsanıma, hazinelerime ulaşacaklar” diye bağırdılar.
  • Kadınlar, sevindiler, çocuklarıyla çıktılar, padişahın otağına kadar gittiler.
  • Yeni doğurmuş olan her kadın, hileden, kahırdan emin bir halde şehirden çıkıp meydana yöneldi. 945
  • Kadınların hepsi toplanınca erkek çocukları analarının kucaklarından aldılar.
  • Düşman doğmasına, felâket artmasın diye güya ihtiyata riayet ederek başlarını kestiler.
  • Musa’nın vücuda gelmesi, memurların İmran’ın evine gelmeleri, Musa’nın anasına, Musa’yı ateşe at diye vahiy edilmesi
  • Musa’yı doğurmuş olan İmran’ın karısına gelince elini, eteğini çekmiş, o kargaşalıktan, o toz dumandan kurtulmuştu.
  • Fakat o alçak Firavun, evlere de hafiye olarak ebeler gönderdi.
  • “Burada bir çocuk var. Anası, ürktüğü, şüphelendiği için meydana gelmedi. 950
  • Bu sokakta güzel bir kadın var, bir de çocuk doğurmuş… Fakat pek akıllı, pek tedbirli bir kadın” diye kovaladılar.
  • Bunun üzerine memurlar eve gelince Musa’nın anası, Allah emriyle Musa’yı tandıra attı.
  • Bilen Allah’tan kadına “Bu çocuğun aslı Halil’dendir.
  • Ey ateş, soğu, yakma emrinin koruması yüzünden ateş yakmaz, bir zarar vermez” diye vahiy gelmişti.
  • Kadın, vahiy üzerine Musa’yı ateşe attı. Fakat ateş Musa’yı yakmadı. 955
  • Memurlar, bunu görünce meyus olup muratlarına erişmediler, çekilip gittiler. Fakat kovucular, yine bu işi anlayıp,
  • Firavundan birkaç para koparmak için memurlara macerayı anlattılar.
  • O tarafa dönün, pencereden iyice bir bakın dediler.
  • Musa’yı suya at diye anasına vahiy gelmesi
  • Musa’nın anasına yine “Çocuğunu suya at, saçını, başını yolma, ümitlen,
  • İtimat et, onu Nil’e at… Ben, onu yüzü ak olarak sana kavuştururum” diye vahiy geldi. 960
  • Bu sözün sonu gelmez ki. Firavunun bütün hileleri, yakasına, paçasına dolaşmaktaydı.
  • O, dışarıda yüz binlerce çocuk öldürüyordu; Musa ise evinin içinde başköşede yetişmekteydi.
  • O uzağı gören kör Firavun, hilelere sapıp deliliğinden nerede yeni doğmuş bir çocuk varsa öldürtmekteydi.
  • İnatçı Firavunun hilesi ejderha idi, bütün âlem padişahlarının hilelerini yutmuştu.
  • Fakat ondan daha Firavun birisi zuhur etti. Onu da yuttu, hilesini de! 965
  • O bir ejderha idi, asâ da bir ejderha oldu. Bu, onu Allah tevfikiyle sömürüp yutuverdi!